top of page

Boş arama ile 759 sonuç bulundu

  • Doğadan topladığı ağaç dallarını 69 yıldır kaşığa dönüştürüyor

    Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde yaşayan 85 yaşındaki Ahmet Eden, ağaç dallarından yaptığı kaşıkları çevresindekilere hediye ediyor. Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde yaşayan 85 yaşındaki Ahmet Eden, dağdan topladığı ağaç dallarını 69 yıldır kaşığa dönüştürüyor. Amanos Dağları eteklerindeki Bektaşlı Mahallesi'nde küçük yaşlarda çobanlık yapmaya başlayan Eden, dayısından ağaç dallarından kaşık yapmayı öğrendi. Hayvanları otlattığı dağlardan farklı ağaç türlerinin kurumuş dallarını toplamaya başlayan Eden, dayısının da desteğiyle bunları tahta kaşığa dönüştürdü. Eden, zamanla kendisini geliştirerek tek başına kaşık yapımına devam etti. Çobanlığın yanı sıra fırsat buldukça kaşık yapımını da sürdüren Eden, yaptığı ürünleri çevresine hediye ediyor. Yaşının ilerlemesi nedeniyle çobanlığı bırakan Eden, 16 yaşında başladığı ve hobisi haline gelen kaşık yapımını ise Amanos Dağları eteklerindeki evinin bahçesinde sürdürüyor. Depremler nedeniyle kaşık yapımına bir süre ara verdi Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlerde 30 yakınını kaybeden ve ağır hasar gören evi yıkılan Eden, AA muhabirine, depremler sonrası Payas ilçesine taşınmak zorunda kaldığını, yaklaşık 8 ay Payas'ta yaşadığını anlattı. Daha sonra Kırıkhan'a dönerek çocuklarının yanında yaşamını sürdüren Eden, torunlarının desteğiyle topladığı ağaç dallarından kaşık yaparak günlerini geçirdiğini belirtti. Eden, kaşık yapımı için ceviz, çınar ve çam ağacı kullandığını vurgulayarak, "Büyük kaşıklardan günde 1, küçük kaşıklardan ise 4 tane yapıyorum. Kaşıkları çevremdekilere hediye ediyorum. Kaşık yapımına sağlığım el verdiği sürece devam etmek istiyorum. Zaten çok zor değil, sandalye üzerinde çalışıyorum. Sadece bronşitim var, hava soğuk olduğunda kaşık yapmıyorum." diye konuştu. "Dedem bu işi hayrına yapıyor ve bu sayede teselli oluyor" Ahmet Eden'in torunu Ramazan Eden de dedesinin ilerleyen yaşına rağmen kaşık ustalığından vazgeçemediğini söyledi. Fırsat buldukça dedesine yardımcı olduğunu belirten Eden, şunları kaydetti: "Beğendiğimiz odun parçalarını dedemle ormanlık alandan, dere civarından toplayıp getiriyoruz. Dedem bunlarla kaşık ve kürek sapı yapıyor. Elde ettiği kaşıkları ihtiyaç sahiplerine, isteyenlere veriyor. Dedem bu işi hayrına yapıyor ve bu sayede teselli oluyor."

  • Baba mesleği arıcılığa başlayan kadın kovan sayısını 12'den 200'e çıkardı

    Adana'da arıcılık yapan babasının hediye ettiği 12 kovanla üretime başlayan Metanet Çelik, 6 yılda sayısını 200'e çıkardığı kovanlarında yıllık ortalama 1,5 ton çiçek balı üretiyor. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü'nü bitiren 42 yaşındaki Çelik, merak saldığı arıcılıkta kendini geliştirmek için babası Muhsin Çelik'ten eğitim aldı. Çelik, 2019'da babasının hediye ettiği 12 kovanla, zengin floraya sahip Yüreğir ilçesi Misis Höyüğü çevresindeki ağaçlık alanda bal üretimine başladı. İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün verdiği destekle kovan sayısını 6 yılda 200'e çıkaran Çelik, yıllık ortalama 1,5 ton çiçek balı üretimine ulaştı. Hafta sonlarını arılarıyla ilgilenerek geçiren Çelik, hasat ettiği balı yurt genelindeki müşterilerine kargo yoluyla ulaştırıyor. "Arıcılığın içine girdikçe bu işi bırakmak imkansız hale geliyor" Metanet Çelik, çocukluğundan itibaren baba mesleğine ilgi duyduğunu söyledi. Kovid-19 salgını sürecinde arıcılığa adım atmaya karar verdiğini dile getiren Çelik, "Arıcılığa başladığım dönemlerde etrafımdaki birçok kişi 'Nasıl yapacaksın, tek başınasın?' gibi şeyler söyledi. Arıcılık fiziksel güç gerektiren bir iş ama bu işi sadece erkekler yapacak diye bir kural yok. Kadınlar da arıcılığı gayet başarılı şekilde yapabilir." dedi. Çelik, mesleğe zamanla alıştığını ifade ederek, "Ürüne ilgi ve talep arttıkça, arıcılığın içine girdikçe bu işi bırakmak imkansız hale geliyor. Ürünlerimi mümkün olduğunca yüzde 100 doğal şekilde üretiyorum çünkü arıcılığa başlama sebebim yediğim balı bilmekti. İnsanların da ne yediklerini bilmelerini istiyorum." diye konuştu. Hedef kovan sayısını 500'e çıkarmak Kovanlarıyla ilgilenmeyi sevdiğini dile getiren Çelik, arıların mevsime özel bakımlarını yaptığını anlattı. Çelik, kovan başına ortalama 15 kilogram bal aldığını belirterek, şunları kaydetti: "Ballarımı Adana ve diğer illere kargoyla gönderiyorum. Ürünlerimi yurt dışına da ulaştırmayı planlıyorum. En büyük hayalim, arı zehri üretmek. İlerleyen süreçte arı zehri üretip dünyaya pazarlamayı ve kovan sayımı 500'e çıkarmayı hedefliyorum."

