top of page

Boş arama ile 491 sonuç bulundu

  • Tokat'ta ilk kadın halk otobüsü şoförü göreve başladı

    Tokat'ta 13 yıllık sürücülük deneyimine sahip Rukiye Özler, kentin ilk kadın halk otobüsü şoförü olarak göreve başladı. Belediyeden yapılan yazılı açıklamaya göre, Tokat Belediyesi Özel Halk Otobüsleri bünyesinde şehir içi güzergahta direksiyon başına geçen Özler, bugün ilk seferine çıktı. Tokat Belediye Başkanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu'nun destek ve direktifleriyle göreve başlayan Özler, yolculardan da ilgi ve takdir gördü. Uzun yıllardır şoförlük yapan Özler, vatandaşlara hizmet verecek olmanın gururunu yaşadığını belirtti. Yazıcıoğlu da kadınların toplumda her anlamda görev almasını çok önemsediğini vurgulayarak, "Onların elinin değdiği her yere düzen ve huzur geliyor. En önemli şeylerden birisi de toplu ulaşım. Birçok şehirde kadınlarımız bu anlamda bir irade ortaya koymuştu. Tokat'ta da bir ilki gerçekleştirdik. Rukiye Hanım, Tokat'ta bir ilke imza atmış oldu. Tokat'ta bir gezintiye çıktık ve güzel tepkiler aldık." ifadelerini kullandı.

  • Angelman sendromlu kızıyla iletişim kurmak için mobil uygulama geliştirdi

    Manisa Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Nuri Öğüt, konuşma bozukluklarına ve zihinsel yetersizliklere neden olan Angelman sendromu teşhisi konulan 4 yaşındaki kızıyla daha iyi iletişim kurmak için mobil uygulama tasarladı. Mehmet Nuri ve Nurşin Gökçe Öğüt çifti, 2021'de dünyaya gelen kızları Nevşin Gökçe'de gelişim bozukluğu belirtilerinin ortaya çıkması üzerine hastaneye başvurdu. Henüz 2,5 yaşında yapılan genetik testler sonucunda küçük kıza nörolojik bir hastalık olan Angelman sendromu teşhisi konuldu. Baba Öğüt, bunun üzerine aynı üniversitenin bilgisayar mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Eren Malkoç ile çalışmalara başladı. TÜBİTAK 4008 Özel Gereksinimli Bireylere Yönelik Kapsayıcı Toplum Uygulamaları Destekleme Programı çağrısı kapsamında Angelman sendromu tanısı alan 30 çocuk ve ailesini ağırlayan ikili, çocukların gereksinimlerini belirleyerek 30 doktorun desteğiyle "GoKid" isimli mobil uygulamayı geliştirdi. Çocukların kullandıkları nesnelerin fotoğrafları telefona yüklendi Mehmet Nuri Öğüt, AA muhabirine, Angelman sendromu tanısı konulan çocukların konuşarak kendilerini ifade edemedikleri için iletişim sorunu yaşadıklarını söyledi. Bu konuda yurt dışında yüksek maliyetli uygulamaların bulunduğunu aktaran Öğüt, şunları kaydetti: "Çocukların kendini ifade ettikleri yöntemleri araştırdık ve Resim Değiş Tokuşuna Dayalı İletişim Sistemi'ni keşfettik. Bu sistemde bireyler, kendilerine ait nesne ve kavramları tanıyarak, istekleri bir resim kartını gösterme veya değiş tokuş etme yoluyla ifade ederler. Mesela bir çocuk su ihtiyacı hissettiğinde kendi suluğunu gösterir. Bu, kağıt üzerinde kullanılan bir yöntem. 'Bunu dijitale nasıl aktarırız?' diye düşündük. Mobil uygulama geliştirme kararını bu noktada verdik. Mobil uygulama içinde bu çocukların hafif, orta ve ileri düzeyde zeka geriliği durumlarına göre kullanabilecekleri nesne sayısını belirledik. Çocukların en çok kullandıkları nesneleri, ailenin telefonunda doğrudan fotoğrafını çekerek yükleme imkanı tanıdık. Aile, telefona yüklediği nesneleri çocuğun kullandığı telefon ya da bilgisayarda açık duruma getiriyor. Başka bir ekrana geçiş yapılamıyor. Çocuk kullandığı ürünle ilgili işaretleme yaptığında ailenin telefonuna bildirim gidiyor. Seslendirme ve görsel ifade de mevcut." Öğüt, mobil uygulamayla kızında iletişim sorunlarının önemli ölçüde azaldığını gözlemlediğini ifade ederek, "Normalde sadece kendi suluğunu tanırken artık başka şeylerle de kendini ifade edebiliyor. Beklentimiz, onun hayat kalitesini en iyi seviyeye taşımak. Test aşamasında kullanan aileler oldukça mutlu. Kendini ifade etme becerisinde kayıp yaşayan tüm çocukların kullanması için geliştirilen ücretsiz uygulama." dedi. "Bu çocuklarımız konuşamasa da güçlü görsel hafızaya sahipler" İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi Nadir Hastalıklar Platformu'nda görevli Çocuk Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Semra Hız Kurul da dünyada 350 milyon insanın tanısız bir hastalıkla yaşadığını belirterek, erken tanının önemine dikkati çekti. Angelman sendromunun her 12 bin ila 15 bin doğumda bir görülen, nadir ve tedavisi olmayan bir hastalık olduğunu anlatan Kurul, "Bu çocuklarımız konuşamasa da güçlü görsel hafızaya sahipler. Erken tanı sayesinde gelişimlerini destekleyecek adımlar daha hızlı atılabiliyor. Dünya genelinde milyonlarca kişi hastalıklarına bir isim bulamadan yaşam mücadelesi veriyor. Tanının gecikmesi, hastaların tedaviye erişimini, yaşam kalitesini ve umutlarını doğrudan etkiliyor." diye konuştu.

