top of page

Boş arama ile 759 sonuç bulundu

  • Çırakken koyduğu işveren olma hedefine tekstil atölyesi açarak ulaştı

    Sinop'ta, çıraklık yaptığı çocukluk yıllarında hayal ettiği tekstil atölyesini kuran 2 çocuk annesi Burcu Kurt, 15'i kadın 20 kişiye istihdam sağlıyor. Türkeli ilçesinde yaşayan 30 yaşındaki Burcu Kurt, çocukken İstanbul'daki tekstil atölyelerinde çırak olarak çalıştı. Babası ve ağabeyinin yanında uzun yıllar çalışarak mesleğin inceliklerini öğrenen Kurt, 5 yıl önce memleketi Sinop'un Türkeli ilçesine döndü. İlçede bir tekstil atölyesi açan ve üretim yapmaya başlayan Kurt, zamanla hem atölyesini büyüttü hem çalışan sayısını artırdı. Bugün 15'i kadın 20 kişiyi istihdam eden Kurt, çalışan sayısını yüzlere çıkarmayı hedefliyor. Kurt, tekstile ilgisinin çocukluğunda başladığını belirterek, "Makineleri gördüğümde, başına dikildiğimde çok heyecanlanıyorum. Mesleğime aşığım. Makinelerimi çocuklarım gibi çok seviyorum." dedi. Çıraklık döneminde belirlediği "işveren olma" hedefine ulaşmak için çok çalıştığını anlatan Kurt, kurduğu atölyede ünlü firmalara üretim yaptıklarını söyledi. Çalışanlarının çoğunun kadın olduğunu vurgulayan Kurt, "Kadınlarda da merak uyandırdım. Hepsi 'Abla bizim elimiz de seninki kadar hızlı olacak mı?' diye soruyor. Amacım öğrendiklerimi başkalarına da eğitim vererek öğretmek, kadınlara heyecan katmak, onların içlerindeki cevheri dışarı çıkarmak. Onlar da çok azimli, çok meraklı." diye konuştu.

  • "Dilara usta" otomotiv servisinde araçların bakımını yapıyor

    Sivas'ta yetkili otomotiv servisinde 2 ay önce işe başlayan 28 yaşındaki Dilara İsaoğulları, çocukken merak sardığı oto tamirciliğini başarıyla yapmak istiyor. Cumhuriyet Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümünden 2020'de mezun olan ve daha sonra aynı üniversitede savunma sanayi teknolojileri ve stratejileri alanında yüksek lisansını tamamlayan Hataylı Dilara İsaoğulları, 2 ay önce bir otomotiv servisinde işe başladı. İsaoğulları, mesleğini severek yaptığını söyledi. Çocukken ağabeyi ile tamir işleri yaptığını anlatan İsaoğulları, "Küçüklükten gelme bir alışkanlık. Daha önce de sanayi alanlarında çalıştım. Kadın çalışan görünce ilk başlarda bir garipseme oluyor. Ekip arkadaşlarımın sayesinde yabancılık çekmedim, onların yardımları sayesinde işime devam ettim. O açıdan işimi yaparken fazla zorlanmıyorum." dedi. Araçlarla ilgilenmeyi sevdiğini ve 45 kişilik bakım servisinde çalışan tek kadın olduğunu dile getiren İsaoğulları, "Servise gelen araçların ilk önce bakım, güncelleme ve yazılım işlerini yapıyorum. Daha sonra aracın arızasına ve durumuna göre tamir kısımları oluyor. Burada herkes ayrı bir görev üstleniyor. Araçların motor yağının, filtresinin değişmesi gerekiyorsa onları da yapıyorum. Araçla ilgili her işlemi gerçekleştiriyoruz." diye konuştu. İsaoğulları, servise gelen bazı müşterilerde kadın bir usta görünce "acaba yapabilir mi" diye garipseme olduğunu dile getirdi. Ustalarının da verdiği bilgiler doğrultusunda zorlanmadığını ifade eden İsaoğulları, şöyle devam etti: "Arkadaşlar bana yardım ediyor, adım adım neler yapılması gerektiğini de gösteriyor. Araçlarla uğraşmayı çok seviyorum. Elektrikli araçlara geçilmesi, güncel araçların ve mekanik aksamlarının da değişmesi üzerine bence bir kadının da bu işin içerisinde kırmızı ojelerle yer alması doğru oluyor. Her sanayide bir kadın hakimiyetinin olması gerekiyor diye düşünüyorum. Kadınlar sevdikleri işi yapsın, 'Orada çok erkek var, garipsenir miyim, rahatsız olur muyum?' diye düşünmesinler. Çalışılan ortamlar artık düzene girdiği ve sistematik olduğu için bir sıkıntı yok. Rahatlıkla gelip çalışabilirler. İşin artık hamurunda olduğumuz için daha iyi bir şekilde öğreniyoruz." İsaoğulları, araç ve parçalarını daha iyi öğrenmeyi hedeflediğini belirterek, sektörde kadın hakimiyetinin daha fazla olmasını istediğini söyledi. "Otomotiv sektöründe de neden kadın teknik danışman olmasın" Firmanın genel müdürü Sevda Biçer ise kadınların elini attığı her işte başarılı olacağı inancında olduğunu kaydetti. Bu doğrultuda kadınların iş hayatında temsili ve başarısının her şeyden çok toplumların ekonomik ve sosyal gelişimi açısından önemli olduğunu dile getiren Biçer, "İş hayatındaki bazı mesleklerin kadınlar için zorlayıcı olacağını düşünenler için söylemek istediğim söz, harekete geçme kararı, gerisi ise tamamen kararlılık meselesi. Türkiye'de kadınlar milletvekili, yargıç, doktor ve çeşitli meslek sahibi olmuş, otomotiv sektöründe de neden kadın teknik danışman olmasın fikriyle yola çıkarak genç arkadaşımıza bu fırsatı ve desteği verdik." ifadelerini kullandı.