  • Dedesinin icadı temassız müzik aletini tanıtmak için dünyayı geziyor

    Rus müzisyen Peter Theremin, 1919'da büyük dedesi Rus fizikçi Lev Theremin tarafından icat edilen ve dünyadaki "ilk ve tek temassız müzik enstrümanı" olarak bilinen "Theremin"i tanıtmak için ülkeleri gezip müzik dinletileri gerçekleştiriyor. Theremin, kendi soyadını taşıyan müzik aletinin dünyada bilinirliğini ve kullanımını artırmak amacıyla düzenlediği ücretsiz dinletilerde enstrümanı insanlarla buluşturuyor. Bugüne kadar pek çok ülkeyi ziyaret ederek tanıtım etkinliklerine katılan Rus müzisyen, son 1 yılda ise Türkiye'de Ankara Rus Müziği Müzesi öncülüğünde Ankara, İstanbul, Nevşehir, Şanlıurfa ve Çanakkale'de dinleti sundu. Son olarak Hitit Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Vakıf 19 işbirliğiyle düzenlenen etkinlikte Theremin'i Çorum'da müzikseverlerle buluşturan Rus müzisyen, ayrıca Boğazkale ilçesinde yer alan Hattuşa Antik Kenti'nde de müziğini icra etme imkanı buldu. Etkinlikte dedesi Lev Theremin ve soyadını taşıyan enstrümanın hikayesinin anlatıldığı yaklaşık yarım saatlik belgeseli izleten Peter Theremin, ardından enstrümanıyla dinleti sundu. "Enstrümanı sadece sahnede değil, film projelerinde de kullanıyorum" Dinletilerde, "Bir başkadır benim memleketim" ve Türk marşı" gibi eserlere de yer veren Theremin, hem soyadını taşıması hem de müzisyen olarak çok beğenmesinden dolayı Theremin'i dünyaya tanıtmaya çalıştığını söyledi. Theremin'in ailesinin geliştirdiği bir enstüman olmasından dolayı dünyada nasıl algılandığı ve nasıl kullanıldığı konusunda kendisini sorumlu hissettiğini dile getiren Rus müzisyen, enstrümanı dünyaya en doğru şekilde tanıtmak istediğini kaydetti. Bu amaçla dünyanın birçok ülkesine gittiğini belirten Theremin, "Türkiye'ye olduğu gibi Fransa, Almanya, Litvanya, Belarus, Japonya, Kazakistan, Özbekistan gibi ülkelere gittim ve orada Theremin çaldım." dedi. Theremin ile geçmiş yüzyıllarda yazılmış eserleri çalmayı istediğini vurgulayan Peter Theremin, "Theremin'i elektronik müzik yaratmak için kullanıyorum. Enstrümanı sadece sahnede değil, film projelerinde de kullanıyorum, çünkü eşsiz sesler çıkarabiliyor. Theremin'i çok değişik, alışılmadık, farklı kültürlerden enstrümanlarla birlikte kullanmaya çalışıyorum." şeklinde konuştu. Repertuvarını sürekli geliştirdiğini, Türkiye'den de geleneksel müzikler eklediğine işaret eden Theremin, "Türkiye'ye ilk kez geçen yıl geldim. Değişik illeri gezdim ve yerel müzikler dinledim. Onlardan bir proje yapmak istiyorum, Türk müziği ile ilgili." ifadesini kullandı. Ankara Rus Müziği Müzesi'nin kurucusu, Peter Theremin'in Türkiye'deki konserlerinin organizatörü Aliona Palazhchenko ise Rusya'nın kültürünü, tarihini ve zihniyetini Türk halkına tanıtmak istediğini anlattı. Peter Theremin'in Rus imajının, kültürünün ve geleneklerinin vücut bulmuş hali olduğunu dile getiren Palazhchenko, şunları kaydetti: "Özellikle Peter'in Türkiye'ye karşı samimi ilgi duyması ve benim organizasyonumla birçok şehri ve turistik yeri gezmesi çok hoş. Theremin enstrümanı, diğer Avrupa müzik aletlerinin aksine ince nüanslarıyla Türk müziğini icra etmek için idealdir. Peter, Theremin ile bir Türk müziği albümü kaydetme projesini gerçekleştirirse bu, Türkiye ve Rusya arasındaki canlı ve kalıcı bir kültür köprüsü olacaktır."