  • Üniversite öğrencileri işitme engelli bireyler için "akıllı iletişim eldiveni" geliştirdi

    Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencileri tarafından işitme ve konuşma engelli bireylere iletişim kolaylığı sağlamak amacıyla "akıllı iletişim eldiveni" geliştirildi. Elektrik-Elektronik Bölümü 4. sınıf öğrencileri Elif İlke Gedük, Tahayasin Keskin ve Mustafa Arslan'dan oluşan ekip, işaret dilini bilmeyen kişilerle iletişim kurmakta zorlanan işitme ve konuşma engelli bireylere yenilikçi çözüm sunmak amacıyla "Elitişim Projesi"ni hayata geçirdi. Öğrenciler, temelde işaret dilini algılayan sensörlere sahip eldiven ve entegre yazılım tasarladı. Yaklaşık 5 aylık çalışmanın ardından ekip, işaret dilini gerçek zamanlı olarak yazıya ve sese dönüştüren "akıllı iletişim eldiveni" geliştirdi. Eldivendeki sensörler, el hareketlerini algılayarak LCD ekranda yazılı, hoparlör aracılığıyla ise sesli iletişim sağlamanın yanı sıra mikrofon sayesinde de karşı tarafın sözlerini LCD ekranda yazıya dönüştürüyor. Mobil uygulaması da geliştiren eldivenin patent sürecinin ardından ticarileştirilmesi hedefleniyor. "Sosyal yaşamda daha fazla yer almalarını sağlayacağız" Elif İlke Gedük, mühendisliğin, hayattaki zorlukları pratik ve basit şekilde çözüme kavuşturmak olduğunu söyledi. İşitme ve konuşma engelli kişiler için proje geliştirdiklerini belirten Gedük, "Projenin ismi 'Elitişim', iletişimden geliyor. İşaret dilini sese ve yazıya çevirdiği için karşı taraf işaret dili bilmese bile iletişimleri çok kolay olacak." dedi. Gedük, projenin geliştirilebilir olduğunu anlatarak, "İleriki zamanlarda üzerinde küçük LCD ekran ve mikrofon da olacak. Karşı tarafın dediklerini algılayıp buna göre çıktı verecek. Yapay zeka desteği de ekleyeceğiz." diye konuştu. İşaret dilinin ülkeden ülkeye değişiklik gösterdiğini dile getiren Gedük, akıllı iletişim eldiveninin şu anda Türk İşaret Dili ile uyumlu olduğunu kaydetti. Tahayasin Keskin de işitme engelli bireylere bir nebze olsun destek olmak istediklerini belirterek, "Sosyal yaşamda veya iş hayatında olsun işitme ve konuşma engelli bireyler zorluklar çekiyor. Bunun önüne geçmeyi, onların hayatını kolaylaştırmayı amaçladık. Bu sayede onların sosyal yaşamda daha fazla yer almalarını sağlayacağız." ifadelerini kullandı. Mustafa Arslan ise projenin iletişim kolaylığı sağladığını ifade ederek, "İnsanlar, işitme ve konuşma engelli bireylerin yazarak iletişim kurulabileceğini söylüyorlar. Şöyle bir durum var ki bu bireylerimiz yazarak iletişim kursalar da iş hayatında bir toplantı yapacakları zaman uzun uzun yazıp karşı tarafa okutmak yerine bu eldiven sayesinde rahat şekilde karşı tarafla sesli iletişim kurabilecek." diye konuştu.

