top of page

Boş arama ile 670 sonuç bulundu

  • Antalyalı esnafın üç tekerlekli bisikletle başlayan merakı koleksiyona dönüştü

    Antalya'nın Manavgat ilçesinde esnaflık yapan Fatih Tatar, yıllarca mezatlar ve antika pazarlarından alarak biriktirdiği yaklaşık 7 bin objeyi mobilya dükkanının üst katında sergiliyor. Manavgat'ta mobilya dükkanı işleten 68 yaşındaki Fatih Tatar, çocukluk yıllarından başlayan koleksiyon merakını iş hayatına atıldıktan sonra da sürdürdü. Tatar, bazıları hediye olarak gelen, bazılarını ise mezatlardan satın aldığı yaklaşık 7 bin objeye ulaşan koleksiyonunu sergilemeye karar verdi. Aralarında ütü, çevirmeli telefon, lambalı radyo, terazi ve av tüfeklerinin de yer aldığı objeleri dükkanının üst katına taşıyan Tatar, burada müşteri olarak ya da merak edip gelen çok sayıda kişiyi konuk etti. Fatih Tatar, koleksiyon tutkusunun çocukluk yıllarına dayandığını belirterek, "Koleksiyon fikri 1960 yılında sahip olduğum üç tekerlekli bisikletle başladı. Üç tekerlekli bisikletin arkasında bir mahallenin çocuğunun mutlu olduğunu yaşayan biri olarak, o bisikletin bizden sonraki nesillere anlatmak istediği bir şeyler olduğunu düşündüm." dedi. Tatar, pompalı ocaktan tüp gaza, lambalı radyodan kasetçalara ve siyah beyazdan renkli televizyona uzanan teknolojik gelişmeye şahit olmasının da eski ürünlere olan ilgisini perçinlediğini dile getirdi. Antika pazarlarını ve mezatları takip ettiğini, bazı Manavgatlıların da aile yadigarı objeleri bağışladığını anlatan Tatar, kimi zaman da elinde fazla olan ürünleri başka objelerle takas ettiğini söyledi. Öğrenciler ilgi gösteriyor İş yerini çok sayıda kişinin ziyaret ettiğini belirten Tatar, koleksiyonunun daha geniş kitlelere ulaşmasını arzu ettiğini dile getirdi. Son zamanlarda koleksiyonuna öğrencilerin ilgisinin arttığını ifade eden Tatar, genç neslin geçmişi görmesinin önemini vurguladı.

  • Filografi Sanatını Köy Okullarına Taşıyan Sanatçı: Ayhan Güneş

    Türkiye’nin ilk filografi sanatçılarından biri olan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı unvanına sahip Ayhan Güneş, sanatıyla sadece sergi salonlarını değil, köy okullarını da aydınlatıyor. Güneş, “Orada Bir Sanat Var Uzakta” projesi kapsamında Anadolu’nun en ücra köşelerindeki okulları ziyaret ediyor. Çocuklara, çiviler ve tellerle sabırla işlenen filografi sanatını uygulamalı olarak öğretiyor. Yaklaşık 2–3 saat süren bu atölyeler sonunda öğrenciler, kendi elleriyle yaptıkları eserleri hatıra olarak evlerine götürüyor. Osmanlı döneminden günümüze ulaşan filografi sanatını yeni nesillere aktarmayı görev edinen Ayhan Güneş, sadece sanat öğretmekle kalmıyor, çocukların özgüvenlerini artırıyor ve onlara farklı bir ufuk açıyor. Bugüne kadar birçok köy okulunda yüzlerce öğrenciyle buluşan sanatçı, daha fazla çocuğa ulaşabilmek için iş insanlarından destek bekliyor. Böylece sanatın ışığının şehirlerden köylere, çocukların kalbine taşınması daha da güçlenecek.