  • Suyla yeniden hayata dönen para yüzücü Defne Kurt, herkese ilham oluyor

    Trafik kazası sonucu engelli kalan ve 23 yaşından sonra başladığı S10 klasmanındaki para yüzmede dünya şampiyonu olan milli sporcu Kurt, engelli bireylerin spor yaparak elde edeceği başarılarla engelsiz bireylere bile ilham olabileceğini söyledi. Singapur'da düzenlenen Dünya Para Yüzme Şampiyonası'nda 5 altın madalya kazanan milli sporcu Defne Kurt, elde ettiği başarılar, engelli bir birey olarak karşılaştığı zorluklar ve engelli bireylerin spor ve hayattaki yerlerine ilişkin değerlendirmede bulundu. Su i le tanışmasının henüz 1 yaşındayken babasının kendisini suya atmasıyla olduğunu, yüzme sporuna ise 9 yaşında başladığını anlatan Kurt, engelsiz bir bireyken de ailesinin teşvikleriyle uzun yıllar yüzdüğünü, 12-13 yaşlarında milli takım seviyesine kadar yükseldiğini belirtti. Üniversite dönemlerinde, yaşadığı yoğunluk nedeniyle yüzmeden biraz koptuğunu, bu nedenle o dönem spora ara vermek istediğini, geçirdiği trafik kazası sonrasında bir daha yüzebileceğini düşünmediğini ifade eden Kurt, "20 yaşıma kadar yüzmeyi kafama takmış bir şekilde ilerliyordum. Sonra üniversite yoğunluğu ve bu kadar çok yüzmenin küçüklükten getirdiği travmalardan artık yüzmeye ara vermiştim. Yüzmek istemediğim bir dönemdeydim. Tam o dönemde trafik kazası geçirdim 2023 yılında ve bir daha tekrardan yüzmeyi profesyonel olarak yaparım diye hiç düşünemedim." dedi. "Tekrar o suyun içine girmek beni uzun süre çok zorladı" Kurt, trafik kazasının ardından ciddi operasyonlar geçirdiğini ve vücudunda platinlerin takılı olduğunu, hissettiği fiziksel acıların yanı sıra psikolojik olarak da yıprandığını vurgulayarak, "Geçirdiğim trafik kazasının ardından uzun süre depresyon dönemim oldu. Neden benim böyle bir şey başıma geldi diye çok düşündüm. Kendimi nasıl motive edebilirim, teselli edebilirim, nasıl tekrar ayağa kalkabilirim diye düşündüm. Paralimpik fikri ortaya çıkınca 'Acaba tekrardan yüzmeye başlayabilir miyim' dedim ve bu benim için tekrardan hayata tutunmam için bir umut oldu." diye konuştu. Paralimpik spor ile çevresindekilerden gelen tavsiyelerle tanıştığını dile getiren Kurt, ilk başta antrenman temposunu kaldırıp kaldıramayacağını çok düşündüğünü ancak suyu kendisine yeniden bir motivasyon haline getirmenin bu fikrini değiştirdiğini ifade etti. Psikolojisini yeniden toparlamak konusunda yüzmenin de olumlu bir etkisi olduğunu, ilk başta antrenmanlarında zorlandığını söyleyen Kurt, bunlara rağmen pes etmediğini belirtti. Özellikle profesyonel olarak yeniden spora başlamasının ardından antrenman sayıları nedeniyle zaman zaman eleştiriler aldığını ancak kendisi için en uygun olan sistemi hocası ile kurduklarını aktaran Kurt, "Haftada bir suya girmeyle başladım bu süreçte, sonra haftada iki yapmaya başladım. Biraz daha vücudumu, kendimi, psikolojimi hazırlaya hazırlaya başladım ama gerçekten zordu. Bana çevremdekiler haftada bir antrenmanla nasıl dünya şampiyonu olacaksın? diyordu." ifadelerini kullandı. "İlham kaynağı olmak tarif edemeyeceğim bir mutluluk" Kurt, Singapur'da yarıştığı Dünya Para Yüzme Şampiyonası'nda 50 metre ve 100 metre serbest stil, 100 metre kelebek, 100 metre sırtüstü ve 200 metre bireysel karışıkta altın madalya kazanmasını ve Avrupa rekoru kırmasını, çektiği acıların verdiği meyveler olarak gördüğünü dile getirdi. Bu başarının, gelecekte yeni başarıların da önünü açmasını umduğunu aktaran Kurt, İstiklal Marşı'nı art arda 5 kere okutmanın ve Türk bayrağını gönderde en tepede görmenin kendisi için büyük bir gurur vesilesi olduğunu ifade etti. Pek çok kişinin sosyal medya üzerinden kendisine ulaştığını ve artık 'onu bir ilham kaynağı olarak gördüklerini' ilettiklerini söyleyen Kurt, bu geri dönüşleri almanın, kazandığı altın madalyalardan bile daha anlamlı olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: "Ben bazı genç, küçük kardeşlerimin bana yazdıklarını görüyorum. Böyle bana yazıyorlar, 'Tam böyle antrenmanı bırakma, yüzmeyi bırakma eşiğine geldim ama senin konuşmaların, bunun bir süreç olduğunu söylemen, yaşadığımız zorlukların da bir süreç olduğunu söylemen bizi inanılmaz motive ediyor ve başarı için ilham oluyor. Tekrardan yüzmeye başladım' gibi mesajlar alıyorum. Gerçekten çok fazla geliyor bu tarz mesajlar ve bu beni gerçekten inanılmaz mutlu ediyor. Böyle bir ilham kaynağı olduysam ne mutlu bana. Gerçekten bu kelimelerle tarif edemeyeceğim bir mutluluk benim için." "Engelli bireyler için spor farklı bir motivasyon kaynağı" Geçirdiği trafik kazasından önce de yüzme ile uğraşan Kurt, kendisi gibi engelli olan bireylere, muhakkak bir spor veya uğraş ile meşgul olmaları, eve kapanmamaları tavsiyesinde bulundu. Özellikle sporun ve engelli sporcuların elde ettiği başarıların, engelliler üzerinde 'Ben de yapabilirim' hissini pekiştirdiğine vurgu yapan Kurt, şunları kaydetti: "Engelli bireyler için spor farklı bir motivasyon kaynağı. Çünkü hem bedeni hem zihni dinç tutan bir branş olduğu için ve psikolojik olarak da engelli bireylerde 'ben de yapabilirim hissini ortaya çıkartıyor. O yüzden engelli bireyler de spora yönlendirilmeli, muhakkak bir spor ile bir uğraş ile kendilerine alan oluşturmalılar. Evlerinden çıkıp cesaret etmeliler. Bu yapabilirim hissi yani beyni tatmin eden bir şey ve ister istemez o motivasyonu hayatınıza katabiliyorsunuz. O yüzden engelli bireylerde spora yönlendirilme bence ya da başka aktif faaliyetlere yönlendirme olması lazım ki hayata tutunacak. Muhakkak bir spor ile bir uğraş ile kendilerine alan oluştursunlar." Paralimpik spordaki potansiyelin görmezden gelinmemesi gerektiğine de işaret eden Kurt, engelli bireylerin hayatta hep kendilerini ispat etmek zorunda kalmaları, mücadele etmeleri ve kolay kolay pes etmemeleri nedeniyle girdikleri her alanda başarılar elde ettiğine dikkati çekti. Toplumda engellilerin görmezden gelinmemesi gerektiğini ve engelli haklarının da var olduğunu engelsiz bireylerin anlayabilmesinin önemli olduğuna işaret eden Kurt, sözlerini şöyle tamamladı: "Engelli bireylerin bazıları doğuştan oluyor. Bazılarıysa sonradan engelli kalabiliyorlar. Ve ister istemez hep hayatları boyunca bir yaşam mücadelesi veriliyor. Bu hayat mücadelesi zaten yeterince zorken, toplum tarafından da daha fazla zorlaştırmamak gerekiyor bence. Bazen maalesef kırıcı yaklaşımlarla karşılaşabiliyoruz, senin neren engelli gibi sorular mesela. Fakat bu yorumlar ne niyetle olursa olsun hoş değil. Örneğin yoğun bakım sürecimde yaşadıklarımı ben ve ailem bilir, ama karşımızdakiler bunu en azından anlayışla karşılayabilir. O yüzden engelli bireylerimize, bize daha saygılı, yaklaşırsanız daha mutlu oluruz."