  • Mühendislikten vazgeçip adını Türk sivil havacılık tarihine yazdırdı

    Dünyanın en büyük yolcu uçağı Airbus A380'in kaptan pilotluk koltuğuna oturan ilk Türk kadını Gökçe Kübra Turan Yıldırım, mühendislikten vazgeçip havacılık tutkusunun peşinden giderek bu başarıyı yakaladığını söyledi. Yıldırım, dünyanın en büyük yolcu uçağının kaptan pilotluğuna yükselme hikayesini anlattı. Ankara’da doğup büyüdüğünü söyleyen Yıldırım, Nermin Mehmet Çekiç Anadolu Lisesinden mezun olduktan sonra Bilkent Üniversitesinde Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdiğini belirtti. Boğaziçi Üniversitesinde yüksek lisans yapmaya başladıktan sonra yurt dışındaki bir üniversiteden tam burslu kabul edilen Yıldırım, "Ancak havacılığa olan tutkum, beni en sonunda mühendislik diplomamı geride bırakarak bir pilotaj eğitim programına katılmaya yöneltti." dedi. Havacılık macerasının Türk Hava Yollarında stajyer olarak başladığını ifade eden kaptan pilot Yıldırım, "Akademinin ve ofis ortamında çalışmanın bana uygun olmadığını kısa sürede fark ettim. Danışmanlık sektöründe de çalıştım ancak ofis ortamı bana uygun değildi. Türk Hava Yolları Teknikte staj yapma fırsatım oldu ve orada uçak teknolojisine büyük bir ilgi duymaya başladım. Havacılık dünyasına daha yakın olma arzum beni bir pilotaj eğitim programına yönlendirdi. Gökyüzündeki kariyerimde Emirates Hava Yollarında dünyanın en büyük yolcu uçağı olan Airbus A380 uçuracağımı hiç hayal etmemiştim ancak sıkı çalışma ve kararlılıkla bu hedefime ulaştım ve bu, benim için büyük bir gurur kaynağı." diye konuştu. Yıldırım, dünyanın en büyük yolcu uçağında kaptan pilotluğun büyük sorumluluk olduğunu belirterek şöyle devam etti: "Airbus A380 kaptanı olmak inanılmaz bir onur. Bu uçağı uçurmak benzersiz bir deneyim. Hem heyecan verici hem de son derece tatmin edici. Uçağın büyüklüğü ve karmaşıklığı, yerde ve havada, özellikle de uzun mesafeli uçuşlarda büyük beceri ve hassasiyet gerektiriyor. İçindeki teknoloji inanılmaz ancak uçağın boyutu nedeniyle kalkıştan inişe kadar her aşamada ekstra dikkat ve özen gerekiyor. Bu iş sadece uçağı uçurmaktan ibaret değil. Ekibi yönetmek ve her şeyin sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlamak da büyük bir sorumluluk. Karşılaşılan zorluklar, bu mesleği bu kadar tatmin edici kılan şeylerden biri. Sorumluluk çok büyük, yolcuların ve mürettebatın güvenliğini sağlamak her zaman en büyük öncelik." "Tutkunuzu takip edin" Gökçe Kübra Turan Yıldırım, havacılıkta kariyer yapmayı planlayan kadınlara şu tavsiyelerde bulundu: "Başlangıçta Airbus A380'in ilk Türk kadın kaptanı olma hedefiyle yola çıkmasam da bu dönüm noktasına ulaşmış olmaktan gurur duyuyorum. Umarım benim yolculuğum diğer kadınlara, ne kadar büyük görünürse görünsün hayallerinin peşinden gitmeleri için ilham verir. Havacılıkla ilgilenen kadınlara tavsiyem basit; tutkunuzu takip edin. Havacılık zorlu bir alan ancak azim, sıkı çalışma ve çok fazla özveriyle kadınlar kesinlikle başarılı olabilir. Hiçbir şeyin sizi engellemesine izin vermeyin, kendinize inanın, mentörler arayın, öğrenmeye devam edin ve yol zorlaştığında bile pes etmeyin." Dünyanın en büyük geniş gövdeli yolcu uçağı Airbus A380, 853 yolcuya kadar taşıyabiliyor. 79,4 metre uzunluğa ve 560 ton ağırlığa sahip olan yolcu uçağı, kıtalar arası uçuşlar yapabiliyor.

  • Bilecik'in 70 yıllık çömlek ustası, okullarda verdiği eğitimle sanatını geleceğe taşıyor

    Bilecik'in Pazaryeri ilçesinde yaşayan çömlek ustası Salim Yaşar, yaklaşık 70 yıldır sürdürdüğü mesleğini okullarda verdiği uygulamalı eğitimle gelecek kuşaklara aktarmaya çalışıyor. "Şakir Ağa" olarak tanınan ustasından öğrendiği mesleğini ilçeye bağlı Kınık köyündeki atölyesinde sürdüren, Kültür ve Turizm Bakanlığından da 2022'de "Yaşayan İnsan Hazinesi" ödülünü alan 83 yaşındaki Yaşar, 2019'dan bu yana ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerde öğrencilere mesleğinin inceliklerini anlatıyor. ​​​​​​​Salim Yaşar, AA muhabirine, mesleğiyle alakalı birçok etkinliğe ve organizasyonlara katıldığını, bunun yanında kurslar verdiğini aktardı. Gelen talepleri geri çevirmediğini ifade eden Yaşar, "Çömlek çarkıyla okullara gitmeye başladım. Bilhassa anaokulu ve ilkokullardaki çocuklarımız hevesliler. Çocuklar o kadar çamuru seviyorlar ki elleri çamura değdikten sonra bırakamıyorlar. Çocuklar kendi yeteneklerini elleriyle kullanıyorlar." dedi. 70 yıldır mesleğini severek yaptığını anlatan Yaşar, "Yaşım ilerlemesine rağmen yorulmuyorum. Çocuklarımızın da sanatımızı devam ettireceklerine inanıyorum. Çocukların yüzlerinde gördüğüm mutluluğu anlatamam." ifadelerini kullandı. Yaşar'ın çocuklarla buluştuğu Ertuğrulgazi İlkokulunun Müdürü Yılmaz Benlice de çömlek sanatının geçmişten geldiğini, çocukların çömlek yaparken çok mutlu olduğunu söyledi. Sınıf öğretmeni Funda Gürlek de okulda çeşitli sosyal etkinlikler düzenlediklerini dile getirerek "Çocuklarımız çok mutlular. Kendi çocukluğumuzda oyunlarımızı bu şekilde çamurla oynardık. Çocuklarımız için bir fırsat oldu, çamurla mutlu oluyorlar." diye konuştu.