  • Emina Djutović: Sanatını Öğreten ve İlham Veren Bir Yıldız

    Sanatını sadece uygulamıyor, öğretiyor… Avrupa’nın Yükselen Make-Up Yıldızı Emina Djutović, azmi ve vizyonuyla ilham veriyor. Güzellik ve makyaj dünyasında parlayan bir isim olan Emina Djutović, sadece bir make-up artist değil… Aynı zamanda bilgilerini paylaşan, yeni yetenekler yetiştiren bir eğitmen. Yıllar boyunca edindiği bilgi ve tecrübeyi, verdiği eğitimlerle genç kuşaklara aktaran Djutović, mesleğinde öyle bir seviyeye ulaştı ki artık sadece uygulayan değil, öğreten ve ilham veren bir figür haline geldi. Cilt danışmanlığı, beslenme koçluğu ve saç tasarımı gibi farklı alanlarda uzmanlaşan Djutović, güzelliğe bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Onun için makyaj, sadece bir estetik dokunuş değil; insanın kendini en iyi hissetmesini sağlayan bir sanat. Bu vizyonu ve profesyonel disiplini sayesinde, Uluslararası Marka ve Vizyon Ödülleri’nde “Avrupa’nın En Başarılı Yükselen Make-Up Artisti” unvanına layık görüldü. Ancak Emina için bu ödül, yolculuğun sonu değil… Aksine adını tüm dünyaya duyurmak, sanatıyla daha fazla insana ulaşmak için atılmış önemli bir adım. Bugün, Emina Djutović’in hikâyesi; tutkuyla çalışmanın, sürekli öğrenmenin ve öğrendiklerini paylaşmanın başarıyı nasıl zirveye taşıdığının en ilham verici örneklerinden biri olarak anılıyor. Emina Djutović: Ein Star, der seine Kunst lehrt und inspiriert Emina Djutović, Europas aufstrebender Make-up-Star, inspiriert mit ihrer Entschlossenheit und Vision. Emina Djutović, ein glänzender Name in der Welt der Schönheit und des Make-ups, ist nicht nur eine Make-up-Künstlerin... Sie ist auch eine Pädagogin, die ihr Wissen weitergibt und neue Talente hervorbringt. Indem sie ihr Wissen und ihre Erfahrung, die sie im Laufe der Jahre gesammelt hat, in ihren Schulungen an die jüngeren Generationen weitergibt, hat Djutović ein solches Niveau in ihrem Beruf erreicht, dass sie zu einer Figur geworden ist, die nicht nur anwendet, sondern auch lehrt und inspiriert. Spezialisiert auf verschiedene Bereiche wie Hautberatung, Ernährungscoaching und Haardesign, betrachtet Djutović die Schönheit aus einer ganzheitlichen Perspektive. Für sie ist Make-up nicht nur ein ästhetischer Touch, sondern eine Kunst, mit der man sich am besten fühlt. Dank dieser Vision und ihrer professionellen Disziplin wurde sie bei den International Brand and Vision Awards mit dem Titel „Europe's Most Successful Emerging Make-Up Artist“ ausgezeichnet. Für Emina ist diese Auszeichnung jedoch nicht das Ende ihrer Reise... Im Gegenteil, es ist ein wichtiger Schritt, um ihren Namen in der ganzen Welt bekannt zu machen und mehr Menschen mit ihrer Kunst zu erreichen. Heute gilt Emina Djutovićs Geschichte als eines der inspirierendsten Beispiele dafür, wie Arbeit mit Leidenschaft, kontinuierliches Lernen und das Teilen des Gelernten zum Erfolg führen können.