  • Kendi çabasıyla okuma yazma öğrenen 89 yaşındaki şair, şiir tutkusundan vazgeçmiyor

    Konya'da kendi çabasıyla okuma yazma öğrenerek 74 yılda 4 binden fazla şiir yazan 89 yaşındaki Edip Önal, kendisinden sonra 37 defteri dolduran şiirlerine sahip çıkılmasını istiyor. Erzurum'un Oltu ilçesi Obayayla köyünde dünyaya gelen Önal, maddi imkansızlıkların yanı sıra o dönem köyünde okul bulunmadığı için okuma yazma öğrenemedi. Küçük yaşlarından itibaren çobanlık yapan ve tarım işlerinde çalışarak ailesinin geçimine destek olan Önal, kendi çabalarıyla öğrendiği okuma yazmasıyla, ilk şiirini 15 yaşında aşık olduğu kıza yazdı. Önal, yaşadığı acılar, zorluklar, hasretler ve özlemlerle şekillenen şiirleriyle, kendi dünyasını, yaşadığı toplumun değerlerini, acılarını, umutlarını ve sorumluluklarını yansıtıyor. Bugüne kadar 4 binden fazla şiir yazan Önal, şiirlerini 37 defterde muhafaza ediyor. Gençliğinde çalışmaya Konya'ya gelen ve Sarayönü ilçesinde yerleşen Önal, zorluklar ve şiirlerle dolu yaşam öyküsünü AA muhabiriyle paylaştı. İlkokul diplomasını 53 yaşında aldı Önal, genç yaşta annesini, babasını ve kardeşini kaybettiğini, yakın zamanda bu acılara evlat ve eş acısının da eklendiğini söyledi. Çocukken okula gidememenin içinde ukde kaldığını vurgulayan Önal, "Harflere baka baka, çalıştığım yerlerdeki kişilerden yardım alarak okumayı öğrendim. Yoksulluktan okuyamadım, köyümde de okul yoktu. Sonraları okul yapıldı ama benim yaşım geçmişti. 1951'den beri gurbet gezerim. Elimde kalemim durmaz yazarım. Bir diplomam olsun istedim. 53 yaşında ilkokul diploması aldım." ifadesini kullandı. "Benden sonra bu şiirler kitap basılsın, insanlar okusun" Önal, yaşına rağmen yazmaya devam ettiğini, şiirlerinin de yaşadığı ilçenin yerel gazetesinde her hafta yayımlandığını dile getirdi. Eskiden şiirlerinin hepsini ezbere bildiğine değinen Önal, şöyle konuştu: "Artık hafızam çok zorlanıyor. Bazılarını hatırlıyorum. Başlığı aklıma geldiğinde ya da yardım eden olduğunda hatırlıyorum. Hafızam yorulmuş iyice. Yine de fena değil. Halka hizmet, hakka hizmet düşüncesiyle, şiirimi okuyan olur da örnek alır, kendine bir şey katar diye yazıyorum. Şiirlerimin benden sonra kaybolup gitmesini istemiyorum. Bu şiirleri bir yere veremeden ölürsem, benden sonra bu şiirler kitap basılsın, insanlar okusun. Ben zamanında 60 şiirle yarışma kazandım. Bana, 'Şiir temsilcisi olarak kaydın yapıldı' diye mektup geldi."

  • Türkiye yerli patent başvurularında dünyada ilk 10'a girerken kadın buluşçu oranında liderliğe yükseldi