  • Kadın akrobasi pilotu Şener, tanıtım uçuşlarıyla havacılığı sevdiriyor

    Yurt içi ve yurt dışındaki etkinliklerde Türkiye'yi ve Türk kadınını temsil eden akrobasi pilotu Semin Öztürk Şener, gerçekleştirdiği akrobasi tanıtım uçuşlarıyla da havacılığa ilgi duyanları gökyüzüyle buluşturuyor. Eskişehir'in Sivrihisar ilçesindeki Sivrihisar Havacılık Merkezi Necati Artan Tesisleri'nin kurucularından Türkiye'nin ilk profesyonel akrobasi pilotu olan babası Ali İsmet Öztürk'ün izinden giden Şener, 12 yaşındayken babasıyla yaptığı akrobasi uçuşu ile havacılığa adım attı. İzleyici önündeki ilk uçuşunu 360 beygir gücündeki "Pitts S2-B" uçağıyla 19 Eylül 2015'te gerçekleştiren Şener, ilerleyen dönemde ise "Yeni Menekşe" isimli 400 beygir gücündeki "Acromach S2S Experimental" uçağıyla gösterilerini sürdürdü. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda gösteri gerçekleştiren Şener, 2018'de Romanya'da düzenlenen ve birçok ülkeden 35 akrobasi uçağının katıldığı Aeromania Havacılık Festivali'nde gökyüzünü renklendirdi. 2023 yılında ise Almanya'nın doğusunda yer alan Saksonya eyaletine bağlı Bautzen kentinde yapılan hava gösterisinde Türkiye'yi temsil eden ilk Türk pilot olan Şener'in bu 2 ülkede gerçekleştirdiği gösteriler için "Yeni Menekşe" uçağı sökülerek tırla yaklaşık 7 bin 500 kilometre taşındı. Gökyüzünde yaptığı gösterilerle 13 yıldır insanlara havacılığı sevdiren Şener, Sivrihisar Havacılık Merkezi Necati Artan Tesisleri'nde akrobasi tanıtım uçuşları yapıyor. Havacılık tutkusu olanları çift kanatlı, çift kişilik uçağıyla gökyüzüyle buluşturan Şener, akrobasiyle adrenalini yaşamak isteyenlere eşsiz bir deneyim yaşatıyor. "Hiçbir manevra gelişigüzel yapılmıyor" Semin Öztürk Şener, AA muhabirine, "ileri uçuş tekniği" olarak adlandırılan akrobasinin çok ciddi bir planlama, çalışma ve disiplin gerektirdiğini söyledi. Gösterilerde sergilediği her manevranın önceden hesaplandığını aktaran Şener, şöyle konuştu: "Ona göre planlanır. Hepsi matematiksel hesaplara dayanıyor. O günkü hava şartları, uçağın hızı, irtifası, rüzgar birçok kıstas var. Bu etkenlerin hepsi göz önünde bulundurularak bir uçuş programı ortaya çıkıyor. Bu uçuş programının dışına hiçbir şekilde çıkılmıyor. Programa sadık kalınıyor. Hiçbir manevra gelişigüzel yapılmıyor. Bütün risklerimiz de hesaplanmış riskler şeklinde oluyor." Şener, gösterilerde temel akrobasi manevralarının yanında babasının koçluğundan kendi ortaya çıkardığı manevraların yer aldığını bildirdi. Sivrihisar Havacılık Merkezi'nde yıl içerisinde düzenledikleri birçok etkinlikte "Yeni Menekşe" ile yer aldığını dile getiren Şener, "Yaklaşık 13 senedir bu programı uyguluyoruz. Muhtemelen gösteri uçuşlarım 150'ye yaklaşmıştır." ifadesini kullandı. İki çocuk annesi Şener, gösterilerinin ardından akrobasiye ilgi duyan birçok insan olduğunu belirterek, bu doğrultuda yaptıkları planlamayla akrobasi tanıtım uçuşlarını başlattıklarını kaydetti. Yaklaşık 10 yıldır akrobasiyi tanıtmak amaçlı uçuşlar düzenlediklerini anlatan Şener, şöyle devam etti: "Bu uçuşlar yaklaşık 15-20 dakika oluyor. Misafirimiz önde oturuyor. Ben arkada oturuyorum ve akrobasinin temel manevralarını gerçekleştiriyoruz. Amacımız tamamen keyif almak ve havacılığı sevdirmek. Adrenalini hissetmek ve akrobasi uçuşu ile beraber güzel bir gün geçirmek. Bu uçuşumuzu çift kanatlı, çift kişilik uçağımızla yapıyoruz." Şener, akrobasi uçuşlarında kadınların erkeklere göre fiziksel olarak daha avantajlı olduğuna dikkati çekti.