  • Sanatın Evrensel Diline Dokunan Bir İsim: Elçin Sümer

    Elçin Sümer, heykeltıraş, iç mimar, giyilebilir heykel mücevher sanatçısı ve akademisyen olarak sanatı sınırların ötesine taşıyor. İstanbul, Avustralya, Paris, Londra, Lübnan ve Bodrum’da gerçekleştirdiği projelerle binlerce sanatçıya destek sunmuş, onların kendilerini tanıtmalarına olanak sağlamıştır. Elçin Sümer, heykel, iç mimarlık, giyilebilir heykel mücevher ve sanat eğitimi alanlarında kendine özgü çizgisiyle tanınan çok yönlü bir sanatçı. Genç yaşta başladığı bale eğitiminin disiplinini, yıllar içinde sanatın her alanına taşıyan Sümer, bugün üretimleriyle Türkiye’nin yanı sıra dünyanın farklı kentlerinde sanatseverlere ulaşıyor. Sanatın yalnızca estetik değil, aynı zamanda bir paylaşım ve farkındalık aracı olduğuna inanan Sümer, hem bireysel eserleriyle hem de kolektif projeleriyle dikkat çekiyor. Bodrum’da hayata geçirdiği Caresse Art, Avrupa’nın en kapsamlı sanat organizasyonlarından biri olarak öne çıkıyor. İlk yılında 500’ün üzerinde, ikinci yılında ise 1180’den fazla eseri sanatseverlerle buluşturan bu proje, yerel zanaatın ve çağdaş sanatın küresel platformlarda nasıl değer gördüğünün en güçlü örneklerinden biri. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Kreatif Endüstriler Meclisi’nde aktif görev alan Sümer, yaratıcı endüstrilerin gelişimi için önemli adımlar atıyor. Aynı zamanda düzenlediği atölyeler, dersler ve sanat danışmanlığı çalışmalarıyla genç sanatçılara yol gösteriyor. Takı ve heykel tasarımlarında sınırları zorlayan yenilikçi yaklaşımlarıyla, Sümer’in eserleri yalnızca estetik birer obje değil; hikâyeler, duygular ve kültürler arası bir köprü. Paris’ten Londra’ya, Avustralya’dan İstanbul’a uzanan yolculuğu, onun sanatı küresel bir dile dönüştürme iddiasını gözler önüne seriyor. Bugün Elçin Sümer, Türk sanatının dünyaya açılan güçlü yüzlerinden biri olarak, hem ürettikleriyle hem de öncülük ettiği projelerle geleceğe iz bırakıyor.

  • Tokyo’dan İstanbul’a Uzanan Lezzet Köprüsü: Kohey Muranaga ve Tokyoya Japanese Cafe & Bistro

    Hikayesi, Japonya'dan Türkiye'ye uzanan Japon şef Kohey Muranaga, İstanbul'da açtığı Tokyoya Kafe ile Türk ve Japon kültürü arasında köprü kuruyor. Japon şef Kohey Muranaga’nın hikâyesi, Japonya’dan Türkiye’ye uzanan ilham verici bir yolculuğu anlatıyor. Yaklaşık 10 yıl önce turist olarak geldiği İstanbul’a hayran kalan Muranaga, Koreli eşiyle birlikte Türkiye’ye yerleşmeye karar verdi. Bugün iki çocuk babası olan şef, İstanbul Ümraniye’de açtığı Tokyoya Japanese Cafe & Bistro ile hem kendi hayalini gerçekleştirdi hem de Türk ve Japon kültürleri arasında bir köprü kurdu. Japonya’da yoğun iş temposu ve stresli bir yaşamdan bunalan Muranaga, Türkiye’de bulduğu huzur ve samimiyetle yeni bir hayat kurduğunu söylüyor. “Türklerin sıcakkanlılığı ve içtenliği beni çok etkiledi” diyen şef, kısa sürede Türk kültürünü benimseyerek günlük yaşamın bir parçası oldu. Hatta hastalandığında artık “kelle paça içmeden iyileşmediğini” esprili bir dille anlatıyor. Sadece mutfağında değil, kalbinde de Türkiye’ye yer eden Kohey Muranaga, Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında deprem bölgesine giderek çadır kentlerde yemek dağıttı, yaraları paylaşmaya katkıda bulundu. Bu yönüyle yalnızca bir şef değil, aynı zamanda iki ülke arasındaki dostluğun gönüllü elçisi oldu. Bugün Tokyoya Japanese Cafe & Bistro’da Japonya’nın en çok sevilen lezzetlerini İstanbullularla buluşturan Muranaga, kültürler arası tatlı bir geçiş sunuyor. Onun hikâyesi, hayallerin peşinden gitmenin, yeni bir ülkede kök salmanın ve dostluk köprüleri kurmanın en güzel örneklerinden biri. 📍 Tokyoya Japanese Cafe & Bistro Atakent Mah. Civanmert Sk. No:5A, Ümraniye/İstanbul Instagram: @tokyoya_istanbul

