Boş arama ile 783 sonuç bulundu
- Son üç papanın terzisi, dördüncüsünü giydirmeye hazırlanıyor
Katolik Kilisesi yeni liderini seçmeye hazırlanırken İtalyan terzi Raniero Mancinelli de hummalı şekilde dördüncü kez bir papayı giydirmeye hazırlanıyor. Papa Franciscus'un 21 Nisan'da vefatının ardından Katolik Kilisesi, 9 günlük yas döneminin sonunda 7 Mayıs'ta başlayacak Papalık Seçimleri (Konklav) için hazırlıklarını sürdürüyor. Konklav'ın sonucuyla yakından ilgilenen Vatikan'a komşu Roma'nın Borgo Pio Caddesi'ndeki terzi dükkanı da son günlerde çalışmalarını hızlandırdı. Bu terzi dükkanının en önemli özelliği, Katoliklerin son üç liderini giydirmiş olması. Ana parça cübbedir, sonra kuşak var" Yeni papanın giyeceği beyaz renkli birkaç parçadan oluşan kıyafetleri büyük, orta ve küçük olmak üzere 3 kalıpta hazırlayan terzi Mancinelli, açıklamalarda bulundu. Bugüne kadar Papa 2. Ioannes Paulus, Papa 16. Benediktus ve son olarak da Papa Franciscus'u giydirdiğini belirten Mancinelli, aralarında kendisini en çok zorlayanın Papa 2. Ioannes Paulus olduğunu söyledi. Mancinelli, "Çünkü o biraz... Nasıl diyelim, hafifçe topluydu. Dolayısıyla kumaş, biraz daha ağır, biraz daha dayanıklı olmak durumundaydı." dedi. Papaların kıyafetlerinde genelde ipek kumaştan yararlandıklarını kaydeden Mancinelli, bunun zorlayıcı olduğuna çünkü ipeği işleme tekniğinin ve giysinin diğer parçalarının iyi şekilde bir araya getirilmesinin önemine dikkati çekti ve "Ana parça cübbedir, sonra kuşak var." dedi. Kuşağın armasız olduğunu çünkü Papa Franciscus'un kuşağında asla arma istemediğini dile getiren Mancinelli, önceki papaların ise hep arma koydurduklarını söyledi. Mancinelli, bunlardan sonra da başa takılan, "zucchetto" olarak da bilinen beyaz takkenin geldiği, bunun da ipek ve rayon kumaştan üretildiği bilgisini verdi. Papalık cübbelerinin de her mevsim yünden yapıldığını anlatan Mancinelli, papaların kışın giydikleri paltoları de özel diktiklerini, üç bedende her vücut yapısına uygun, büyük, orta, küçük olacak şekilde yaptıklarını anlattı. "Beyaz renk çok hassastır, çabuk kirlenir" Terzi Mancinelli, papalık cübbesini hazırlarken düğmelerin de sabırla dikilmesi gerektiğinin altını çizdi. Yakında başlayacak Papalık Seçimi'nde şimdiden kimin seçileceğini, dolayısıyla vücut ölçülerini tam bilmelerinin mümkün olmadığına işaret eden Mancinelli, bu nedenle ilk cübbeleri büyük, orta ve küçük kalıplarda çıkardıklarını dile getirdi. Mancinelli, "Tabii ki sonrasında doğrudan kişinin kendisine özel yapılır. Şimdiye kadar ürettiklerimiz aşağı yukarı genel kalıpta yani tam uyumlu olmayabilir ama olur. Yeni papa için özel olarak yenisini yapacağız." ifadelerini kullandı. İtalyan terzi, papaların adet üzere beyaz giydiğine ancak bunun çabuk kirlendiğine dikkati çekerek, "Beyaz renk çok hassastır, çabuk kirlenir. O yüzden fazla sayıda üretmek gerekir." dedi. "Papaya iyi bir cübbe dikmek kaç gün gerekir?" sorusu üzerine Mancinelli, "Güzel bir cübbe dikebilmek için dört gün gerekebilir." yanıtını verdi.