  • Üniversiteliler oto eksperliğini teorik ve pratik eğitimle öğreniyor

    Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Otomotiv Teknolojisi Programı tarafından kurulan Oto Test ve Ekspertiz Merkezi'nde öğrenciler mesleğin inceliklerini teorik ve pratik eğitimle öğreniyor. Avşar Kampüsü içerisinde ocak ayında oluşturulan Oto Test ve Ekspertiz Merkezi, öğrencilere eğitim desteği sunmasının yanı sıra dışarıdan gelen vatandaşların araçlarına da hizmet veriyor. Burada öğrenciler, otomobillerin motorundan elektronik sistemlerine kadar pek çok parçada detaylı analiz yapma fırsatı buluyor. Üniversiteliler, akademisyenlerden eksperlik mesleğinin inceliklerini de öğreniyor. Merkezde ayrıca, şehit ve gazi yakınları ile devlet memurlarına tüm ekspertiz türlerinde yüzde 20 indirim sağlanıyor. "Türkiye'de ilk üniversite olduk" Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Celal Kurşun, AA muhabirine, Otomotiv Teknolojisi Programı bünyesinde kurulan Oto Test ve Ekspertiz Merkezi'nin Türkiye'de üniversite bünyesinde açılan ilk merkez olduğunu söyledi. Merkezin oto ekspertiz raporu verme dışında öğrencilere de eğitim sunduğuna dikkati çeken Kurşun, şöyle konuştu: "Üniversiteler ve kamu kurumları arasında ilk defa böyle çalışmanın olması bizim için iftihar vesilesi. Açtığımız Oto Ekspertiz Merkezi ile Türk Standartları Enstitüsünce verilen TSE 13805 Hizmet Yeterlilik Belgesi alma başarısını gösteren Türkiye'de ilk üniversite olduk. Burada öğrencilerimizi vatandaşla buluşturup ekspertiz raporu verebiliyor olmamız insanlara katkı sunuyor. Merkezimizde motor, mekanik, kaporta ve boya olmak üzere araçların 240 noktadan testini yapıyoruz. Öğrencilerimiz araçları hem yerinde görme fırsatı buluyor hem de öğreniyor." Kurşun, öğrencilerin diplomalarının yurt dışında da geçerli olduğunu ifade etti. Öğrenciler mesleki deneyim kazanıyor Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Motorlu Araçlar ve Ulaştırma Teknolojileri Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet Zencirkıran da Otomotiv Teknolojisi Programı'nda öğrencilere benzin ve dizel yakıt teknolojisine sahip araçlar konusunda eğitim verildiğini anlattı. Ekspertiz atölyesinde öğrencilerin farklı model ve marka araçların motor, mekanik, kaporta ve boya bölümlerini inceleyerek mesleki deneyim kazandığını ifade eden Zencirkıran, "Birinci amacımız eğitim. Öğrencilerimizin burada iyi bir şekilde eğitim almalarını sağlayarak mezun etmek istiyoruz. İkinci amacımız da vatandaşlarımıza tam donanımlı bir şekilde araç ekspertiz hizmeti sunmak." dedi. Satın almak istediği aracı üniversitenin Oto Test ve Ekspertiz Merkezi'ne getiren Mesut Mert de kurumsal bir merkez olduğu için burayı tercih ettiğini kaydetti.

  • Çanakkale’de Moda Hayalini Gerçeğe Dönüştüren Genç Kadın, İlçesinde Bölüm Açtırdı

    Çanakkale’nin Biga ilçesinde yaşayan genç bir kadın, moda tasarımı tutkusu uğruna başlattığı girişimle ilçe tarihine geçti. Talebi üzerine açılan bölümde tek başına eğitim gören öğrenci, bugün birçok kişiye eğitim vererek ilham kaynağı oluyor. Moda tasarımı hayaliyle yola çıkan genç kadın, liseyi bitirdikten sonra ilçesinde bu alanda bir bölüm olmadığını fark etti. Çanakkale Biga Mesleki Eğitim Merkezi’ne yaptığı başvuru sonrası, 2023 yılında Moda Tasarımı Bölümü açıldı. Bu bölümde tek başına öğrenim gören ilk ve tek öğrenci olarak eğitim hayatına başladı. Eğitim sürecinin ilk yılında kalfalık, ikinci yılında ustalık, üçüncü yılında ise usta öğreticilik belgesi alan öğrenci, böylece meslekteki tüm temel yeterlilikleri kazanarak uzmanlaştı. Hem eğitim aldı hem öğretti Aldığı belgelerle birlikte, çeşitli platformlarda online moda eğitimleri vermeye başlayan genç tasarımcı, aynı zamanda Halk Eğitim Merkezlerinde aktif olarak dersler veriyor. Drapaj teknikleri, silüet çizimi ve geleneksel dikiş yöntemleri gibi pek çok konuda eğitim içerikleri hazırlayan tasarımcı, bölgedeki kadınlara ve gençlere rehberlik ediyor. Tasarım sahnesinden koşu pistine Başarılı genç kadının ilgi alanı yalnızca modayla sınırlı değil. 2017 yılında Çanakkale’de düzenlenen atletizm koşu yarışmasında birincilik madalyası kazanan genç kadın, disiplinli çalışma tarzını spor alanında da kanıtladı. Çanakkale’nin geleneksel festivallerinde kendi tasarımlarını sergileyen tasarımcı, yöresel motifleri modern çizgilerle harmanlayarak dikkat çeken bir moda dili geliştirdi. "Hayalimdi, gerçekleştirdim" Hayalinin peşinden giderek ilçesinde bir bölüm açılmasına öncülük eden genç kadın, "Moda tasarımı okumak en büyük hayalimdi. Bu hayal uğruna çok mücadele ettim. Bugün geldiğim noktada yalnızca kendi yolumu çizmekle kalmadım, başkalarına da ışık oluyorum" sözleriyle süreci özetledi. "Bölümün kapanmaması için destek çağrısı" Tüm bu başarılara rağmen, Çanakkale Biga Mesleki Eğitim Merkezi'nde Moda Tasarımı Bölümü tek öğrenciyle eğitim verdiği için kapanma riskiyle karşı karşıya. Bölümün kapanması yalnızca bir hayalin yarım kalması anlamına gelmiyor; aynı zamanda ilçedeki pek çok genç için bir fırsat kapısının kapanması anlamına geliyor. Genç tasarımcı, “Bu bölüm açıldığında sadece kendim için değil, başka hayalleri olanlar için de açılmıştı. Kapanmaması için herkesin desteğini bekliyorum. Tercih döneminde bu alana ilgisi olan gençleri, bölümümüze başvurmaya davet ediyorum” diyerek çağrıda bulundu. İlçede yaratılan bu eğitim fırsatının sürmesi için hem yerel halktan hem de yetkililerden destek bekleniyor.