  • Turizm ve Çevreyi Buluşturan İsim: Mehmet Dirik

    Sanatını sadece uygulamıyor, öğretiyor… Avrupa’nın Yükselen Make-Up Yıldızı Emina Djutović, azmi ve vizyonuyla ilham veriyor. Serbest Muhasebeci Mali Müşavir kimliğinin yanı sıra turizm sektöründeki yenilikçi adımlarıyla öne çıkan Mehmet Dirik, Fethiye’deki Green Pine Beach & Bungalows otelinin kurucusu ve sahibi. Doğayla iç içe konaklama imkanı sunan tesisi, kısa sürede bölgenin en çok tercih edilen tatil noktalarından biri haline geldi. Aynı zamanda Çevkom Muğla Çevre ve Orman Koruma Eğitim Derneği Başkanı olan Dirik, sadece turizm değil çevre bilinci konusunda da örnek çalışmalar yürütüyor. Ormanların korunması ve doğa sevgisinin yaygınlaşması için çeşitli sosyal sorumluluk projelerine liderlik eden iş insanı, bu yönüyle de fark yaratıyor. Son olarak Green Pine Beach & Bungalows, “En İyi Çıkış Yapan Tatil Köyü” ödülüne layık görüldü. Bu başarı, Mehmet Dirik’in hem turizm vizyonunu hem de doğaya duyduğu bağlılığı taçlandırdı. Mehmet Dirik, “Her zaman sabır ve azimle daha iyisini hedefliyorum. İnsanlara huzurlu bir tatil sunarken, doğayı korumayı da görev biliyorum.” sözleriyle hem sektör hem de gelecek için yol haritasını ortaya koyuyor.

  • Hayallerini Ekrana Taşıyan Kadın: Müjgân Çakar’ın İlham Veren Yolculuğu

    Hayallerinin peşinden koşmaktan asla vazgeçmedi. Başkent İletişim’de aldığı eğitimle çıktığı yolda, Cine5’ten ShowTürk’e, Tv8’den EuroStar’a uzanan başarılı bir kariyer inşa etti. Medya dünyasında kendi çizgisini yaratan isimlerden biri olan Müjgân Çakar, kariyerinde attığı her adımı tutkusu ve kararlılığıyla taçlandırdı. İstanbul’da 1986 yılında dünyaya gelen Çakar, çocukluğundan beri kelimelerin ve iletişimin gücüne inandı. Arnavut köklerinden gelen kültürel zenginliği, sunum tarzına yansıtarak izleyicilerle güçlü bir bağ kurmayı başardı. Başkent İletişim Bilimleri Akademisi’nde aldığı diksiyon ve spikerlik eğitimleri, onun için bir başlangıç noktasıydı. Çok geçmeden Cine5, Cem TV, Rumeli TV ve Kanal 58 gibi kanallarda farklı formatlarda programlar sundu. Gündemden sağlığa, kadın yaşamından aktüel konulara kadar geniş bir yelpazede projelere imza attı. Yıllar içinde ShowTürk, Tv8 ve EuroStar gibi ulusal kanallarda da ekranlara çıkan Çakar, en çok ShowTürk’teki "Ekonomi Dünyası" programıyla tanındı. Ekonomi ve iş dünyasındaki gelişmeleri izleyicilere anlaşılır ve güvenilir bir dille aktarması, ona sektörde farklı bir yer kazandırdı. Müjgân Çakar, ekranlarda sadece bilgi paylaşmıyor; özellikle kadınlara hayallerinden vazgeçmemeleri için ilham veriyor. Onun en çok benimsediği söz, kariyerinin de mottosu haline geldi: “Hayal etmek, başarmanın yarısıdır.” Bugün hâlâ aynı heyecanla çalışan Çakar, kendini geliştirmeye, yeni projeler üretmeye ve medya dünyasında iz bırakmaya devam ediyor.