  • Bitpazarlarından topladığı 5 binden fazla kahve fincanıyla koleksiyon yaptı

    İstanbul'da yaşayan Ahmet Salman, yaklaşık 15 yıl boyunca bitpazarlarından 5 binin üzerinde kahve fincanı, cezve ve çay bardağı toplayarak, özel bir koleksiyona sahip oldu. Yetmiş üç yaşındaki emekli Salman, 2010 yılından itibaren bit pazarlarındaki kahve fincanlarıyla ilgilenmeye başladı. 1900'lü yıllardan günümüze kadar üretilen binlerce kahve fincanını satın alan Salman, 5 bini aşkın ürünlük özel bir koleksiyon edindi. Çeşitli dönemlerde üretilmiş cezve ve çay bardaklarıyla da koleksiyonunu zenginleştiren Salman, bunları Fatih'teki tarihi bir handa sergiliyor. Salman, yaptığı açıklamada, ilgisini çeken çeşitli türlerdeki kahve fincanı ve çay bardaklarını bitpazarlarından almayı sürdürdüğünü söyledi. Türkiye'de kahve ve çay kültürünün önemli bir yeri olduğu belirten Salman, birçok farklı desen, şekil, ebat ve farklı tarihlerde üretilmiş fincanları biriktirdiğini belirtti. Salman, ürünleri daha çok Eminönü ve Beyazıt'tan temin ettiğini dile getirerek, "Tamamen kendi imkanlarımla 15 yıldır sürekli toparlamaya çalışıyorum. Baktığınız zaman önceleri Türkiye'ye kahve az geliyordu. Fincanların yapısının küçük olmasının bir sebebinin de kahvenin az gelmesi diye düşünüyorum. Kurtuluş Savaşı yıllarında kahve bulunmadığı dönemlerde nohut kahvesi ikram edilmiş. Şimdi imkanlar geniş. Burada 100 yıllık fincanlar var. Bunu uzmanları da bilirler." diye konuştu. Koleksiyonunu kamuya açık bir müzede sergilemek istediğini kaydeden Salman, böylece koleksiyonunu herkesin yakından görebileceğini anlattı. Salman, farklı türlerdeki fincanları toplama alışkanlığını bugün de sürdürdüğünü ifade ederek, "Çünkü bunların hepsi bir emektir. Yani insan eli değmiştir. Ressamlardan o figürleri yapan ustalar veya fabrika işçileri, elde yapılanların değerlendirmesi tamamen sektöre bir canlılık getirir. Onların unutulmamasını sağlamak gerekir. Bir usta yaptığı bir eseri müzede görürse o zaman daha fazla moral bulur." ifadelerini kullandı. "Her fincanın ve bardağın bir macerası vardır" Raflara dizdiği çay bardağı ve kahve fincanlarının her birinin ayrı birer hikayesi olduğunu anlatan Salman, şunları kaydetti: "Bunların her biri bizim iyi ve tatlı günlerimizde evlere ziyarete, taziyeye, düğüne gelenlere ikram edilen çay, kahve fincanlarıdır. Her fincanın ve bardağın bir macerası vardır. Keşke bir dilleri olsa da bir söyleseler. Kimlerin sevincini nasıl paylaştığını, acılarını nasıl paylaşarak azalttıklarını, sevinçlerini çoğalttıklarını bu fincanlarda ve bardaklarda görebiliriz. Fincanları görenler zaman zaman benden istiyor ama vermiyorum. Hatta bazen bana kırılanlar oluyor. Çünkü biz toplumsal bir mülkiyet sevdasındayız. Biz ise bunu herkes görsün, bundan faydalansın diye yapıyoruz. Yoksa kişilerin evinde bunları kendisinin veya birkaç kişinin görmesi benim anlayışıma ters."

  • Borla üretilen doğal solüsyon arıları öldüren zararlıları yok ediyor

    Balıkesir Üniversitesinde nanoteknoloji kullanılarak bor madeniyle üretilen doğal solüsyon, arı ölümlerine neden olan varroa ve mum güvelerini doğal yöntemle yok ediyor. Balıkesir Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Tavşanlı, Kimya Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Seda Beyaz ve Doç. Dr. Gülşah Çelik Gül ile Balıkesir Teknokent'te AR-GE firmasını oluşturdu. Yaklaşık 4 yıl önce kurulan "Novalabs Kimya" firmasında bor madenini nanoteknolojiyle işleyerek farklı kullanım alanlarına ilişkin çalışmalar yürüten ekip, arıların ölümüne neden olan varroa ve mum güvesi zararlılarının yok edilmesine yönelik bir yöntem geliştirdi. Bor madenini nanoteknolojiyle işleyerek bir doğal bir solüsyon üreten ekip, arıların hemolenf sıvısıyla (kan) beslenen varroa zararlılarını yok etmeyi başardı. Arıcılığın büyük sorunlarından biri olan bu zararlıların önüne geçen ekip, solüsyon sayesinde mum güvelerini de yok ederek üretilen balın da kalıntısız ve doğal oluşmasını sağladı. Patent başvurusunda da bulunan ekip, Balıkesir Üniversitesi yerleşkesinde oluşturdukları 50 kovanda yaptıkları AR-GE çalışmasını sürdürüyor. "Ticari arıcılık için sürdürülebilir bir yöntem geliştiriyoruz" Doç. Dr. Hakan Tavşanlı, varroanın hemolenf sıvılarıyla beslendiği arıların güçsüzleşmesine ve ölümüne neden olduğunu söyledi. Varroa zararlısının ana arının yumurtlamayı kesmesine de sebep olduğunu belirten Tavşanlı, bu durumun kovan kayıplarının yaşanmasına neden olduğunu belirtti. Tavşanlı, varraonın aynı zamanda viral hastalıkları kovandan kovana naklettiğini anlatarak, şöyle konuştu: "Birinci amacımız bu varroaya karşı bir mücadele yöntemi geliştirmek. Bununla ilgili çeşitli kullanılan preparatlar var ancak parazit zaman içinde bunlara karşı direnç gösteriyor ve bundan dolayı henüz yüzde 90 üzerinde etkili bir preparat yok, arıcılar bunu biliyor. Farklı uygulama yöntemleri içinde varroa ile mücadele ediyorlar. Diğeri ise büyük mum güvesi. Büyük mum güvesi, arıcılar bal sağımı yaptıktan sonra sağımı yapılmış petekleri bir sonraki yıla yani bal sezonuna kadar saklarlar ancak bu zaman zarfında mum güvesi bu peteklere yumurta atarlar ve yumurtadan çıkan larvaları bal mumlarıyla beslenerek petekleri kullanılmaz hale getirir." Ürettikleri solüsyon sayesinde arıcıları bu sıkıntıdan kurtardıklarını vurgulayan Tavşanlı, şunları kaydetti: "Biz bal sağımı yapıldıktan sonra petekleri nanoborat solüsyonla spreyliyoruz. Bu sayede biz peteği bir sezon sonrasına kadar soğuk hava deposuna ve dondurucuya ihtiyaç duymadan saklayabiliyoruz. Ticari arıcılık için sürdürülebilir bir yöntem geliştiriyoruz. Varroayla ilgili de mücadelemiz eğer gerçekleşirse, tam anlamıyla hedefimize ulaşabilirsek, yani yüzde 90'a yakın bir varroayla yıkımlaması sağlayabilirsek, sadece Türkiye'de değil, dünya arıcılığının da önemli problemlerinden bir tanesine borla bir çözüm bulmuş olacağız." Tavşanlı, çalışmalarına ilişkin patent başvurusunda bulunduklarını ifade ederek, arıcıların iş yükünü de azaltmayı hedeflediklerini dile getirdi. Ürettikleri doğal solüsyon sayesinde petekte ve balda herhangi bir kalıntı kalmadığını vurgulayan Tavşanlı, bu sayede bal üretiminde artış da yaşandığını anlattı. Tavşanlı solüsyonu uyguladıkları kovanlardan yaklaşık 20 kilogram çiçek balı aldıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aynı zamanda balın analizini de yaptık. Bal analizlerinde de doğallığını gösteren prolin miktarının oldukça yüksek olduğunu ve tabii ki şeker kullanmadığımız için ve tamamen doğal arıcılığa yönelik bir uygulama olduğu için de şeker oranının da oldukça düşük olduğunu da gördük. Bunları rapor halinde TÜBİTAK'a sunacağız." Tavşanlı, arıcılığın sürdürülebilir olması için bu hastalıklarla mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayarak, ürettikleri solüsyon sayesinde önemli bir çözüm elde ettiklerini sözlerine ekledi.