  • Atletizm tutkunu "67'lik delikanlı", 12 yılda 108 madalya kazandı

    Emekli olduktan sonra 12 yıl önce atletizme başlayan 67 yaşındaki Necati Kukul, katıldığı 110 yarışta 108 madalya elde etti. Gençliğinde bir süre futbol oynadıktan sonra spordan uzaklaşan 2 çocuk babası emekli Kukul, 2013'te eşiyle Trabzon'dan Mersin'e taşındı. Daha sonra atletizme başlayan Kukul, 12 yılda aralarında yarı maraton ve 10 kilometre koşusu olmak üzere 110 yarışa katılarak kendi yaş grubunda 8 birincilik elde etti. Edirne, İzmir, Trabzon, Gaziantep, Kayseri ve Konya'da düzenlenen maratonlara katılan Kukul, son olarak Niğde'de Şehit Ömer Halisdemir anısına düzenlenen 2. Geleneksel Doğuş Holding Niğde Yarı Maratonu'nda da ikinci oldu. Necati Kukul, 27 Nisan'da düzenlenecek Türkiye İş Bankası İstanbul Yarı Maratonu'nda 109'uncu madalya için ter dökecek. "10-12 senedir koşuyorum" Necati Kukul, 1978'de Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde spora başladığını ve orada 2 sene spor yaptığını söyledi. Askere gittikten sonra spora ara verdiğini anlatan Kukul, şöyle konuştu: "Askerlik, iş hayatı, evlilik derken sporu sonlandırdım, emekli olduktan sonra tekrar başladım. 10-12 senedir koşuyorum. Niğde'deki 110'uncu yarışımda 108. madalyam oldu. Türkiye birinciliklerim, ikinciliklerim ve üçüncülüklerim var. Masterler Balkan Pist Şampiyonası'nda dördüncü ve milli oldum. Çok şükür koşmayı seviyorum. Arkadaşlarıma, yaşıtlarıma her yaştan insana spor yapmalarını tavsiye ediyorum. Bir gün 24 saat. Spor yapmaya yarım saat, 1 saat zaman ayırsınlar. Koşma sayesinde hiçbir şikayetim, sağlık problemim yok." Niğde'de düzenlenen yarı maratonda da derece giren Kukul, "Madalyalarımızı ve kupamızı aldık. Mutlu, mesut, bahtiyar evimize döneceğiz. Ne mutlu bana ikinci oldum. Verdiğimiz emeğin karşılığını kürsülere çıkarak alabiliyoruz. Daha önce Edirne'ye, İzmir'e, Datça'ya gittim. 18 saat otobüsle yol gittim, yorgun argın yarışa katıldım." ifadelerini kullandı. "Arkadaşım bastonla yürüyormuş üzüldüm" Necati Kukul, atletizm sayesinde hem spor yaptığını hem de turistik geziler yaptığını söyledi. Bundan sonra gerçekleştirilecek maratonlara da katılacağını vurgulayan Kukul, şunları kaydetti: "Bir hafta sonra İstanbul'da maraton var ona katılacağım. Spor sayesinde ülkemizi tanımış oluyorum. Arkadaşlarım, dostlarım oluyor. Türkiye'de ve dünyada 5 bine yakın arkadaşım var, hepsi sporcu. Tayland'da koşucular yaptığı idmanı paylaşırlar onları beğenirim, ben yaptığım idmanı paylaşırım onlar beğenir. Spor sayesinde sosyalleşiyoruz. Geçen bir arkadaşım aradı ve 'Sen her gün koşuyorsun, ben hasta oldum' dedi. Bastonla yürüyormuş üzüldüm. Lisede yanımda oturan bir arkadaşım." Kukul, yaşıtlarının kendisini rol model olarak gördüğünü dile getirdi.

  • Tekirdağlı lise öğrencileri tasarladıkları robotla ABD'de Türkiye'yi temsil edecek

    İstanbul'da düzenlenen "VEX Robotics Türkiye Şampiyonası"nda tasarladıkları robotla turnuvanın en büyük ödülü olan mükemmellik ödülünü alan lise öğrencileri, dünya şampiyonasında dereceye girmek istiyor. Süleymanpaşa Ebru Nayim Fen Lisesi robotik takımı mart ayında İstanbul'da gerçekleştirilen şampiyonada elde ettikleri mükemmellik ödülüyle ABD'de 6-8 Mayıs'ta düzenlenecek Vex Robotics Dünya Şampiyonası'nda Türkiye'yi temsil etme hakkı kazandı. ABD'de 800 takımın yarışacağı şampiyonada ülkelerini en iyi şekilde temsil etmek isteyen öğrenciler, çalışmalarını okulun kodlama atölyesinde sürdürüyor. Bilgisayar öğretmeni Sedat Eren, gazetecilere, öğrencilerin yaptıkları robotla geçen yıl birçok ödül aldığını söyledi. Öğrencilerin en son İstanbul'daki şampiyonada ödül alarak ABD'ye gitmeye hak kazandığını ifade eden Eren, "Çocuklar katıldıkları şampiyonalarda hep dereceler kazanıyor. ABD'de önemli bir şampiyona onları bekliyor. Onlar için çok önemli tecrübe olacak. Güzel bir dereceyle dönmek istiyoruz." dedi. Öğrencilerden Eymen Irmak da dünya şampiyonasında 800 takım içerisinde Türkiye için başarı elde etmek istediklerini dile getirdi. Şampiyonada beklentilerinin büyük olduğunu ifade eden Irmak, şöyle konuştu: "Türkiye'deki yarışmalarda da güzel başarılar elde ettik. Çalışmalarımız da gayet iyi devam ediyor. Bu sene ümitliyiz açıkçası. Türkiye'deki yarışma ortamından orası çok daha farklı, çok daha ciddi oluyor, çok daha zorlayıcı oluyor. Bu yüzden orada aslında rekabet etme fırsatı bulduk ve dilimizi de geliştirdik." Ecrin Beyza Bağcı ise dünya şampiyonası için çok heyecanlı olduklarını dile getirerek, "Amerika'ya gideceğimiz ve ülkemizi temsil edeceğimiz için çok mutluyum. Ben daha önce gitmedim, yeni bir deneyim olduğu için açıkçası çok mutluyum." diye konuştu.