  • Mücahit usta demire şekil vermek için 70 yıldır çekiç sallıyor

    Amasya'nın Merzifon ilçesinde yaşayan 81 yaşındaki Mücahit Demir, ilerleyen yaşına rağmen babasından öğrendiği demircilik mesleğini sürdürüyor. Amasya'nın Merzifon ilçesinde beş kuşaktır ata mesleği demircilik zanaatını sürdüren 81 yaşındaki Mücahit Demir, 70 yıldır ateşte demir dövüyor. Gümüşhane'de 11 yaşında babasının yanında çıraklığa başlayan Demir, 1963 yılında taşındığı Merzifon'da kaybolmaya yüz tutan mesleğini ilk günkü aşkla sürdürüyor. Küçük Sanayi Sitesi'ndeki dükkanında çapa, balta, kazma, tırmık, traktörde kullanılan pulluk gibi aletlerin tamirini ve üretimini yapan Demir, meslek hikayesini bugünlere kadar taşıdı. Mesleğin son temsilcileri arasında gösterilen Demir, sağlığı el verdiği sürece işini devam ettirmeyi hedefliyor. Mücahit Demir, aile mesleğini sürdürmenin mutluluğunu yaşadığını söyledi. Sıcak demiri döverek şekil vermenin kendisine huzur verdiğini dile getiren Demir, "Bu meslek bizde çok eskiye dayanıyor. Mesleğimiz bize kökten geliyor. Babamın yanında 11 yaşında bu mesleğe başladım. Biraz rahatsızım ama işimi yapıyorum. Sağlığım elverdikçe mesleğimi sürdürmek istiyorum." şeklinde konuştu. "Alın teriyle para kazanmanın huzurunu yaşıyorum" Bugüne kadar birçok çırak yetiştirdiğini anlatan Demir, şunları kaydetti: "Mesleğin en önemli inceliği, işine bağlı olmaktır. İşi bilirsen zor değil, ben çok pratik çalışıyorum. Çalışmazsam rahat edemiyorum, çalıştığım zaman rahatım. Pazar günlerinde, bayram tatillerinde zamanı zor geçiriyorum. Ömrüm yettiği, gücümün yettiği kadar bu mesleği yapacağım. Mesleğe heves eden çırak bulamıyoruz, bu yüzden çok üzgünüm. Gençler benim yaptığım mesleği tercih etmiyor. Önceden aileler çocuklarını getirir, 'İş öğret, para istemiyoruz.' diyorlardı. Şimdi getiren de yok. Alın teriyle para kazanmanın huzurunu yaşıyorum. Bu mesleği yaşatmak için var gücümle çalışmaya devam edeceğim."

  • Prof. Dr. Mehmet Rıfat Tınç – Sınırları Aşan Bir Hukuk Yolculuğu

    Prof. Dr. Mehmet Rıfat Tınç, Türkiye’de ve dünyada hukuk biliminin gelişmesine katkı sağlayan saygın bir akademisyen. Hayallerini bir ülkenin sınırlarına sığdırmayan bir genç düşünün… Mehmet Rıfat Tınç, üniversite eğitiminden doktorasına kadar tüm öğrenim hayatını Fransa’nın Strasbourg kentinde tamamladı. Université Robert Schuman’da aldığı eğitimle sadece hukuk diploması değil, evrensel bir vizyon kazandı. Akademiye Kadir Has Üniversitesi’nde adım attı, Fransa’da doçent unvanı aldı, 2024’te Yeditepe Üniversitesi’nde profesörlüğe yükseldi. “Fransız Anayasa Hukuku: Tarihçe ve Kurumlar” kitabıyla hukuk dünyasına kıymetli bir eser kazandırdı. Ama onun başarısı sadece akademik unvanlarda değil… Tınç, gençlere teknoloji çağında bile adaletin önemini hatırlatıyor. Yapay zekanın ayrımcılık riski üzerine yaptığı uyarılar, geleceğin hukukçularına yol gösteriyor. Bugün Prof. Dr. Mehmet Rıfat Tınç, hem uluslararası bir hukukçu hem de gençlere örnek bir ilham kaynağı. Hikâyesi, azimle çalışan herkesin, nereden başladığına bakılmaksızın dünyanın en saygın akademisyenleri arasına girebileceğinin kanıtı.