- Üniversiteli Büşra, okuldan arta kalan zamanlarında çiftçilik yapıyor
Tekirdağ'da, peyzaj mimarlığı öğrencisi Büşra Solak, okuldan arta kalan zamanlarında tarlada çalışıp hayvanlarla ilgilenerek hem üretime katkı sağlıyor hem de gençleri tarım ve hayvancılığa teşvik etmek için sosyal medyada paylaşımlar yapıyor. Karacakılavuz Mahallesi'nde ikamet eden Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı birinci sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Solak, doğayla iç içe yaşamaktan mutluluk duyuyor. Üniversitedeki derslerinin ardından mahallesine dönen Solak, şalvarını giyip tarım ve hayvancılıkla uğraşan ailesine yardım ederek, inek ve koyunların bakımını üstleniyor, tarladaki işlerle ilgileniyor. Ahır ve tarladaki işlerini tamamladıktan sonra babasına kereste dükkanında da yardım eden Solak, köy yaşantısına ilişkin çektiği videolar ve fotoğrafları sosyal medya hesaplarından paylaşarak gençleri tarım ve hayvancılığa yönlendirmeyi hedefliyor. "Doğada huzur buluyorum" Büşra Solak, doğada huzur bulduğunu söyledi. Doğayla iç içe olmanın kendisini mutlu ettiğini ifade eden Solak, "Sabah okula gidiyorum. Bazen öğlen dersim bitiyor, geliyorum. Tarladaki işleri hallediyorum, hayvanlara bakıyorum. İnekleri salıyorum, koyunları besliyorum. Sonra babama yardım ediyorum. Her türlü işe yardımcıyım." dedi. Solak, bütün işleri severek yaptığı için yorulduğunu hissetmediğini dile getirdi. Sosyal medya paylaşımlarıyla da gençleri köy hayatına özendirmeye çalıştığını anlatan Solak, "Sosyal medya paylaşımlarıma da insanlar çok güzel dönüşler sağlıyor. Herkes çok beğeniyor. Takipçilerim de köydeki insanlar da çok güzel dönüşler yapıyor. İnsanların güzel dönüşleri beni çok mutlu ediyor. Köy hayatını herkese tavsiye ederim. Toprakla uğraşmak çok güzel, köyde yaşamak çok güzel. İşlerden bazen yorulduğumuz da oluyor tabii ki ama keyif alıyorsun, sonuç olarak köydesin. Günün sonunda yorulsan da yorgunluğun geçiyor." ifadelerini kullandı. Solak, ilk hedefinin üniversiteyi tamamlamak olduğunu, sonraki planlamasını henüz yapmadığını sözlerine ekledi.
- İşitme engelli Batuhan, resim yeteneğiyle yurt dışındaki 15 üniversiteden kabul aldı
Eskişehir'de doğuştan işitme engelli olan ve 1,5 yaşında geçirdiği biyonik kulak ameliyatıyla sağ kulağına işitme cihazı takılan lise 12. sınıfı öğrencisi Batuhan Kayatepe, resimdeki yeteneğiyle yurt dışındaki 15 üniversiteden kabul almayı başardı. Kendisi gibi işitme engelli olan seramik öğretmeni ile mimar babanın tek çocuğu olarak 2006'da dünyaya gelen Kayatepe, sanatla iç içe bir ortamda büyüdü. Küçük yaşlardan itibaren resim yapmaya başlayan Kayatepe, ilk ve ortaokul yıllarında Türkiye genelinde ve uluslararası düzeyde düzenlenen resim yarışmalarında dereceler elde etti. Ankara başta olmak üzere farklı şehirlerde karma sergilere