    Türkiye, geçen yıl 10 bin 4 yerli patent başvurusuyla dünya sıralamasında ilk 10'a girerken, Patent İşbirliği Antlaşması (PCT) kapsamında başvuru yapan kadın buluşçu oranında lider konuma geldi. Türk Patent ve Marka Kurumundan (TÜRKPATENT) edinilen bilgiye göre, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünün (WIPO) yayımladığı Dünya Fikri Mülkiyet Göstergeleri 2025 Raporu'nda, Türkiye geçen yıl patent, marka ve tasarım alanlarında küresel ölçekte güçlü performans sergiledi. Rapora göre Türkiye, 2024'te bir önceki yıla göre patent başvurularında yüzde 18,4, tescillerde ise yüzde 38,9 artışla dünya ortalamasının üzerine çıktı. Türkiye, 2024'te 10 bin 4 yerli patent başvurusuyla dünya sıralamasında 12'den 10'uncu sıraya yükseldi. Türkiye, bu sıralamada Çin (1 milyon 672 bin 1), ABD (270 bin 295), Japonya (237 bin 169), Güney Kore (195 bin 786), Hindistan (63 bin 217), Almanya (40 bin 85), Rusya (21 bin 502), Fransa (12 bin 751), İngiltere'nin (11 bin 105) ardından 10. basamağa yerleşti. Patent başvurusu sıralamasında Türkiye'nin ardından ise 9 bin 120 başvuruyla İtalya, 8 bin 314 başvuruyla İran ve 6 bin 936 başvuruyla Kuzey Kore geldi. Hidroenerji alanında başvurular dikkati çekti Türkiye, uluslararası arenada kadınların yaptığı patent başvurularında önemli sıçrama gösterdi. Bu kapsamda Türkiye, PCT kapsamında başvuru yapan kadın buluşçu oranında yüzde 26,1 ile dünya lideri konumuna geldi. Patent verileri, Türkiye'nin özellikle hidroenerji teknolojilerinde uzmanlaştığını gösterdi. Türkiye, 2014–2024 döneminde kişi başına düşen patent başvurusu artışında dünya 2'ncisi, yerli faydalı model başvurularında da dünya 7'ncisi oldu. Patent uzmanı sayısının 181'e ulaşmasıyla Türkiye, bu alanda da 10'uncu sırada yer aldı. Türkiye, yerli marka başvurularında 6'ıncı oldu Türkiye, 2024'te 366 bin 543 yerli marka başvurusuyla dünyada 6'ncı, Avrupa'da ise 2'nci oldu. Yerli marka tescillerinde de 284 bin 781'le, Avrupa'da birinci, dünyada 4'üncü sıraya yerleşti. Yerli marka başvurularında Türkiye, Çin (6 milyon 786 bin 172), ABD (493 bin 415), Rusya (523 bin 570), Hindistan (512 bin 597) ve Brezilya'nın (425 bin 953) ardından geldi. Bu alanda Türkiye'yi 200 bin 303 başvuruyla İngiltere, 265 bin 457 başvuruyla Güney Kore ve 240 bin 417 başvuruyla Japonya izledi. Yerli tasarım başvurularında ilk 3'te Türkiye, geçen yıl 41 bin 875 yerli tasarım başvurusuyla dünya 3'üncüsü oldu. Tasarım başvurularının sektörlere göre dağılımında ilk sırada yüzde 25,8 ile mobilya ve ev eşyaları yer alırken, bunu yüzde 19,2 ile reklamcılık, yüzde 13,4 ile tekstil ve aksesuarı izledi. Yerli tasarım yoğunluğunda Türkiye, gayrisafi yurt içi hasılaya oranla dünya 4'üncüsü, nüfusa göre de 5'incisi olarak konumlandı. Türkiye, yerli tasarım başvurularıyla dünyada Çin (803 bin 234) ve Güney Kore'den (51 bin 765) sonra geldi. Türkiye'yi 36 bin 754 başvuruyla İtalya, 36 bin 118 başvuruyla Hindistan ve 30 bin 985 başvuruyla İngiltere takip etti.

  • Emekli pilot resim tutkusunu emekliliğinde de sürdürüyor

    Nevşehir'in Avanos ilçesinde yaşayan Türk Hava Kuvvetlerinden emekli pilot Behzat Tuğ, çocukluktan gönül verdiği resim tutkusunu emekliliğinde de sürdürüyor. Türk Hava Kuvvetlerinde aldığı eğitimin ardından 1960 yılında Amasya'nın Merzifon ilçesindeki komutanlıkta astsubay pilot olarak göreve başlayan Tuğ, 20 yıl askeri nakliye ve kargo uçaklarında görev yaptıktan sonra 1980 yılında emekliliğe ayrıldı. Çeşitli kentlerde özel şirketlerde yöneticilik yapan Tuğ, yaklaşık 10 yıl önce doğup büyüdüğü memleketi Avanos'a yerleşti. Emekliliği sonrası çocukluk tutkusu resimle yeniden buluşan Tuğ, bir odasını atölyeye dönüştürdüğü evinde, günlerini tuval, fırça ve boyalarıyla geçiriyor. 2 çocuğu ve 5 torunu olan 85 yaşındaki Behzat Tuğ, kara kalem, fırça, tuval ve boyalarıyla iç içe olmanın kendisi için mutluluk kaynağı olduğunu, bugüne kadar çok sayıda resmi tamamlayarak çevresindekilere hediye ettiğini söyledi. "Uçmak ayrı bir zevk ressamlık ayrı bir zevk" Ortaokul yıllarında resim öğretmeninin teşvikiyle resme yöneldiğini anımsatan Tuğ, o günden bugüne yakma, renklendirme, kara kalem ve yağlı boya çeşitli resimler yaptığını ifade etti. Çorum Lisesi'nde Namık Kemal ve Fatih Sultan Mehmet'in kara kalem resimleri, Ankara Bahçelievler Lisesi'nde Atatürk posteri ve İbni Sina Hastanesinde de bir resminin uzun süre teşhir edildiğini belirten Tuğ, şunları kaydetti: "Ticari hiçbir amacım olmadı. Amatör ruhla eşin dostun istekleri üzerine uğraşı veriyorum. Ankara'da 10 yıl kaldım. Bu süreçte bazı mobilya teşhir salonlarına verdiğim tablolar da var. Uçmak ayrı bir zevk, ressamlık ayrı bir zevk. İkisini bir arada yürütmeye çalıştım. Uçarken bazen bulutların arasında güneş ışığı vurduğu vakit bambaşka bir alem oluyordu. Onları tuvale yansıtmak da çok farklı bir sanat. Her yıl şubat ayında Eğirdir'de komandoların paraşütle atlaması için Antalya'ya giderdik. Oradaki uçuşlarımızın manzara açısından önemi farklıdır. Bir tablo yapmaya başladığımda tasarladığım manzarayı o anda yaşıyorum." "Kendimi doğaya ve tabloya verdim" Tuğ, askeri disiplinin hayatının her alanına yansıdığını, faydasız alışkanlıklardan uzak durduğunu ve vaktini en değerli şekilde geçirmek için çaba harcadığını anlattı. Yaşamında kahvehanede hiç oyun oynamadığını dile getiren Tuğ, "Kendimi doğaya ve tabloya verdim. Uçmak, bulutlar arasından aşağı bakmak ayrı bir keyiftir. Dedemin bahçesindeki ceviz ağacının altına yatıp bulutlara bakardım ve 'Bir gün bulutların üstünden aşağı bakacağım' derdim. Allah, bana o zevki tatmayı nasip etti." dedi. Tuğ, kişinin yaşı kaç olursa olsun faydalı bir uğraşa yönelmesi gerektiği tavsiyesinde de bulundu.