  • Yakınlarını kanserden kaybedince organik tarıma yönelerek üretici oldu

    Karabük'te yaşayan Saffet Doğruyol, bazı yakınlarını kanserden kaybedince organik tarıma yönelerek sebze meyve üreticisi oldu. Safranbolu ilçesinde uzun yıllar restoranlarda aşçılık yapan 45 yaşındaki Doğruyol, 8 sene önce, bazı akrabalarının kanser nedeniyle vefatı üzerine katkısız ürünler yetiştirmek için organik tarım yapmaya karar verdi. Konarı köyündeki 60 dönümlük bahçesinde ata tohumuyla sebze ve meyve üretimine başlayan Doğruyol, ailesiyle domates, salatalık, patlıcan, biber, karpuz, kavun, semiz otu, mısır, enginar ve kabak gibi sebze ve meyveler yetiştiriyor. Doğruyol, ayrıca ürettiği tohumları yaygınlaştırmak için her yıl yaklaşık 2 bin kişiye ücretsiz dağıtıyor. "Mücadelemiz insanların sağlıklı ürünler yemesi yönünde" Saffet Doğruyol, "sağlıklı beslenme" hedefiyle organik tarıma başladığını söyledi. Ata tohumuyla tamamen doğal ürünler yetiştirdiklerini belirten Doğruyol, "Ürünlerimizin tamamını ata tohumdan üretmiş olup fidesine kadar her şeyini kendimiz yapıyoruz. Dışarıdan fide veya tohum ihtiyacı duymuyoruz. Sebzelerin de tamamı kendi tohumumuzdan üretilmiş mahsuller." dedi. Doğruyol, halk pazarı, manav ve marketlere ürün sattıklarını anlatarak, "Bunun yanı sıra ata tohumu üretimi yapıyoruz. Bizdeki ürün çeşidi biraz fazla kapsamlı. Mesela 60 çeşide yakın domatesimiz var, 20 çeşide yakın biberimiz var. Toplamda 250 kalem ürün yapıyoruz. Kavun, karpuz, biber çeşitleri, domates çeşitleri, değişik bitkiler yetiştiriyoruz." diye konuştu. Araştırmayı sevdiğini dile getiren Doğruyol, "Mesela kivano diye bir bitki yetiştiriyoruz. Kanser dahil her şey iyi geldiği söyleniyor. Yine tomatillo, altın çilek, patlıcanın değişik cinslerini üretiyoruz." dedi. Doğruyol, maniye domatesinin satışının diğer çeşitlere göre daha önde olduğunu söyleyerek, "Ürettiğimiz birkaç çeşit domates maniyeye yetişmek üzere. Lezzet olarak da çok iyi, verim olarak da. Yani güzel, lezzetli çeşitler var." ifadesini kullandı. Sosyal medyada tanıştığı kişilerle ata tohumu takası yaparak ürün yelpazesini genişlettiğini belirten Doğruyol, şöyle devam etti: "Her gelen tohumun hemen ata tohumu olduğunu bilemiyorsunuz. Bir tohum size geldikten sonra onun ata tohumu olduğunu anlamanız 3 yıl alıyor. Ekiyorsunuz, aynı sene tohumunu alıyorsunuz, bir dahaki sene tekrar ekiyorsunuz. Verim, büyüklük, kalite ve şekil aynı ise tekrar alıp tekrar ekiyorsunuz. Üçüncü sene de aynı şekli verirse ata tohumu olduğu zaten belirlenmiş oluyor." Doğruyol, kendisi ve ailesinin yemediği bir şeyi başkalarının da yememesi gerektiğini düşündüğünü belirterek, "Tarımı ticari olarak yapıyoruz ama diyoruz ki 'Biz nasıl sağlıklı ürünler yersek insanlar da aynı şekilde sağlıklı ürünler yesin.' Mücadelemiz bu yönde. İnşallah bunu başardık, daha da başarmaya devam edeceğiz." dedi. Bazı akrabalarını kanserden kaybetmesinin organik tarıma yönelmesinde etkili olduğunu anlatan Doğruyol, şunları kaydetti: "Pestisitin (tarımda zararlı organizmalarla mücadelede kullanılan kimyasal madde) özellikle çocuklar üzerindeki etkisini öğrendikten sonra dedim ki 'Ben bunu yapmayacağım.' Eşim de aynı şekilde düşündükten sonra dedi ki 'Biz organik tarım yapacağız. Hiç ilaç kullanmayacağız, kimyasal hiçbir madde kullanmayacağız.' Çok da başarılı olduk. Denemeyi çok seven bir insanım. Bizim işimizde en büyük sorun bazı böceklerdir. Bunları da sirke, odun külü, ısırgan gibi maddeleri deneyerek çözdüm. Bunlara iyi geleni buldum ve bu şekilde sıkıntıyı giderdim."