  • Renkli boyaları elinden düşürmeyen Hakime teyze evini resim galerisine dönüştürdü

    Çanakkale'de hayvancılıkla geçimini sağlayan, imkansızlıklar nedeniyle okuyamayan 73 yaşındaki Hakime Pala Gürel, 15 yıldır yaptığı yüzlerce resmi evinin 30 metrekarelik alanında sergiliyor. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Söğütlü köyünde küçükbaş hayvancılıkla uğraşan 73 yaşındaki Hakime Pala Gürel, çocukluğunda büyüklerinden dinlediği hikaye ve masallar ile köy yaşamını ve gözlemlerini resmedip evinin her köşesine asıyor. İlçe merkezine 13 kilometre mesafedeki Söğütlü köyünde yaşayan Gürel, annesi sürüyle ilgilenirken kardeşine bakması gerektiği için okula gidemedi. Küçük yaşına rağmen kardeşine bakma görevinin yanı sıra ev işleriyle de ilgilenen Gürel'in hafızasında bu zorlu çocukluk yıllarından geriye, büyüklerinden dinlediği hikayeler ve masallar kaldı. Daha sonra kızının eğitimi için Ayvacık'a taşınan Gürel, yaklaşık 20 sene boyunca çocuk bakıcılığı yaparak geçimini sağladı. Kızını evlendirdikten sonra köyüne dönen Gürel, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine başladı. Boş vakitlerinde köydeki evinde patik ören, bahçesindeki bitkilerle ilgilenen Gürel, ilk kez 15 yıl önce eline aldığı renkli boyalarla çizdiği resimlerini yalnızlığına ortak etti. Gürel, çocukluğunda büyüklerinden dinlediği hikayeleri, masalları, köy yaşamını ve gözlemlerini yansıttığı resimleriyle evini adeta galeriye dönüştürdü. Resimleriyle evinin 30 metrekarelik alanını donatan Gürel, çalışmalarını daha çok kişinin görmesi için sergi açmayı planlıyor. "Üzüldüğümde resim yapıyorum" Gürel, bir süre yaşadığı Ayvacık ilçe merkezinden köyüne döndüğünde tüm yakınlarının hayatını kaybetmesi nedeniyle yalnız kaldığını söyledi. Bir süre yün çorap örerek vakit geçirdiğini ancak ondan sıkıldığını belirten Gürel, "Bir şeye üzüldüm mü alıyorum kağıdı, resim yapıyorum. Resim çizdiğimi köye yerleşen İstanbullular duyunca, kağıtları hep onlar aldı." dedi. Gürel, koyunlarını otlatmaya çıktığında çöp konteynerlerinin kenarına atılan kartonları resim yapmak için topladığını belirterek, boya kalemlerinin ise tanıdıkları tarafından hediye edildiğini kaydetti. Köy hayatını, şehirde yaşayanların hikayelerini, çobanları, Sinderella (Külkedisi), Keloğlan, Şahmeran gibi karakterleri, bazı magazin ünlüleri resimlerine aktardığını anlatan Gürel, şöyle konuştu: "Üzüldüğümde ferahlamak için boyaları alıp resim çizmeye başlıyorum. Bir hafta, 15 gün önce gördüğüm bir şeyi zaten beynimde çizmişimdir. Alıyorum kalemi, üzüntüm gitsin diye kağıda resim çiziyorum. Daha sonra hiçbir duygu kalmıyor, ona odaklanıyorum. Mesela Şahmeran'ı bir komşunun tablosunda gördüm. Tablosunda gördüğümde onu beynimde çiziyorum. Çok inceliyorum." Gürel, aile büyüklerinin çocukken ona anlatılan hikayeleri, yaşadıklarını, köydeki adetleri de resmettiğini dile getirdi. Resimlerinin sayısı artınca duvarlara yapıştırmaya başladığını dile getiren Gürel, evinin hem müze hem de galeri gibi olduğunu aktardı. Gürel, köyde yaşayanlardan çok bölgeye dışarıdan gelenlerin ilgi gösterdiğini, resimlerini bazen de sattığını ifade etti. Sanata karşı yoğun ilgisinin olduğunu vurgulayan Gürel, resim eğitimi almak istediğini ancak vakti ve imkanı olmadığı için bu hayalini gerçekleştiremediğini kaydetti. En büyük hayali sergi açmak Gürel, resimlerin üstündeki bazı yazıları 20 gün gittiği akşam okulunda öğrendiği kadar yazabildiğini, bu yüzden de bazı harflerin eksik kaldığını belirtti. Evinin çatısı aktığı için duvarda asılı ve çerçevesi bulunmayan resimlerinin zarar gördüğünü dile getiren Gürel, en büyük hayali olan sergiyi açarak daha fazla insana resimlerini göstermek istediğini söyledi.