  • İzmir'in ilk kadın ilçe jandarma komutanı, Karşıyaka'nın huzur ve güvenliği için mesaide

    İzmir'in ilk kadın ilçe jandarma komutanı olarak Karşıyaka'da görev yapan 28 yaşındaki teğmen Büşra Koçak, ilçenin huzur ve güvenliği için mesai harcıyor. Mersin'in Tarsus ilçesinde doğan Koçak, 2019'da Çankırı Karatekin Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü'nden mezun olduktan sonra 2021'de girdiği Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Sınavı'nı kazandı. Buradaki eğitiminin ardından 2023'te İzmir İl Jandarma Komutanlığı Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Çocuk Şube Müdürlüğü'nde göreve başlayan Koçak, yaklaşık 9 ay önce Karşıyaka'ya kentin ilk kadın ilçe jandarma komutanı olarak atandı. Büşra Koçak, 41 jandarma personelinin görev yaptığı ilçede, erkek meslektaşlarıyla birlikte, suç ve suçlularla mücadele ediyor. Kısa sürede mahallelinin sevgisini kazanan Koçak, vatandaşlarla sık sık bir araya geliyor. Teğmen Büşra Koçak, AA muhabirine, asker olmaya lisedeyken karar verdiğini belirterek, "Okulum, Tarsus İlçe Jandarma Komutanlığı ile yan yanaydı. Her gün okula giderken ilçe jandarmanın önünden geçtim. 'Bu üniforma bana yakışır ve ben bu üniformayı en iyi şekilde temsil ederim' dedim. O zaman kesin net olarak kararımı verdim. Üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra 2 yıl subaylık sınavına hazırlandım ve kazandım." dedi. Sınavı kazanınca babası asker eğlencesi yapmış Bu süreçte en büyük destekçisinin ailesi olduğunu vurgulayan Koçak, "Babamın bir lafı vardı. 'Benim 3 tane pırlanta gibi kız çocuğum var. Bir gün olsun şikayet etmedim 'neden erkek evladım yok' diye. Hepinizle her zaman gurur duydum. Allah biliyor ya tek bir şey içimde ukde kaldı. O da bir asker uğurlaması yapmak'. Babam bu sözünü yerine getirdi. 2021 yılında eğitimi kazandığımda bizler büyük bir eğlence düzenledik, kına merasimi yaptık. Asker uğurlaması yaptık." diye konuştu. Teğmen Büşra Koçak, geçen yıl 15 Ağustos'ta görev sahası içindeki Yamanlar Dağı'nda çıkan orman yangınının ardından şüphelilerin yakalanması için ekip arkadaşlarıyla günlerce mesai yaptıklarını, çalışmalar sonucunda zanlıları yakalayıp adalete teslim ettiklerini söyledi. Kısa sürede ilçe halkıyla iyi bir bağ kurduklarını anlatan Koçak, şunları kaydetti: "İzmir'de ilk kadın ilçe jandarma komutanı benim. Bir kadın komutan görmek vatandaşları mutlu ediyor. Vatandaş gördüğü zaman yanıma geliyor, gözleri ışıl ışıl bakıyor. Kız çocukları görünce 'Ben de sizin gibi olmak istiyorum, nasıl olacağım' diye soruyorlar. Bunlar bizi mutlu eden şeyler. Vatandaşlarla sık sık bir araya geliyorum. Onlar bize burada aile, sıcak bir yuva oluyorlar. Biz de onlar için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Onlara sarılınca bir aile sıcaklığı hissediyorum. Anneme sarılmış gibi hissediyorum. Sevgi ve şefkatle kucaklıyorlar." Vatandaşlar memnun Yamanlar Mahallesi Muhtarı Ferhat Serçekuş ise ilçe jandarma komutanlığı görevine ilk kez bir kadın subay atandığı için mutlu olduğunu belirtti. Koçak'ın sürekli kendilerini ziyarete geldiğini dile getiren Serçekuş, "Ramazan Bayramı'nda da geldi. Biz ondan memnunuz. Kızlarımızı böyle görevlerde görmek istiyoruz. İnsanlarımıza canıgönülden davranıyor. Burada herkes memnun." ifadesini kullandı. Semiha Yaşar ise "Koçak'ı çok seviyorum. Onu kızım gibi seviyorum. Kızımın yaşında zaten. Çok candan, onunla gurur duyuyoruz. Kız çocuklarımıza da örnek oluyor." sözlerini sarf etti.