  • Ağrılı 16 yaşındaki Ali Samet, tatilde telefonla oynamak yerine arıcılığı öğreniyor

    Ağrı'da yaşayan 16 yaşındaki lise öğrencisi Ali Samet Altın, zengin bitki örtüsünde arıcılık yapan babasından mesleği öğrenip yaz tatilinde çok sevdiği arıların bakımını yaparak teknolojiden uzak bir yaşam sürüyor. İl merkezine bağlı Çakıroba köyünde yaşayan Cihan Altın, uzun bir süredir şehrin zengin bitki örtüsünde arıcılık yaparak bal üretiyor.Kışın sıcak iklime sahip başka illere giden yazın da köyüne gelip arıcılık yapan Altın, barakada yaşamını sürdürerek gece gündüz demeden arıların bakımını yapıyor. Altın, küçüklükten bu yana arıcılığa merak salan ve yaz tatillerinde yanına gelen 16 yaşındaki oğlu Ali Samet'e de mesleğin inceliklerini öğretiyor. Çekirdekten yetişerek mesleği öğrenen Ali Samet, bal sağımının başladığı bugünlerde babasına daha fazla yardım ederek arılarla daha çok ilgileniyor. Birçok kişinin yaklaşmaya çekindiği arı kovanlarını kontrol edip petekleri alarak makinede süzen Ali Samet, babasıyla balları siparişlere hazır hale getiriyor. Diğer yandan eğitimine devam eden ve yaz tatilinde de teknolojiden uzak arıların içerisinde bir yaşam süren geçiren Ali Samet, mesleği tamamen öğrenip ileride bu işi yapmanın uğraşını veriyor. "Geven balı coğrafi işaret belgesi aldıktan sonra arıya rağbet çok oldu" Arıcı Cihan Altın, yaz tatillerinde oğlunun kendisine yardım ederek mesleği öğrendiğini ve bu sıralar bal hasadına başladıklarını söyledi. Ağrı'nın zengin bitki örtüsünde kaliteli bal üretmek için yoğun çalıştıklarını belirten Altın, " Balın yanında arı ticareti de yapıyoruz. Geven balı coğrafi işaret belgesi aldıktan sonra arıya rağbet çok oldu. Siparişlere yetiştiremiyoruz. Bu sene siparişlerin yüzde 50'sini aldık." diye konuştu. Altın, oğlunun da arıcılığa karşı hevesli ve kendisine yardımcı olduğunu anlattı. Arıcılığın güzel ve zor bir iş olduğunu ifade eden Altın, "Oğlum Ali Samet bu yıl liseye geçti. Arıcılığa çok merak sardı. Eve gönderiyorum bir de bakıyorum barakada uyumuş. Önceliğimiz eğitim ama arıcılığı da öğrensin. Yaz tatillerinde yardım ediyor. Biz çocuklarımıza sahip çıkmasak zaten günümüz teknolojisi sahip çıkıyor. 30 dönümlük araziyi arıcılık için satın aldım." dedi. "Gün geçtikçe arıcılığa daha çok merak salıyorum" Ali Samet Altın da arıcılığı çok sevdiğini ve yaz tatillerinde babasına yardım ederek mesleği öğrendiğini anlattı. Arıcılıkta sürekli yeni bilgiler edindiğini dile getiren Altın, şunları kaydetti: "Gün geçtikçe arıcılığa daha çok merak salıyorum. Arıcılığın yüzde 50'sini öğrendim. Balın çıkarılması, ana arının bakımı, ilkbahar bakımı, bal hasadından sonra bakım, bunları biliyorum. Telefonla oynamak yerine ben arıların içerisinde dolaşmayı ve gezmeyi daha çok seviyorum. Babama gün geçtikçe yaklaşıyorum, ileride mesleği elinden alacağım."