katılan Kayatepe, eğitim gördüğü okulda da ilk kişisel sergisini açtı. Resim ve tasarım alanlarında aldığı ödüllerle yurt dışında eğitim almak için üniversitelere başvuruda bulunan Kayatepe'nin bu isteği, aralarında "University of the Arts London", "Pratt Institute" ve "School of the Art Institute of Chicago"nun da bulunduğu 15 üniversiteden kabul gördü. Eskişehir'de özel bir lisede eğitimine devam eden Kayatepe, bir yandan da Uluslararası Bakalorya (IB) programı kapsamında İngilizce öğreniyor. "Hangi burs yeterli olursa, üniversite tercihimi ona göre yapacağım" Batuhan Kayatepe, AA muhabirine, kuru kalem çalışmalarına özel ilgi duyduğunu ve çizim tarzını zamanla çeşitlendirdiğini söyledi. Önceleri sadece portre üzerine çalıştığını belirten Kayatepe, "Artık manzara, hayvan, doğa, aklıma ne geldiyse, ilham aldığım neyse onu çiziyorum." dedi. Kayatepe, anne ve babasının da kendisi gibi işitme engelli olduğunu anlatarak, "Annemin söylediğine göre birkaç aylıkken kalem tutmaya başlamışım ve o kalemi hiç bırakmamışım. Kendimi kursa gitmeden, annemi ve babamı örnek alarak, kitaplardan araştırarak geliştirdim." diye konuştu. Teknolojinin gelişmesiyle klasik sanat anlayışının dönüşüm geçirdiğini vurgulayan Kayatepe, üniversite eğitiminde bu alana yönelmek istediğine dikkati çekti. Kayatepe, üniversite eğitimini yurt dışında almak için girişimlerde bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Yurt dışındaki 15 üniversiteden kabul aldım. Onlardan birine gitmek istiyorum. Bazıları dünya sanat sıralamasında ilk 15'te yer alıyor. İlk başta grafik tasarımı okumak istiyordum ancak artık yapay zeka, grafik tasarımın yerini almaya başladı. Şu an enstalasyon, oyun tasarımı, UX ve UI tasarımları arasında kararsızım. Kabul aldığım üniversitelerden henüz hangisini seçeceğime karar vermedim. Gelen burs miktarlarına göre seçim yapacağım. ABD'den burs kazandım fakat benim için yeterli değil. Avrupa'daki burslara da başvuracağım. Hangi burs benim için yeterli olursa, üniversite tercihimi ona göre yapacağım." Engellilere de çağrıda bulunan Kayatepe, "Ben de herkes kadar iyi iş çıkarabiliyorum. Bence hiçbir farkımız yok. O yüzden işitme engelliler kendilerini diğer insanlardan eksik hissetmemeleri gerekiyor. En az onlar kadar siz de varsınız, hatta daha başarılı bireyler olarak bu toplumda yer alabilirsiniz." ifadelerini kullandı.
- Balıkesirli saatçi 7 metrekarelik dükkanından tekvando sayesinde dünyaya açıldı