  • Ayakkabı üretiminde yarım asrı deviren kardeşler, mesleği yaşatmaya çalışıyor

    Ankara'da 50 yıldan fazladır ayakkabı ustası olan Adem Cihangör ve Davud Cihangör kardeşler, el işçiliği ayakkabıcılık mesleğinin devam etmesi için mücadele veriyor. 67 yaşındaki Adem Cihangör, ilkokulu bitirdikten sonra 1970 yılında dayısının yanında çıraklık yaparak ayakkabıcılık mesleğine adım attı. Henüz 12 yaşında el işçiliğiyle ayakkabı üretimine başlayan Cihangör'ü iki yıl sonra kardeşi Davud Cihangör de izledi. Yıllarca çıraklık, işçilik ve kalfalık yaparak ayakkabı üretiminin inceliklerini öğrenen ve ardından usta olan iki kardeş, 1985'te kendi atölyelerini kurdu. Yanlarında çalıştırdıkları 30'u aşkın işçi ile ayakkabı üretimi yapan Cihangör kardeşler, 2001'de yaşanan ekonomik kriz sonrası küçülmeye gitmek zorunda kaldı. "El işçiliği bitmek üzere" 50 yıldan fazladır tüm zorluklara rağmen dükkanlarında ayakkabı üretimine devam eden kardeşler, el işçiliği mesleklerinin yaşaması için verdikleri mücadeleyi AA muhabirine anlattı. Teknolojinin gelişmesiyle mesleki açıdan zorluk yaşamaya başladıklarını ifade eden Adem Cihangör, tüm sıkıntılarına rağmen dünyaya bir daha gelse aynı mesleği yapmak isteyeceğini söyledi.Bu zamana çok sayıda çırak yetiştirdiğini ancak şu an en büyük sıkıntılarının sektörde çalışan işçi bulamamak olduğunu aktaran Cihangör, sözlerini şöyle sürdürdü: "El işçiliğine eskiden rağbet vardı ama şu anda fabrika çıktıktan sonra biraz daha düşmeye başladı. El işçiliği bitmek üzere. Fabrikalar daha basit, pratik, daha seri. El işçiliği zor. Sanata giren kalmadı, yetişen de yok. Çocuk yaşta bu sanata başlanması lazım ki bu sanat öğrenilebilsin. Yoksa 20 yaşından sonra sanat öğrenmesi çok zor, öğrenemez. Mesleğimi çok severek yapıyorum, el emeği bitmesin istiyorum. Her meslek için aynı durum söz konusu. Mesela terzinin mesleği bitti. Konfeksiyonlar başladı, terzi bitti. Bir pantolon, paça yaptıracaksın yaptıramıyorsun. El emeğinin bitmemesi için mücadele etmek gerekiyor." "40 senedir kravat takarım" Mesleğine duyduğu saygıdan dolayı yıllardır takım elbiseyle çalıştığını anlatan Adem Cihangör, "En az 40 senedir aynı düzenle devam ediyorum. 40 senedir kravat takarım. Pazar günü dahi olsa yine takarım. Hayretle karşılayanlar çok. 'Bu sanatı yapıp da kravat takılır mı' diyen insanlar var. Benim kendi alışkanlığım. Bir kere insan önce kendine saygı duyacak, müşteriye saygı gösterecek. Ben kendime saygı duyduğum için müşterime de saygı gösteririm." diye konuştu. "Tezgahın her köşesinde bir eleman yetişirdi, şimdi bir tane bile bulamıyoruz" 65 yaşındaki Davud Cihangör de ayakkabı üretim mesleğinin sanat olduğunun altını çizerek, "Bir ayakkabı ilk önce kesim üzerine yapılır, ondan sonra sayacımız var, dikilir. Dikildikten sonra bize gelir biz de altını yaparız. Bizden sonra dikişimiz var. Fora dikişi var, freze var. Onlar da ayrı bir şey. Tek kişiyle yapılmaz, en az dört beş tane, sayacı, kesimci, kalfa, foracı, frezeci, bunlar ayrı ayrı bir meslek grubu ayakkabı üzerinde. Bir usta bunların hiçbirini yapamaz, hepsine ayrı ayrı usta lazım." dedi. Meslekte yarım asrı devirdiğini dile getiren Cihangör, sektörün dünü ve bugününe ilişkin, "Bizim tezgahımızda dört tane köşe var, dört tane çocuk vardı. Her köşede bir eleman öyle yetişiyordu. Şimdi bir tane bile bulamıyoruz. Çok sıkıntıda. Herkes okuyor, alıyor diplomayı, boş geziyor. Gelip de bir sanat öğrenmiyor. Bir bizim sanat değil. Araba tamircisi olsun, başka meslek olsun onlar da sıkıntı çekiyor. İnşallah devlet büyüklerimiz bunlara bir el atar da bunlar düzelir." ifadelerini kullandı. "Artık bir devrin sonuna geldik" Davud Cihangör, el işçiliğinin bitmek üzere olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Biz sanata başladığımızda teknoloji çok sıkıntılıydı. Şimdi teknoloji çok ileri ama eleman yok. Ayakkabıyı yapacak bütün makineler var. Her şey var, usta yok. Usta olmayınca istediğin kadar makine olsun, olmuyor. Ankara'da da bu meslek bitmek üzere mi, bitti mi diyelim, ne diyelim bilmiyorum. Artık ben 65 yaşındayım. En fazla olsa 5 sene daha yapabilirim ondan sonra yapamam. Artık bir devrin sonuna geldik yani." "Mesleğin en genci benim" Mesleğin devam etmemesinin temel nedeninin, yeni eleman yetişmemesi olduğunu anlatan Cihangör, "Şu an meslek artık bitmek üzere. En son eleman biziz, biz de 65 yaşındayız. Yetişen bir eleman yok. Herkes okuyor, herkes okuduğu için hiç mesleğe giren yok. Sıkıntılı bir durumdayız. Mesleğin en genci benim." şeklinde konuştu. "65 yaşındayım, 25 yaşında nasıl çalıştıysam yine severek yapıyorum işimi ve bitmesin istiyorum. Biz bunun mücadelesini veriyoruz." diyen Cihangör, meslek liselerinde ayakkabı üretimiyle ilgili alanlara ağırlık verilmesi talebinde bulundu.

Arama Yap

bottom of page