  • Giresunlu genç çift devlet desteğiyle mandıra kurdu

    İstanbul'dan iki yıl önce memleketi Giresun'a dönen Esma Nur ve Harun Sarıaydın çifti, devlet desteğiyle hayvan yetiştiriciliğine başladı. Muhasebe firmasında çalışan Esma Nur (25) ile iş makinesi operatörlüğü ve şoförlük yapan Harun Sarıaydın (29), üç yıl önce hayatlarını birleştirdi. Büyükşehrin koşturmacasından ve stresinden uzaklaşmak isteyen genç çift, memleketleri Giresun'un Keşap ilçesine bağlı Erköy'e dönmeye karar verdi. Bir süre sonra köye yerleşen çift, Tarım ve Orman Bakanlığınca sağlanan desteklerle 5 büyükbaş hayvan satın aldı. Zamanla hayvan sayısı 40'a ulaşan Sarıaydın çifti, ailelerine ait araziye mandıra kurdu. Hem besicilik yapan hem de süt ve süt ürünlerini ilçe pazarlarında satışa sunan karı koca, işlerini daha da büyütmeyi planlıyor. Esma Nur Sarıaydın, muhasebe ve veteriner teknikerliği bölümlerinden mezun olduğunu ve İstanbul'da bir süre muhasebe firmasında çalıştığını söyledi. Eşiyle aldıkları köye dönme kararını hayata geçirdiklerini anlatan Sarıaydın, "Köyümüzü ve hayvancılığı çok sevdiğimiz için de besiciliğe başladık." dedi. "Kendi işimi yaparken özgür hissediyorum" Sarıaydın, devlet destekleriyle ilk etapta 5 hayvan alarak besiciliğe adım attıklarını belirterek, "Kurbanda tosunları sattık, biraz para kazandık. Zamanla hayvan sayımız arttı. İnek, düve aldık. Amacımız, hayvancılığın gelişmesi, daha fazla hayvan sahibi olmak ve daha iyi yerlere gelmek." diye konuştu. Köyüne döndüğü için pişmanlık hissetmediğini dile getiren Sarıaydın, şöyle devam etti: "Sosyal açıdan biraz zor oluyor. İstediğiniz zaman gezmeye, alışveriş merkezine gidemiyorsunuz ama benim gibi doğayı seviyorsanız öyle çok sosyalleşmeyi de aramıyorsunuz. Mandırada, bahçede, tarlada işleriniz oluyor ve zamanınız zaten kalmıyor. Benim gibi düşünen insanlar için iyi." Süt ve süt ürünlerini ilçe pazarlarında sattıklarını ifade eden Sarıaydın, "Kendi işimi yaparken özgür hissediyorum. İmkanı olanlara kendi işlerini yapmalarını tavsiye ediyorum." dedi. Harun Sarıaydın ise eşinin önerisiyle köye dönerek hayallerini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Köye geldikleri için pişman olmadıklarını anlatan Sarıaydın, şunları kaydetti: "Özgürüz, işimizin başındayız. Tarım ve Orman Bakanlığından çok ciddi destekler aldık. Devletimiz, Tarım ve Orman Bakanlığımız, İl Tarım ve Orman Müdürlüğümüz, ilçe müdürlüğümüz yanımızda. Onlar da bizim arkamızda olduğu sürece hayvancılığı geliştirmek için çabalayacağız."

  • Mimarlığı bırakıp çocukluğunu geçirdiği dede mirası fındık dükkanını modern tesise dönüştürdü