Balıkesir'de 33 yıldır 7 metrekarelik dükkanında saat tamirciliği yapan İsmail Kökçü (52), oğlunu motive etmek için 2008'de başladığı tekvando sporunda Türkiye'nin yanı sıra 18 ülkede şampiyonalara katılıp çok sayıda madalya kazandı. Balıkesir Yeni Çarşı'daki dükkanında 1992 yılından beri saatçilik yapan Kökçü, 2008'de tekvandoya götürdüğü oğlunu motive etmek için kendisi de aynı spora başladı. Oğlunun tekvandoyu bırakmasına rağmen kendisi devam eden Kökçü, 2011'den itibaren "Poomsae" kategorisinde şampiyonalara katılarak birçok başarıya imza attı. Son 14 yılda Türkiye'nin farklı kentlerinde düzenlenen turnuvalarda çok sayıda madalya kazanan Kökçü, milli takım formasıyla 18 ülkede mücadele etti. İsmail Kökçü, 16 Nisan'da da Estonya'nın Tallinn şehrinde düzenlenen Avrupa Tekvando Poomsae ve Para Poomsae Şampiyonası'nda erkekler 51-60 yaş kategorisinde ikinci olarak madalyayla döndü. Gündüzleri dükkanında saat tamirciliği yapan Kökçü, akşamları ise Balıkesir Şehit Turgut Solak Spor Salonu'nda hem tekvando antrenörlüğü yapıyor hem de kendi yarışlarına hazırlanıyor. Aynı zamanda Türkiye Tekvando Federasyonu Balıkesir İl Temsilcisi de olan Kökçü, gelecek yıl düzenlenecek dünya şampiyonasında birinci olmayı hedefliyor. "Türk'e 'imkansız' de otur seyret" Kökçü, Türkiye'yi Avrupa'da temsil edip Türk bayrağını gururla taşıdığı için mutlu olduğunu söyledi. Gençlere örnek olmaya çalıştığını belirten Kökçü, "Ben bu yaşta Avrupa'da dereceler alabiliyorken gençler daha iyisini başarabilir. Onlara bir rol model, bir yol açmayı hedefliyorum." dedi. Kökçü, aynı zamanda antrenörlük yaptığını ve çok sayıda sporcu yetiştirdiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yurt dışında yarışan sporcularımız var. Benim dünyam 7 metrekareden oluşuyor. Tekvando beni o 7 metrekareden dünyaya açtı ve insanlara, topluma yararlı bir şeyler yapabileceğime inandırdı. Aslına bakarsanız saatçilik de tekvando da bir sanat. İkisi de ince işçilik gerektiriyor. Ben saat tamirine oturduğumda nefes almadan çalışırım. Son dönemde özellikle 'Poomsae' kategorisinde yeni federasyon başkanımız Bahri Tanrıkulu bizlere çok destek verdi. Turnuvaya tam takım olarak gittik ve madalya almayan çok az sporcumuz oldu. Türk'e 'inanılmaz' de otur seyret. Biz inandık ve başardık." Melis Beyza Kökçü: "Babam turnuvalara gittiğinde dükkanı bana emanet ediyor" Kökçü'nün kızı Melis Beyza Kökçü de babasıyla gurur duyduğunu dile getirdi. Babasını çok sevdiğini anlatan Kökçü, şöyle konuştu: "Küçüklüğümden beri babam eve sürekli farklı madalyalarla geliyor. Geldiği yerlerden bana bazen hediye bir şey alamasa bile madalyasını özellikle bana takardı. Buna çok sevinirdim. Kendimi çok şanslı ve gururlu hissediyorum. Babam turnuvalara gittiğinde dükkanı bana emanet ediyor. Babamla iletişim halinde oluyoruz. Dükkana kargolar geldiğinde gidip onları alıyorum. Müşterilerle ilgileniyorum. Saatleri tamir ediyorum." Kökçü'yü tebrik etmek için yanına gelen 35 yıllık arkadaşı İrfan Günsay da "İsmail bu işe çok emek verdi, şu anda çok iyi yerlere geldi. İnşallah daha iyi yerlere gelir. Madalya aldığı için biz de çok mutlu olduk. Onun yaşadığı bütün sürece şahidim, çok mutlu olduk." dedi.