  • Sağlık Turizminin Sınır Tanımayan Lideri: Teona Eliadze ve Central Hospital'ın Uluslararası Başarısı

    Zorlu bir göçmenlik hikayesinden uluslararası bir başarı markası yaratmak… Bu, Central Hospital'ın Genel Müdürü ve sağlık turizmi vizyoneri Teona Eliadze'nin ilham verici yolculuğunun özeti. Eliadze, kişisel mücadelelerini, sınırları aşan bir sağlık hizmeti vizyonuna dönüştürerek sektörde fark yaratıyor. Bir Göçmenin Azmiyle Yazılan Başarı Hikayesi: Hayat bazen insanı hiç ummadığı yerlere götürür. Teona Eliadze de bir gün bavulunu topladı, ardında çocukluk anılarını, dostlarını, alıştığı şehirleri bıraktı. Yolu onu başka bir ülkeye, başka bir hayata, bambaşka bir mücadeleye çıkardı. Yabancı bir ülkede, dili, kültürü, insanı bilmeden sıfırdan başladı. Kimi zaman çalıştığı işlerde yorgunluktan konuşacak hâli kalmadı, kimi zaman yalnızlıkla baş etmeye çalıştı. Ama hiçbir zaman vazgeçmedi. Kendine bir söz vermişti: “Bir gün kendi ayaklarım üzerinde duracağım.” Ve durdu. Yıllar içinde hem emeğiyle hem azmiyle yükseldi, bugün ise kendi işletmesini yöneten güçlü bir kadın. Teona Eliadze, sadece ekonomik anlamda değil, insanlara dokunan yönüyle de fark yaratıyor. Göçmenlerin yaşadığı zorlukları unutmadan, bugün onların yanında yer alıyor. Kimi zaman birine iş veriyor, kimi zaman destek oluyor, kimi zaman sadece dinliyor. Onun hikayesi, yüzlerce insanın kalbine umut aşılıyor: “Başarı, doğduğun yerde değil; inandığın yerde başlar.” Bu hikaye, Central Hospital'ın Genel Müdürü ve sağlık turizmi vizyoneri Teona Eliadze'nin ilham verici yolculuğunun özeti. Eliadze, kişisel mücadelelerini, sınırları aşan bir sağlık hizmeti vizyonuna dönüştürerek sektörde fark yaratıyor. Uluslararası Güvenin Adresi Central Hospital, Teona Eliadze'nin liderliğinde, küresel sağlık turizminin önemli merkezlerinden biri haline geldi. Elde edilen bilgilere göre, hastane "sayısız ülkeden" hasta ağırlıyor. Bu, sadece tıbbi hizmetin kalitesini değil, aynı zamanda uluslararası hastalara sağlanan güven ve konforlu deneyimi de kanıtlıyor. Eliadze, hastaları sadece müşteri olarak değil, misafir olarak görme felsefesini kurum kültürü haline getirmiştir. Eliadze, zorlu geçmişine rağmen elde ettiği bu başarıyı, "Ayakta kalmak, direnmek ve başarmak da bir tür ibadet" sözleriyle açıklıyor. Hayatının erken dönemlerinde yaşadığı zorluklar (erken yaşta evlilik, ülkesinden ayrılmak zorunda kalma, yabancı topraklarda hayatta kalma mücadelesi) onun karakterini şekillendirerek onu bugünkü güçlü lider haline getirdi. Krizden Kurumsallaşmaya Köprü Başarısı sadece bir unvandan ibaret değil. Eliadze, hem Gürcistan hem de Türkiye sağlık sektörü arasında güçlü bir köprü kurarak, iki ülkenin sağlık potansiyellerini birleştiriyor ve Central Hospital markasını uluslararası arenada liderliğe taşıyor. Teona Eliadze'nin hikayesi, kişisel zorlukların bir iş başarısının önüne geçemeyeceğini, aksine ona güçlü bir temel oluşturabileceğini gösteren çarpıcı bir örnek olarak öne çıkıyor.

  • Bursalı devdah, yoğun efor isteyen sanatını ömrünün sonuna kadar yaşatmak istiyor

    Bursa'da yaşayan 60 yaşındaki Ertuğrul Şengünalp, ham ipeğin nemini kaybetmeden ipliğe dönüştürüldüğü, yaklaşık 700 yıllık geçmişe sahip devdahlığı 53 yıldır sürdürüyor. Osmangazi ilçesi Muradiye Mahallesi'ndeki devdahhanesinde, geleneksel yöntemlerle ham ipekten ip hazırlamak için 7 yaşından beri çalışan Şengünalp, her gün 6 saatlik mesaisinde ortalama 20 kilometre koşuyor. Devdahlık sanatının son temsilcilerinden olan Şengünalp, mesleğini sevdiği için 53 yıldır çalışmaya devam ediyor. Şengünalp'in ürettiği el emeği ipek iplikler, el sanatlarıyla ve iğne oyasıyla uğraşanlar tarafından ilgi görüyor. Ertuğrul Şengünalp, son yıllarda özellikle Japonya'da yükselen el sanatları akımı nedeniyle ipliklerinin oradan da talep gördüğünü söyledi. Devdahlık sanatına daha fazla insanın ilgi göstermesi için bu dalın desteklenmesi gerektiğini anlatan Şengünalp, "Oğluma da bu sanatı öğrettim ancak bu işten geçinmesi mümkün değil. Türkiye'de şu anda benden başka bu sanatı yapacak insan yok." dedi. "Günde ortalama 6 saat koşarım" Şengünalp, ipek iplikleri hassasiyetle yaptığının altını çizdi. Söz konusu mesleğe destek verilmesinin ilgiyi artıracağını savunan Şengünalp, şöyle konuştu: "Sağlığım el verdiği sürece bu sanatı sürdürmeye çalışacağım. Arkadan yetiştirdiğim bir evladım var. Herkesin yapacağı bir iş değil. Hafta içi burada koşup ipek bürüyorum, hafta sonu da boyuyorum. Tatil olmadan çalışıyorum. Sabah saat 8.00'de geldiysem 14.00'ten önce işimi bırakmam. Kozayı ipliğe çevirmek için günde ortalama 6 saat koşarım. İş yerim 20 metre uzunluğunda ipek iplik üretmek için günde toplam 1000 kez dükkanın bir başında diğer ucuna gidip geliyorum. Bittikten sonra buradan çıkıp evime gidiyorum." Ertuğrul Şengünalp, evde de küçük bir tezgahının bulunduğunu belirterek, hafta sonu da ipek iplikleri kaynatıp yumuşatarak boyadığını söyledi. Tatil yapmadan mesleğini sürdürdüğünü dile getiren Şengünalp, şunları kaydetti: "Mesleği bırakmayı her gün düşünüyorum da sevdiğim için yapamıyorum. Oğlum da bu işi yapma niyetinde. Sevdiğim mesleği bırakamıyorum. Bıraksam bu sanat tarihin tozlu sayfalarında kapanıp gidecek. En azı 15 kilometre olmak kaydıyla ortalama 20 kilometreyi geçtiğim zamanlar çok oluyor."