    Zonguldak'ta, mimarlığı bırakıp ata mesleği fındık tüccarlığını sürdüren Samet Kaya, çocukluk yıllarını geçirdiği dükkanını modern üretim tesisine dönüştürdü. Girne Amerikan Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunu 29 yaşındaki Kaya, İngiltere'de geçirdiği iki yıllık dil eğitiminin ardından kente dönerek bir süre mimarlık yaptı. Mesleğine devam etmek yerine çocukluk yıllarını geçirdiği fındık dükkanına dönmeye karar veren Kaya, ilçede dedesi Mecit Kaya’dan kalan fındık tüccarlığını devralarak, işini daha profesyonel bir yapıya kavuşturdu. Geçen yıl 87 yaşında vefat eden ve yaklaşık 35 yıl boyunca fındık alım satımı yapan dedesinin mirasını sahiplenen genç girişimci, İnağzı Mahallesi Kaptan İlhan Kurtuluş Caddesi'ndeki dededen kalma dükkanı modern üretim hattına dönüştürdü. Samet Kaya, işletmesinde fındığı kırmadan kavurmaya, boyutlandırmadan paketlemeye kadar tüm işlemleri makinelerle gerçekleştiriyor. Kaya, yaz tatillerinde dedesine mevsimlik olarak yardım etmesi dolayısıyla fındığın yolculuğunu yakından tanıdığını belirtti. Çocukluk yıllarından itibaren yaz dönemlerinde dedesine yardım ettiğini anlatan Kaya, "Dededen kalma bu işi de makineleştirmek istedim. Üreticilerin ürünlerine katma değer katmak istedim hem de kendi markamı oluşturup piyasaya ürün sunmak istiyorum." dedi. Daha fazla kişiye istihdam için arkadaşıyla atölyeyi büyütmeyi hedefliyor Kaya, yıllardır dedesinin yanında işi öğrendiğine değinerek, "Nasıl zorluklarla toplandığını, nasıl zor aşamalardan geçtiğini biliyorum. Ben hem insanlara katkısı olsun hem de kendi geleceğimi kurabilmek adına atölyeyi açtım." diye konuştu. İşletmelerinde fındık kırma, tek ve çift kavurma, fındık unu, pirinci ve ezmesi gibi ürünler ürettiklerini, üreticilerin kendi fındıklarını getirip işleterek doğrudan teslim alabildiğini ifade etti. Kaya, dedesinin ilçede yıllarca "güvenilir tüccar" olarak tanınmasının kendileri için en büyük sorumluluk olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "Dedemin yıllarca yapmış olduğu bu ticarette güvenilirliğini insanlara kazandırdı. Ahlaklı bir iş düzeni vardı. Biz de yanında yetişerek bu ahlakı, düzeni devam ettirmek istiyoruz. İnsanların bizi tercih etmesindeki büyük sebeplerden biri de zaten güven duygusu. Biz de bu emaneti güzel bir şekilde devam ettirmek istiyoruz. Dedemden kalan bu mirası biz ailece, ağabeyim, babam, ben, devam ettirmek istiyoruz. Bize ahlakı, güvenilir insan olmayı emanet etti. Biz de aynı şekilde bu emaneti sürdürmeyi amaçlıyoruz." Ailesinin zaman zaman kendisine destek olduğunu, iki yakın arkadaşıyla atölyeyi büyütmek için çalıştıklarını anlatan Kaya, ileride daha fazla kişiye istihdam sağlamayı hedeflediklerini kaydetti. Kaya, fındığın geçtiği işlemlerden bahsederek, şu bilgileri verdi: "Üreticinin getirdiği ürünü öncelikle makinemizde kırıyoruz. Sonrasında çürüklerinden ayırıyoruz. Ayırdığımız fındıklar fırına girip talebe göre tek veya çift kavrulmuş olarak hazırlanıyor. Sonrasında gözden kaçan çürükler tekrar ayıklanıyor. Zar alıcı makinelerimizden sonra elek makinemizde boyutlandırılıyor. Boyutlandırma sonrasında da paketlemek için veya ezme yapmak için diğer odaya geçip hazırlıkları sonlandırılıyor. Miktarı değişmekle örnek olarak 10 kilogram fındık bir veya iki günde hazırlık aşaması sonlandırılıp üreticiye teslim ediliyor." Mimarlığı bırakıp fındıkçılığa dönmesiyle risk aldığını dile getiren Kaya, "Okulumu bitirdikten sonra sevdiğim işe dönmeye karar verdim. Bu riskli olacaktı ama risk almayı seviyorum ve sonucunda bu işletmeyi açtık. Hiçbir şeyden korkmanızı istemiyorum. Ben öyle yapmadım. Başarılı olacağınıza da inanıyorum. Lütfen kafanızdaki tercih ettiğiniz şeylere yönelin ve yapın." ifadelerini kullandı.

  • Lösemiyi yenip farkındalık çalışmalarına katılan genç kadın hastalara "umut" oluyor

    Karaman'da lösemiyi yenen 25 yaşındaki Sevde Ünlü, gönüllü katıldığı etkinliklerle diğer hastalara destek olmaya çalışıyor. Ortaokula giderken yüksek ateş ve halsizlik şikayetiyle hastaneye götürülen Sevde Ünlü'ye, 2011'de lösemi teşhisi konuldu. Dört yıllık tedavinin ardından sağlığına kavuşan Ünlü, Lösemili Çocuklar Vakfı (LÖSEV) gönüllüsü olarak katıldığı etkinliklerle hastalıkla mücadele eden çocuklara ve ailelerine moral olmak için mücadele veriyor. "Umudun olduğu sürece her şeyi başarabilirsin" Sevde Ünlü, uzun ve zorlu bir tedavinin ardından lösemiyi yendiğini söyledi. Tedavi sürecinde kemoterapi ve radyoterapi aldığını anlatan Ünlü, verilen destek sayesinde umudunu asla kaybetmediğini dile getirdi. Tedavi sürecinin yorucu olduğuna değinen Ünlü, şöyle konuştu: "Halsiz kalıyorsun, miden çok bulanıyor. Ağır ilaçlar alıyorsun. Böyle devam ediyor ama başaramayacağın hiçbir şey yok. Kendine güvendiğin sürece o yorgunluk, o halsizlik bitiyor. Umudun olduğu sürece her şeyi başarabilirsin. Bunu yaşadık. Ben kendime, 'Kanser seni yenemez, sen kanseri yeneceksin.' dedim. Ayaklarının üzerinde durmaktan vazgeçmeyeceksin. Saçın dökülüyor, kaşın dökülüyor ama asla moralini bozmayacaksın. Daha sağlam, daha sağlıklı geliyor. Sonuçta kökü bende. Umudunuzu asla bitirmeyin, ben bitirmedim." "Mutluluk, umut ve sevgi tavsiye ediyoruz" Ünlü, iyileştikten sonra lösemiyle mücadele eden çocuklar ve aileleri için bir şeyler yapması gerektiğini düşündüğünü ifade etti. Gönüllü olarak yaklaşık 10 yıldır çeşitli farkındalık etkinliklerine katıldığını vurgulayan Ünlü, şöyle devam etti: "Gönüllü olmaya, 'Sen de bir çocuğun umudu olabilirsin, bir çocuğa yardım edebilirsin.' diyerek başladım. Ailelerle çalışmalar yapıyoruz. Hem bize hem onlara moral oluyor. Löseminin ne olduğunu anlatıyoruz. O süreçlerden geçtiğim, nasıl bir dönemde olduklarını bildiğim için destek oluyoruz. Ailelerin psikolojisi kötü ve umutları kırılmış oluyor. Bizim gibi iyileşmiş bireyleri gördüklerinde umutları çoğalıyor. Bizi gördüklerinde başaracaklarına inanıyorlar. Mutluluk, umut ve sevgi tavsiye ediyoruz. Sağlığım el verdikçe elimden gelenin daha fazlasını yapmaya ve bu insanların yanında olmaya devam edeceğim."