- Kars'ta üniversite mezunu kadın devlet desteğiyle besici oldu
Kars'ta Tarım ve Orman Bakanlığının hibe desteğiyle üniversite mezuniyetinin ardından 4 büyükbaş hayvan satın alan 25 yaşındaki Hilal Erben, hayvan sayısını 3 yılda 11'e çıkarttı. Merkeze bağlı Hacıveli köyünde yaşayan Erben, Atatürk Üniversitesi Laborant ve Veteriner Sağlık Programı'ndaki mezuniyetinin ardından 2022'de Tarım ve Orman Bakanlığının "Kırsal Kalkınmada Uzman Eller Projesi"ne başvurdu. Bakanlık tarafından projesi kabul edilen Erben, verilen 100 bin lira hibe desteğiyle 4 simental cinsi büyükbaş hayvan satın aldı. Hayvan sayısını 3 yılda 11'e çıkararak süt üretimine başlayan Erben, yaşadığı evin yanındaki ahırda hayvanların bakım ve beslemesini yapıyor. Aldığı eğitim sayesinde hayvanlarına hem veterinerlik hem de bakıcılık yapan Erben, hayvanlarından dünyaya gelen buzağıları da gözü gibi koruyor. Hacıveli köyündeki ilk kadın girişimci olan Erben, örnek çalışmasıyla şimdi 10 kadının daha işletme kurmasına vesile oldu. Hilal Erben, proje kapsamında aldığı 4 simental cinsi hayvan varlığını 11'e çıkarttığını, 2023'te yaşanan şap hastalığına yakalanan hayvanlarının zarar görmesine rağmen mesleği severek yaptığını söyledi. Besicilikte zaman zaman zorluklar yaşadığını anlatan Erben, "Köy ve doğayı çok fazla seven bir insanım. Okulda aldığım eğitimi sahada uygulamayı tercih ettim. Pratik ile teoriği birleştirip ortaya güzel bir hayvancılık çıkartmak istedim. Hayvancılığın kör düzen değil de akıllı bir sistemle yapılması lazım." dedi. "Kendime ait bir marka kurmak istiyorum" Kendine özgü köy ürünleriyle ilgili marka kurmayı amaçladığını dile getiren Erben, şöyle devam etti: "40 başlık yeni bir ahır yaptık. Hayvancılığı büyütmek ve kendime ait bir marka kurmak istiyorum. Kuracağım markayla köy ürünlerini organik bir şekilde, tüketicilere de sosyal medyadan videolar paylaşarak nasıl yaptığını göstermek istiyorum. Doğadaki bitkileri çok iyi biliyorum, buradaki bitkilerle süt ürünlerini birleştirerek, ortaya peynir türleri çıkartmak istiyorum. Hayvancılığı geliştirip köyümdeki kadınları bu alanda kendilerini geliştirmelerini istiyorum. Köyümüzde ilk kadın girişimci benim, benden sonra 10 kadın da işletme aldı." İl Tarım ve Orman Müdürü Enver Aydın da "Kırsal Kalkınmada Uzman Eller Projesi"yle Kars'ta 15'i büyükbaş, 4'ü küçükbaş ve 5'i de arıcılık olmak üzere 24 projeye destek verdiklerini belirterek, "İlimizde desteklemiş olduğumuz projelerin tamamında çiftçilerimiz işletmelerini büyüttüler ve geçim kaynağı haline getirdiler." ifadesini kullandı.
- Tokat'ta ilk kadın halk otobüsü şoförü göreve başladı
Tokat'ta 13 yıllık sürücülük deneyimine sahip Rukiye Özler, kentin ilk kadın halk otobüsü şoförü olarak göreve başladı. Belediyeden yapılan yazılı açıklamaya göre, Tokat Belediyesi Özel Halk Otobüsleri bünyesinde şehir içi güzergahta direksiyon başına geçen Özler, bugün ilk seferine çıktı. Tokat Belediye Başkanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu'nun destek ve direktifleriyle göreve başlayan Özler, yolculardan da ilgi ve takdir gördü. Uzun yıllardır şoförlük yapan Özler, vatandaşlara hizmet verecek olmanın gururunu yaşadığını belirtti. Yazıcıoğlu da kadınların toplumda her anlamda görev almasını çok önemsediğini vurgulayarak, "Onların elinin değdiği her yere düzen ve huzur geliyor. En önemli şeylerden birisi de toplu ulaşım. Birçok şehirde kadınlarımız bu anlamda bir irade ortaya koymuştu. Tokat'ta da bir ilki gerçekleştirdik. Rukiye Hanım, Tokat'ta bir ilke imza atmış oldu. Tokat'ta bir gezintiye çıktık ve güzel tepkiler aldık." ifadelerini kullandı.