  • Dünya rekortmeni Muhammed Furkan'ın gözü olimpiyat madalyasında

    Norveç'te Büyükler Dünya Halter Şampiyonası'nda rekor kırarak dünya şampiyonu olan Muhammed Furkan Özbek, podyum ekranında "New World Record" yazısını gördüğünde çok mutlu olduğunu belirterek "Olimpiyat madalyasına inancım tam." dedi. Norveç'te koparmada 145 kiloyla altın, silkmede 179 kiloluk derecesiyle gümüş ve toplamda 324 kiloyla rekor kırarak Türkiye'ye erkeklerde 15 yıl sonra dünya şampiyonluğunu getiren Muhammed Furkan, başarısını AA muhabirine değerlendirdi. Kariyerinde, rekorla gelen büyükler 2025 dünya şampiyonluğu yanı sıra dünya üçüncülüğü, gençler kategorisinde Avrupa şampiyonlukları bulunan Furkan, "Yıllarca emek verdik ve böyle karşılığını almak nasip oldu. Bu süreçte yıldızlarda, gençlerde Avrupa'da, dünya da bir çok madalya kazandım. 2018'de Arjantin'de 'olimpiyata aday çocuk sporcu' olarak gösterilmiştim. 2019 Buenos Aires'teki şampiyonluktan beridir hedefimizi kendimizle birlikte büyüttük." dedi. Dünya şampiyonluğunu istediklerini, hesapladıklarını ve ona göre çalıştıklarını anlatan Furkan, "Yoğun diyet programı gerçekleştirdim, 3 ayda 12 kilo verdim, 73 kiloda yarışıyordum ama tolerans kilolarımız da vardı, aslında 71 kiloyu düşünüyorduk ama daha sonra olimpik sıklet için 65 kiloya düşme kararı aldık, bunu bir hafta düşündüm ve yapabileceğime karar verdim." diye konuştu. Diyet programını iyi araştırdığını dile getiren Muhammed Furkan, şöyle devam etti: "Dünya şampiyonası öncesinde milli takım kampına girmeden bütün yiyecekleri araştırdım ve diyete başladım. Milli takım kampında da antrenmanlarla beraber diyete devam ettim. Norveç'e indiğimde 3 kilo fazlam vardı, kalan 3 kiloyu da yoğun antrenmanla ve terlemekle orada verdim, hatta heyecandan fazla bile vermişim, tartıya çıktım 64 kilo 700 gram geldim. Kilo verirken hiç bir şekilde kas kaybım olmadı aksine yağları vermiş oldum, çok küçüldüğümü hissetmiyorum." Ekrandaki "New World Record" yazısı Muhammed Furkan, Norveç'te son kaldırışını yaptıktan sonra ekranda "New World Record" yazısını gördüğünde şaşırdığını ve heyecandan ne yapacağını bilemediğini söyledi. Antrenörlerinin 179 kilo belirlemelerine karşın kendisinin silkme rekoru için 181 kiloyu isteğini anlatan Muhammed Furkan, şunları ifade etti: "Silkme rekoru kırayım diye düşünüyorum. Silkme rekoruna odaklandığım için o sırada toplam rekoru unutmuşum. 'Sıkıntı yok sen gir, 179'u kaldır, biz şampiyon olalım' dediler, bana bunu kaldırdığımda toplam dünya rekorunun geleceğini de söylemediler. Piste çıktım, büyük bir hırsla çünkü çok rahat bir şekilde insanların da şaşıracağı bir şekilde kaldıracağımı düşünerek. Kaldırıştan sonra arkada bir ışık, kafamı çevirdim "New world record" yazısı.. Durdum, şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim. Çok mutlu oldum, her şey bir yana son iki gündür üzerimden büyük bir yük kalktı, öyle bir rahatlama hissiyatı var." Ailesiyle mutluluğunu nasıl paylaştığına yönelik de Furkan, "Aile içinde 'yarışmasına iki gün kaldı, bir gün kaldı' diye bir muhabbet dönüyordu, kilo vermiş, kilo almış... Evde zaten bir telaş vardı, yarışmadan çıkıp telefonu aldığımda aile grubunda binlerce mesaj, hepsi tek tek aradı bütün aile üyelerim hepsi sağ olsunlar. Annem, babam izlemişler büyük bir mutlulukla annemin gözleri yaşlı 'oğlum tebrik ederim' diyor, herkes çok mutlu oldu. Ben de çok mutlu oldum. O anda çok belli etmesem de arkaya gidince gözlerim doldu, hani yapabilmiş olmak, başarmak... Gözümden bir kaç damla mutluluk göz yaşı döküldü." ifadelerini kullandı. "Bunlar benim 2028 Los Angeles Olimpiyatları'na biletim" Muhammed Furkan, dünya şampiyonasında gelen madalyalar ve rekorla "bir yol açtığını" dile getirdi. Norveç'te rekorla dünya şampiyonu olduğunu rakibime 9 kilo fark attığını vurgulayan milli halterci, "Bu fark daha da geliştirilebilir çünkü sakatlandığım için bir hafta milli takım antrenmanlarına katılamadım. Tedaviye gitmek zorunda kaldım, ne kadar hızlı toparlayabiliriz diye doktorum Gürhan Dönmez hocam çok yardımcı oldu, elinden geleni yaptı ve toparladık çok şükür." değerlendirmesinde bulundu. 2028 Los Angeles Olimpiyatları'nda madalya kazanacağına inancının tam olduğunu ifade eden Muhammed Furkan, "Kesinlikle olimpiyat madalyasına inancım tam. Olimpiyatlara iki kez gittim, artık çok iyi analiz edebiliyorum, tekrar özverili bir şekilde çalışacağım." dedi. Başarının arkasında "büyük emek" olduğunu sözlerine ekleyen Muhammed Furkan, şunları kaydetti: "Özellikle antrenörümüz Gökhan Kuşçuoğlu'na çok teşekkür ederim, onunla abi-kardeş ilişkimiz de çok iyi, ciddi anlamda çok destek oldu. En başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Gençlik ve Spor Bakanımız Osman Aşkın Bak, bakan yardımcımız Hamza Yerlikaya'ya gerçekten ilgililerinden dolayı çok teşekkür ederim. Kulübüm ASKİ Spor'a, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş'a, kulüp koordinatörümüz Abdullah Çakmar'a, tabiri caizse hiç bir şeyimizi eksik etmediler. Gerçekten sporla ilgileniyorlar ve sporun içindeler, bu madalyalar milletimize armağan olsun. Özellikle yaşlılarımız çok iyi bilir, anneannem bile derdi; 'ben gençken Naim Süleymanoğlu, Halil Mutlu'ları izlerdim, beni gençlik yıllarıma döndürdün'. Bu madalyaların anlamı bunlar benim 2028 Los Angeles Olimpiyatları'na biletim, inanıyorum bu sefer alacağım."