  • Erzurumlu sahaf 30 yıldır kitaplarla dolu bir hayat yaşıyor

    Erzurum'da kitaplara olan merakı nedeniyle mesleğini değiştiren 63 yaşındaki Nizamettin Korucu, 30 yıldır kitaplarla iç içe yaşam sürüyor. Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümünden mezun olduktan sonra 11 yıl muhasebecilik yapan 3 çocuk babası Korucu, kitaplara olan sevgisi nedeniyle 1995 yılında sahaflık yapmaya başladı. Korucu'nun şehir merkezindeki kitabevinde, roman, edebiyat, tarih, inceleme eserleri, kültür-sanat, sinema, müzik, spor, bilim, felsefe ve sınav kitapları olmak üzere yaklaşık 12 bin eser bulunuyor. İş yerinde ikinci el kitapların yanı sıra nadir eserler de bulunduran Korucu, 30 yıldır kitaplarla iç içe yaşam sürüyor. Her gün kitap okuyan Korucu, iş yerinde haftada iki gün öğrencilerle şiir okuma ve kitapları uygun fiyatlarla sattığı açık artırma etkinlikleri de düzenliyor. "Çok okumak, yazmak ve insanlarla tanışmak için bu işi seçtim" Nizamettin Korucu, AA muhabirine, çocukluğundan beri kitaplara meraklı olduğunu ve okumaya çizgi romanla başladığını söyledi. Yaklaşık 11 yıl muhasebecilik yaptığını ve istifa ederek 1995'te sahaf dükkanı açtığını anlatan Korucu, "O günden beri bu işi devam ettiriyoruz. Çok okumak, yazmak ve insanlarla tanışmak için bu işi seçtim. Çok insanla tanıştım ve elimden geldiğince de okumaya çalışıyorum. Hep şunu söylerim, 'Kitap okumayan bir insandır, kitap okuyan ise okuduğu kitap sayısı kadar insandır.' Çünkü her kitap bir insanın emeğidir. O kitapları okudukça o insanın hem tecrübesini hem de bilgisini kendisine aktarmış oluyor." dedi. Korucu, kitap okumanın, kendisine takılmadan konuşmayı ve sayfalarca yazı yazma tecrübesi kazandırdığını kaydetti. "Kitap bir liman ve insanları ferahlatan bir sığınaktır" Mesleğini severek yaptığını belirten Korucu, şöyle devam etti: "Kitap bir liman ve insanları ferahlatan bir sığınaktır. Dijital ekranlardan daha iyi. Herkese tavsiye ediyorum. Her gün kitap okurum. Okumadığım zaman bir yanımı eksik hissediyorum. Nereye gitsem bir kitap elimdedir. Çocukluğumdan beri hayal kuran birisiyim. Bu hayallerimi geliştiren de kitaplardı. Kitaplar da arkadaş gibidir, iyi kitaplar seçilmelidir. Öğretmen ve rehberlerden destek alınarak okunmalıdır." Korucu, kitabevinde roman, edebiyat, tarih, inceleme eserleri, kültür-sanat, sinema, müzik, spor, bilim, felsefe ve sınav içerikli çok sayıda kitap bulundurduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: "Sahaflarda ikinci el ve sahaf kitapları bulunur. İkinci el kitaplar piyasada 10 ise bizde 5 liradır. Bir de sahaf kitapları özel baskıdır. Bunun fiyatını da okuyucu ile sahaf belirler. İlkokul seviyesinden akademik seviyeye kadar kitap bulunduruyoruz. Her kitap tek tek ilgi istiyor. Bir noktadan sonra kendimizi kitap doktoru gibi görüyoruz. Mesaimiz oldukça uzun. Sabah 09.00'dan akşam 21.00'e kadar çalışıyoruz. Bireysel ve toplumsal kalkınmanın yolu çok okumaktan, araştırmaktan ve incelemekten geçiyor. Herkes kitap okumaya zaman ayırmalıdır."

  • Gazze'de lise bitirme sınavından 97,9 alan Beraa: "Biz çok güçlü ve mücadeleci bir halkız"

    Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir kampta ailesiyle yaşayan Beraa el-Cercavi (18), ders çalışmak için yardım kolilerinden kestiği kartonları kullanmak zorunda kalsa da lise bitirme sınavında sayısalda çok yüksek bir not aldı. 1948'deki Nekbe'yi ikinci defa yaşayan, soykırımın, göçün, işgalin, açlık ve yokluğun her türlüsünü tadan Gazzeliler, yaşadıkları toplumsal travmaya rağmen imkansızı başarıyor. "Öldürmeyen acının güçlendirdiği" Gazze halkı, her şeye rağmen mücadele ederek elde ettikleri başarılarla tüm dünyaya "yenilmeyecekleri ve yeniden ayağa kalkacakları" mesajı veriyor.ِ Aynı zamanda hafız olan Beraa, İsrail ordusunun, evlerinin olduğu bölgeye girmesinin ardından Han Yunus'un batısındaki Mevasi bölgesine göç etti. Çadırda zor şartlarda yaşayan Beraa, Gazze'de 2 yıl boyunca eğitim durmuş, eğitim kurumlarının çoğu yıkılmış olsa da azmin ve iradenin önüne hiç bir şeyin geçemeyeceğini gösterdi ve lise bitirme sınavında yüz üzerinden 97,9 aldı. Savaşa ve yokluğa rağmen eğitime devam etti Küçükten beri hep tıp okumak istediğini belirten Beraa, birden kendisini trajik bir savaşın ortasında bulduğunu söyledi. Savaşın devam ettiği zamanlarda her yerin bombalandığını ve açlığın hat safhada olduğunu kaydeden Beraa, "Bu duruma adapte olamadım ama azimle tüm bu zorlukların üstünden geldim, hepsine meydan okudum ve eğitime devam ettim." dedi. Beraa sınava hazırlık aşamasında karşılaştığı zorlukları ise şöyle anlattı: "Ders çalışmaya başladım ama elimde sadece yardım kolilerinin kartonları vardı. Kardeşlerim Tine'ye, Morag Koridoruna (ABD-İsrail güdümündeki sözde yardım noktaları) gidip yardım kolisi getiriyordu. Ben de bunların kartonlarını kullanıyordum. Açtık, başımızı göğe çevirsek zennane (Filistinlilerin, İsrail'e ait insansız hava araçlarına ve onların çıkardığı sese verdiği isim) görüyorduk. Gece uyuyamıyorduk. Gece ders çalışmam gerektiğinde elektrik ya da ışık olmadığından çalışamıyordum. Çadır yazın gündüzleri ateş gibi oluyordu, akşamları ise sinekten uyuyamıyorduk. Yani eğitimine devam etmek istesen de uygun bir ortam yoktu." Ders çalıştığı kağıtların çoğunu yakmak zorunda kaldı Mevasi'ye göç ettikten sonra ders çalışmak için gerekli kağıt, kalem, defter ve masa gibi gereçlerin hiçbirini bulamadığını anlatan Beraa, bir defter bulabilmek için bir saat yürüdüğünü ifade etti. Ders çalışmasına yardımcı olacak her şeyi kullandığını kaydeden Beraa, "Felafeli (Orta Doğu mutfağında bir yemek türü) sardıkları kağıdı bile saklıyor sonra üzerine not alıyordum. Bu kağıtları ve karton parçalarının bir kısmını hatıra olarak sakladım. Ama odun olmadığı için büyük çoğunluğunu yemek pişirirken yakmak zorunda kaldık." dedi. Beraa, durumları olmadığı için özel ders alamadığını, telefonu ve internetinin de olmadığını ama sabredip hepsinin üstesinden geldiğini aktardı. "Gazze halkı çok güçlü ve mücadelecidir" Dünyanın diğer ülkelerindeki öğrencilerin her türlü imkana sahip olduğunu, yiyecek ve içecek, defter ve kalem sıkıntısı çekmediğini söyleyen Beraa, "Biz çok güçlü ve mücadeleci bir halkız. Biz Gazze halkıyız, kafamıza koyduğumuzu yaparız. Çünkü hedefe odaklanırız. " diyerek Gazze'deki öğrencilerin "yokluğun ortasında" nasıl "var" olduklarını anlattı. Beraa, sınava hazırlandığı süre zarfında kuzeninin vefat ettiğini ama bu olayın onu öldürmeyip bilakis daha da güçlendirdiğini, "acılara rağmen kararlılığın galip geleceği" sözünü kendine şiar edindiğini söyledi. Gazze halkına ve öğrencilere seslenen Beraa, "Önünüze çıkan hiç bir engelin sizi durdurmasına izin vermeyin. Bu şartlarda yaşamaya mecburuz. Önümüze pek çok engel koyuldu, bu bize dayatıldı. Önünüze çıkan engeller sizi durdurmasın daha da güçlendirsin. Ben kartondan başka bir şey bulamadım ama yine de hedefime ulaştım." dedi.

  • Çorum'da kadın girişimcinin kurduğu pelet fabrikası ahşap atıklarını ekonomiye kazandırıyor