- Angelman sendromlu kızıyla iletişim kurmak için mobil uygulama geliştirdi
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Nuri Öğüt, konuşma bozukluklarına ve zihinsel yetersizliklere neden olan Angelman sendromu teşhisi konulan 4 yaşındaki kızıyla daha iyi iletişim kurmak için mobil uygulama tasarladı. Mehmet Nuri ve Nurşin Gökçe Öğüt çifti, 2021'de dünyaya gelen kızları Nevşin Gökçe'de gelişim bozukluğu belirtilerinin ortaya çıkması üzerine hastaneye başvurdu. Henüz 2,5 yaşında yapılan genetik testler sonucunda küçük kıza nörolojik bir hastalık olan Angelman sendromu teşhisi konuldu. Baba Öğüt, bunun üzerine aynı üniversitenin bilgisayar mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Eren Malkoç ile çalışmalara başladı. TÜBİTAK 4008 Özel Gereksinimli Bireylere Yönelik Kapsayıcı Toplum Uygulamaları Destekleme Programı çağrısı kapsamında Angelman sendromu tanısı alan 30 çocuk ve ailesini ağırlayan ikili, çocukların gereksinimlerini belirleyerek 30 doktorun desteğiyle "GoKid" isimli mobil uygulamayı geliştirdi. Çocukların kullandıkları nesnelerin fotoğrafları telefona yüklendi Mehmet Nuri Öğüt, AA muhabirine, Angelman sendromu tanısı konulan çocukların konuşarak kendilerini ifade edemedikleri için iletişim sorunu yaşadıklarını söyledi. Bu konuda yurt dışında yüksek maliyetli uygulamaların bulunduğunu aktaran Öğüt, şunları kaydetti: "Çocukların kendini ifade ettikleri yöntemleri araştırdık ve Resim Değiş Tokuşuna Dayalı İletişim Sistemi'ni keşfettik. Bu sistemde bireyler, kendilerine ait nesne ve kavramları tanıyarak, istekleri bir resim kartını gösterme veya değiş tokuş etme yoluyla ifade ederler. Mesela bir çocuk su ihtiyacı hissettiğinde kendi suluğunu gösterir. Bu, kağıt üzerinde kullanılan bir yöntem. 'Bunu dijitale nasıl aktarırız?' diye düşündük. Mobil uygulama geliştirme kararını bu noktada verdik. Mobil uygulama içinde bu çocukların hafif, orta ve ileri düzeyde zeka geriliği durumlarına göre kullanabilecekleri nesne sayısını belirledik. Çocukların en çok kullandıkları nesneleri, ailenin telefonunda doğrudan fotoğrafını çekerek yükleme imkanı tanıdık. Aile, telefona yüklediği nesneleri çocuğun kullandığı telefon ya da bilgisayarda açık duruma getiriyor. Başka bir ekrana geçiş yapılamıyor. Çocuk kullandığı ürünle ilgili işaretleme yaptığında ailenin telefonuna bildirim gidiyor. Seslendirme ve görsel ifade de mevcut." Öğüt, mobil uygulamayla kızında iletişim sorunlarının önemli ölçüde azaldığını gözlemlediğini ifade ederek, "Normalde sadece kendi suluğunu tanırken artık başka şeylerle de kendini ifade edebiliyor. Beklentimiz, onun hayat kalitesini en iyi seviyeye taşımak. Test aşamasında kullanan aileler oldukça mutlu. Kendini ifade etme becerisinde kayıp yaşayan tüm çocukların kullanması için geliştirilen ücretsiz uygulama." dedi. "Bu çocuklarımız konuşamasa da güçlü görsel hafızaya sahipler" İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi Nadir Hastalıklar Platformu'nda görevli Çocuk Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Semra Hız Kurul da dünyada 350 milyon insanın tanısız bir hastalıkla yaşadığını belirterek, erken tanının önemine dikkati çekti. Angelman sendromunun her 12 bin ila 15 bin doğumda bir görülen, nadir ve tedavisi olmayan bir hastalık olduğunu anlatan Kurul, "Bu çocuklarımız konuşamasa da güçlü görsel hafızaya sahipler. Erken tanı sayesinde gelişimlerini destekleyecek adımlar daha hızlı atılabiliyor. Dünya genelinde milyonlarca kişi hastalıklarına bir isim bulamadan yaşam mücadelesi veriyor. Tanının gecikmesi, hastaların tedaviye erişimini, yaşam kalitesini ve umutlarını doğrudan etkiliyor." diye konuştu.