  • Kanseri Yendi, Hayatlara Şifa Oluyor: Yasemin Ceylan’ın Dönüşüm Hikâyesi

    Hayat, bazen en zorlu anlarında insana bambaşka bir yol gösterir. 11 Kasım 1973’te Denizli’nin Çivril ilçesinde dünyaya gelen Yasemin Ceylan, çocukluğunu doğanın huzuru içinde geçirdi. Bugün Ankara’da yaşayan, evli ve üç çocuk annesi olan Ceylan, sadece kendi yaşamını değil, dokunduğu hayatları da değiştiren güçlü bir kadın. Eğitim hayatına Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği ile başlayan Ceylan, daha sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Şimdilerde Sağlık Bilimleri Yönetimi lisans programı ile bilgi ve becerilerini geliştirmeye devam ediyor. Ancak onun asıl dönüşüm yolculuğu, akademik başarılarının ötesinde, hayatın ona sunduğu büyük bir sınavla başladı. 2014 yılında meme kanseri teşhisi konulduğunda, Yasemin Ceylan kendini zorlu bir mücadelenin ortasında buldu. Ameliyatlar, kemoterapi süreçleri derken hem bedeni hem ruhu sınandı. Tam da bu dönemde tanıştığı Bilal Cantürk Akademi ve “Oksijen gittiği yerde kanserli hücre barınamaz” felsefesi, onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Önce Nefes Koçluğu ile tanıştı; nefesin sadece bedeni değil, ruhu da iyileştirdiğini fark etti. Ardından Radyestezik Duygu Temizliği (RDT) ve Radyestezik Aile Dizimi (RAD) eğitimleriyle kendini yeni bir mesleki yola adadı. 2021 yılında RDT seansları yapmaya başlayan Ceylan, Ankara’daki merkezinde ve online platformlarda yüzlerce danışanla çalışarak onların travmalarını temizlemelerine, ruhsal yüklerinden arınmalarına yardımcı oldu. “Nasıl ki bana bir can simidi uzatıldı, ben de başkalarına uzatmak istiyorum” diyen Ceylan, her seansında insanların hayatında küçük mucizelere tanıklık ediyor. Onun için bu yolculuk, sadece bir meslek değil; hastalık sonrası yeniden doğuşun, kendini bulmanın ve başkalarına umut olmanın hikâyesi. “Dokunduğun her kalp, iyileşmenin zincirini büyütür” diyen Yasemin Ceylan, bugün bir danışman, bir şifa rehberi ve en önemlisi, “yalnız değilsin” diyebilen bir yürek olarak çalışmalarına devam ediyor. Yasemin Ceylan, yaşadığı zorlukları bir engel değil, bir basamak olarak görenlere ilham veriyor. Onun hikâyesi, umutla ve inançla yeniden başlamak isteyen herkese ışık oluyor.

Arama Yap

bottom of page