    Çorum'da kadın girişimcinin Tarımsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) desteğiyle kurduğu pelet fabrikasında, ahşap atıklar ekonomiye kazandırılıyor. Ailesi yaklaşık 30 yıldır kereste sektöründe faaliyet gösteren Ebru Zorlu, kereste atıklarının nasıl geri dönüştürülebileceğini araştırırken pelet üretmeye karar verdi. Evli, 2 çocuk annesi Zorlu, finansman bulamadığı için projesini rafa kaldırmaya hazırlanırken, bir yakınının "Birçok sektöre destek veriyorlar, TKDK ile görüş" şeklindeki yönlendirmesi üzerine TKDK Çorum İl Koordinatörlüğü ile iletişime geçti. 7,2 milyon lira yatırım bütçeli projesiyle başvuru yapan Zorlu, katma değerli ürünler kategorisinde 3,9 milyon lira hibe desteği almaya hak kazandı. Çorum-Ankara kara yolu üzerinde, ailesine ait kereste tesisinin yanına 2023 yılının sonunda pelet üretim tesisi kuran Zorlu'ya, eşi Barış Zorlu da destek oluyor. 7 bin metrekare açık alanda kurulan, 1500 metrekare kapalı alana sahip tesiste 22 kişi istihdam ediliyor. Ebru Zorlu, 2016'da kurmayı planladıkları pelet üretim tesisini TKDK'nin yüzde 55'lik desteği sayesinde 2023 yılında kurabildiklerini söyledi. "Kullananların geri dönüşleri çok güzel" Tesisi kurduklarında yıllık 6 bin ton üretim hedeflediklerini, aradan geçen 2 yılda kapasitenin 10 bin tona yükseldiğini belirten Zorlu, "Mevsim farklılıklarına göre 12 bin tona kadar çıkabiliriz. Burada ürettiğimiz pelet, özellikle Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden çok talep görüyor. Müşterilerimiz çok memnun. Başlangıçta pazarlamayla ilgili tereddüdümüz vardı ama kendimizden şüphemiz yoktu. Kalite belgelerimiz tam, ürünümüze güveniyor ve dolayısıyla artık pazarlamada problem yaşamıyoruz. Kullananların geri dönüşleri çok güzel." dedi. Zorlu, ürettikleri peletin özellikleriyle ilgili olarak, "Kaliteli pelet üretiminde ağaç kabuğu olmamalı. Kabuk, ürünün kalitesini azaltıyor. Biz pelet üretirken hiçbir şekilde kabuk kullanmıyoruz. Tamamen çam talaşından pelet üretiyoruz." diye konuştu. Tesisi başlangıçta yalnızca kereste tesislerinde açığa çıkan talaşı değerlendirmek üzere kurduklarını, ancak talep artınca üretimi artırdıklarını anlatan Zorlu, "Artık kendi kereste tesisimizin yanı sıra Çorum ve çevredeki illerden de ham madde olarak kereste ve talaş atıklarını alıyoruz. Dolayısıyla geri dönüşüme de katkı sağlıyoruz." ifadesini kullandı. Peletin diğer katı yakıtlara kıyasla birçok avantajı olduğunu dile getiren Zorlu, şunları kaydetti: "İnsanlar pelet kullanmayı tercih etmeli çünkü en büyük avantajı, geri dönüşümle üretiliyor olması. Ayrıca diğer katı atıklara göre yanmanın ardından bıraktığı kül miktarı çok az. Aynı zamanda yanmayla birlikte havaya bıraktığı gaz miktarı da kabul edilebilir seviyelerde." Ebru Zorlu, iş fikri olanlara başta TKDK olmak üzere devlet desteklerinden mutlaka yararlanmalarını tavsiye ederek, devletin kadınların yanında olduğunu ve desteklediğini söyledi.

  • Devlet desteğiyle köyüne yatırım yapan iş insanı bungalov ev üretiyor

    Yozgatlı iş insanı Muttalip Açıkgöz, 40 yıl önce göç ettiği köyüne geri dönerek, devlet desteğiyle yaptığı 60 milyon liralık yatırımla bungalov tipi ahşap ev üretim tesisi kurdu. Kadışehri ilçesinde yaşayan 59 yaşındaki girişimci Muttalip Açıkgöz, yaklaşık 4 ay önce Sapanca'da bulunan firmasının üretim bölümünü doğduğu topraklara taşıdı. Orta Anadolu Kalkınma Ajansı Yozgat Yatırım Destek Ofisinin danışmanlığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından Yatırım Teşvik Belgesi alan Açıkgöz'e, 60 milyon liralık yatırım karşılığında Milli Emlak'tan Örencik köyünde 24 dönümlük arazi tahsisi yapıldı. KDV ve SGK desteklerinden de faydalanarak köyünde kurduğu 800 metrekare kapalı alana sahip tesiste bungalov tipi ahşap ev üretimine başlayan Açıkgöz, 8 kişiye de istihdam sağladı. Açıkgöz, uzun yıllar faaliyet gösterdiği Sapanca'daki fabrikasını genişletmek için kendi memleketine yatırım yapmaya karar verdiğini söyledi. Son dönemde yoğun ilgi gören bungalov ev üretimi yaptıklarını anlatan Açıkgöz, "Sapanca'da 850 metrekare, burada ise 800 metrekare kapalı alanımız var. Projemizin tamamlanmasıyla toplam 10 bin 500 metrekare kapalı alana ulaşacağız. Birinci etabı tamamladık, ikinci etap inşaatımız sürüyor." dedi.​​​​​​​ Açıkgöz, taşınabilir ve enerji verimliliği yüksek yapılar ürettiklerini belirterek, "Yerinde montajı yapılan bungalovlar, aynı zamanda taşınabilir küçük evler, bağ, bahçe, hafta sonu evleri üretiyoruz. Asıl olarak da hazır ev, konut sistemleri üretiyoruz. Beş kata kadar yapılabiliyor. Her yapının yalıtım değeri yüzde 40 ile yüzde 60 arasında değişiyor." diye konuştu. Tasarımın ve üretimin her aşamasının kendilerine ait olduğunu vurgulayan Açıkgöz, müşterinin isteğine göre projelendirip üç boyutlu hale getirip görseli sunduklarını, daha sonra üretime geçtiklerini anlattı. Yozgat'ta 10 ev teslim ettik Kovid-19 pandemisiyle bungalov evlere ilginin arttığına değinen Açıkgöz, "Kars, Edirne, Antalya, Marmaris ve Bodrum'un da aralarında olduğu Türkiye'nin birçok bölgesi için imalat yapıyoruz. Yozgat’a da şu ana kadar 10 ev yapıp teslim ettik." ifadelerini kullandı. Açıkgöz, Yozgat'ın istihdam açısından kendilerine avantaj sağladığını sözlerine ekledi. Fabrikada çalışan işçilerden Muammer İbiş de köylerine böyle bir tesisin açılmasından mutlu olduklarını dile getirdi. Mustafa Boztepe ise fabrikanın presleme bölümünde çalıştığını, küçük bir ilçede böyle bir yatırımın yapılmasıyla kendilerine iş imkanı sağlanmasının çok değerli olduğunu söyledi.

Arama Yap

bottom of page