- Üniversite öğrencileri işitme engelli bireyler için "akıllı iletişim eldiveni" geliştirdi
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencileri tarafından işitme ve konuşma engelli bireylere iletişim kolaylığı sağlamak amacıyla "akıllı iletişim eldiveni" geliştirildi. Elektrik-Elektronik Bölümü 4. sınıf öğrencileri Elif İlke Gedük, Tahayasin Keskin ve Mustafa Arslan'dan oluşan ekip, işaret dilini bilmeyen kişilerle iletişim kurmakta zorlanan işitme ve konuşma engelli bireylere yenilikçi çözüm sunmak amacıyla "Elitişim Projesi"ni hayata geçirdi. Öğrenciler, temelde işaret dilini algılayan sensörlere sahip eldiven ve entegre yazılım tasarladı. Yaklaşık 5 aylık çalışmanın ardından ekip, işaret dilini gerçek zamanlı olarak yazıya ve sese dönüştüren "akıllı iletişim eldiveni" geliştirdi. Eldivendeki sensörler, el hareketlerini algılayarak LCD ekranda yazılı, hoparlör aracılığıyla ise sesli iletişim sağlamanın yanı sıra mikrofon sayesinde de karşı tarafın sözlerini LCD ekranda yazıya dönüştürüyor. Mobil uygulaması da geliştiren eldivenin patent sürecinin ardından ticarileştirilmesi hedefleniyor. "Sosyal yaşamda daha fazla yer almalarını sağlayacağız" Elif İlke Gedük, mühendisliğin, hayattaki zorlukları pratik ve basit şekilde çözüme kavuşturmak olduğunu söyledi. İşitme ve konuşma engelli kişiler için proje geliştirdiklerini belirten Gedük, "Projenin ismi 'Elitişim', iletişimden geliyor. İşaret dilini sese ve yazıya çevirdiği için karşı taraf işaret dili bilmese bile iletişimleri çok kolay olacak." dedi. Gedük, projenin geliştirilebilir olduğunu anlatarak, "İleriki zamanlarda üzerinde küçük LCD ekran ve mikrofon da olacak. Karşı tarafın dediklerini algılayıp buna göre çıktı verecek. Yapay zeka desteği de ekleyeceğiz." diye konuştu. İşaret dilinin ülkeden ülkeye değişiklik gösterdiğini dile getiren Gedük, akıllı iletişim eldiveninin şu anda Türk İşaret Dili ile uyumlu olduğunu kaydetti. Tahayasin Keskin de işitme engelli bireylere bir nebze olsun destek olmak istediklerini belirterek, "Sosyal yaşamda veya iş hayatında olsun işitme ve konuşma engelli bireyler zorluklar çekiyor. Bunun önüne geçmeyi, onların hayatını kolaylaştırmayı amaçladık. Bu sayede onların sosyal yaşamda daha fazla yer almalarını sağlayacağız." ifadelerini kullandı. Mustafa Arslan ise projenin iletişim kolaylığı sağladığını ifade ederek, "İnsanlar, işitme ve konuşma engelli bireylerin yazarak iletişim kurulabileceğini söylüyorlar. Şöyle bir durum var ki bu bireylerimiz yazarak iletişim kursalar da iş hayatında bir toplantı yapacakları zaman uzun uzun yazıp karşı tarafa okutmak yerine bu eldiven sayesinde rahat şekilde karşı tarafla sesli iletişim kurabilecek." diye konuştu.