  • Lise öğrencileri geliştirdikleri teknolojiyle işletme ekosistemini destekleyecek

    Lise öğrencileri tarafından geliştirilen ve TEKNOFEST İstanbul kapsamındaki Finansal Teknolojiler Yarışması'nda finalist olmaya hak kazanan Locke Finans projesi, yapay zeka özellikleriyle Türkiye'nin işletme ekosistemine destek olmayı hedefliyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) öncülüğünde gerçekleştirilen, Anadolu Ajansı'nın Global İletişim Ortağı olduğu, dünyanın en büyük havacılık, uzay ve teknoloji festivali TEKNOFEST, son gününde İstanbul Atatürk Havalimanı'nda ziyaretçilerini ağırlamayı sürdürüyor. TEKNOFEST İstanbul Teknoloji yarışmalarından uçuş gösterilerine kadar birçok etkinliğin düzenlendiği festivalde, öğrenciler tarafından geliştirilen birçok proje yer alıyor. Locke Finans projesi TEKNOFEST İstanbul kapsamındaki Finansal Teknolojiler Yarışması'nda sahip olduğu özelliklerle finalistler arasında yer almaya hak kazandı. Kaptanlığını TED Ankara Koleji öğrencisi Emre Mert Özpek'in yaptığı takımın üyeleri Ahmet Yiğit Kuş, Hasan Talha Güzeller, Ege Yurtseven, Umut Çakar, Güneş Gökoğlan ve Ayşe Sude Erzurumlu'dan oluşuyor. "Kendi geliştirdiğimiz algoritmalarla hizmet sunuyoruz" Takım kaptanı Emre Mert Özpek AA muhabirine yaptığı açıklamada, normalde sadece lisans ve lisans üstü kategorisi olan Finansal Teknolojiler Yarışması'nda, projelerinin sahip oldukları özellikler nedeniyle finalist olabilen ilk liseli takım olduklarını söyledi. Locke Finans'ı yarışma için değil, Türkiye'nin işletme ekosistemi ve KOBİ'lerine destek olmak için ortaya koyduklarını belirten Özpek, stok takibi, fiyatlandırma, vergi mükellefliği gibi konularda kendi geliştirdikleri algoritmalarla hizmet sunduklarını ifade etti. Özpek, yerli algoritmalarının ilerleyen süreçte patent süreçleri tamamlandığında ticarileşeceğini ve her sektöre kalibre hizmet sunabilecek hale geleceğini dile getirdi. Sundukları hizmetleri doğrudan işletmeciye iletebilecek, mevcut dijital muhasebe uygulamalarından aldığı veriyi işleyip en kalibre tavsiyeleri verebilecek programı geliştirdiklerini anlatan Özpek, "Bunun için 13'ten fazla yapay zeka ajanı geliştirdik. Bunlar şu ana kadar aldığımız verilere göre yüzde 94 doğruluk oranı ortaya koydu." diye konuştu. Özpek, TEKNOFEST İstanbul'da birçok değerli insanla tanıştıklarını aktararak, ticarileştirme ve patent süreçlerini hızlandırma konusunda kararlı olduklarını söyledi.

  • PTT'nin elektrikli skuterleri, 72,5 milyon gönderiyi sahiplerine ulaştırdı

    Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ'nin (PTT) gönderi dağıtımında kullanılan elektrikli skuterlerle bugüne kadar kargo hariç yaklaşık 72,5 milyon gönderinin sahibine teslim edildiğini bildirdi. Bakan Uraloğlu, PTT'nin dağıtım hizmetlerinde kullanılan elektrikli skuterlere ilişkin yazılı açıklama yaptı. Skuterlerin PTT bünyesinde ilk olarak 2021 itibarıyla kullanılmaya başlandığını aktaran Uraloğlu, özellikle gençler arasında yoğun şekilde kullanılan mikro hareketlilik araçlarının gönderi dağıtım hizmetlerinde de kullanılmasıyla, fosil yakıt kullanımının önüne geçildiğine dikkati çekti. Uraloğlu, 2021'de 100 elektrikli skuter ile başlayan uygulamanın, ekim itibarıyla 1050 araçla devam ettiğini belirterek, "Ulaşım konusundaki yeni eğilimler ve ihtiyaçlar doğrultusunda Bakanlık olarak doğa dostu uygulamalar geliştirmeye devam ediyoruz. PTT dağıtım görevlileri, fosil yakıt kullanan araçlar yerine yeşil enerji kullanan skuterler ile gönderi teslimi yapıyor, bu sayede karbon emisyonunu azaltıyor. Ayrıca trafiğin yoğun olduğu bölgelerde yüksek hareket kabiliyeti ile zamandan tasarruf edilmesini de sağlıyor." ifadesini kullandı. Elektrikli skuterlerle 8 milyon kilometre yol alındı PTT'nin skuterleri kullanmaya başlamasından bu yana kargo hariç yaklaşık 72,5 milyon gönderinin sahiplerine ulaştırıldığına işaret eden Uraloğlu, "Elektrikli skuterler ile gönderi dağıtımında 8 milyon kilometre mesafe kat edildi, 241 bin 500 litre fosil yakıt kullanımının önüne geçildi. Kat edilen bu mesafe, dünyanın çevresinde 200 kez tur atmaya denk geliyor." değerlendirmesinde bulundu. Uraloğlu, daha etkin ve hızlı şekilde dağıtım yapılarak dar ve araç hareketliliğinin zor olduğu alanlarda hızlı ve çevreci bir ulaşım yöntemiyle gönderilerin teslim edildiğini belirterek, şunları kaydetti: "Yaya olarak dağıtım yapılmasına kıyasla zamandan yüzde 20 tasarruf ediliyor. Doğa dostu, çevreci ulaşım aracı elektrikli skuterlerin hızı saatte 25 kilometreye çıkabiliyor ve tek şarj ile 40 kilometre mesafe gidiliyor. Kullanılmaya başlandığı günden itibaren Ankara'da 18 milyon, İstanbul'da 22,4 milyon ve İzmir'de 4,8 milyon olmak üzere üç büyük ilde 45,2 milyon gönderi dağıtıldı. Söz konusu illerdeki elektrikli skuterlerle dağıtılan gönderiler, toplam gönderilerin yüzde 62'sine karşılık geliyor."

Arama Yap

bottom of page