- Mühendislikten vazgeçip adını Türk sivil havacılık tarihine yazdırdı
Dünyanın en büyük yolcu uçağı Airbus A380'in kaptan pilotluk koltuğuna oturan ilk Türk kadını Gökçe Kübra Turan Yıldırım, mühendislikten vazgeçip havacılık tutkusunun peşinden giderek bu başarıyı yakaladığını söyledi. Yıldırım, dünyanın en büyük yolcu uçağının kaptan pilotluğuna yükselme hikayesini anlattı. Ankara’da doğup büyüdüğünü söyleyen Yıldırım, Nermin Mehmet Çekiç Anadolu Lisesinden mezun olduktan sonra Bilkent Üniversitesinde Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdiğini belirtti. Boğaziçi Üniversitesinde yüksek lisans yapmaya başladıktan sonra yurt dışındaki bir üniversiteden tam burslu kabul edilen Yıldırım, "Ancak havacılığa olan tutkum, beni en sonunda mühendislik diplomamı geride bırakarak bir pilotaj eğitim programına katılmaya yöneltti." dedi. Havacılık macerasının Türk Hava Yollarında stajyer olarak başladığını ifade eden kaptan pilot Yıldırım, "Akademinin ve ofis ortamında çalışmanın bana uygun olmadığını kısa sürede fark ettim. Danışmanlık sektöründe de çalıştım ancak ofis ortamı bana uygun değildi. Türk Hava Yolları Teknikte staj yapma fırsatım oldu ve orada uçak teknolojisine büyük bir ilgi duymaya başladım. Havacılık dünyasına daha yakın olma arzum beni bir pilotaj eğitim programına yönlendirdi. Gökyüzündeki kariyerimde Emirates Hava Yollarında dünyanın en büyük yolcu uçağı olan Airbus A380 uçuracağımı hiç hayal etmemiştim ancak sıkı çalışma ve kararlılıkla bu hedefime ulaştım ve bu, benim için büyük bir gurur kaynağı." diye konuştu. Yıldırım, dünyanın en büyük yolcu uçağında kaptan pilotluğun büyük sorumluluk olduğunu belirterek şöyle devam etti: "Airbus A380 kaptanı olmak inanılmaz bir onur. Bu uçağı uçurmak benzersiz bir deneyim. Hem heyecan verici hem de son derece tatmin edici. Uçağın büyüklüğü ve karmaşıklığı, yerde ve havada, özellikle de uzun mesafeli uçuşlarda büyük beceri ve hassasiyet gerektiriyor. İçindeki teknoloji inanılmaz ancak uçağın boyutu nedeniyle kalkıştan inişe kadar her aşamada ekstra dikkat ve özen gerekiyor. Bu iş sadece uçağı uçurmaktan ibaret değil. Ekibi yönetmek ve her şeyin sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlamak da büyük bir sorumluluk. Karşılaşılan zorluklar, bu mesleği bu kadar tatmin edici kılan şeylerden biri. Sorumluluk çok büyük, yolcuların ve mürettebatın güvenliğini sağlamak her zaman en büyük öncelik." "Tutkunuzu takip edin" Gökçe Kübra Turan Yıldırım, havacılıkta kariyer yapmayı planlayan kadınlara şu tavsiyelerde bulundu: "Başlangıçta Airbus A380'in ilk Türk kadın kaptanı olma hedefiyle yola çıkmasam da bu dönüm noktasına ulaşmış olmaktan gurur duyuyorum. Umarım benim yolculuğum diğer kadınlara, ne kadar büyük görünürse görünsün hayallerinin peşinden gitmeleri için ilham verir. Havacılıkla ilgilenen kadınlara tavsiyem basit; tutkunuzu takip edin. Havacılık zorlu bir alan ancak azim, sıkı çalışma ve çok fazla özveriyle kadınlar kesinlikle başarılı olabilir. Hiçbir şeyin sizi engellemesine izin vermeyin, kendinize inanın, mentörler arayın, öğrenmeye devam edin ve yol zorlaştığında bile pes etmeyin." Dünyanın en büyük geniş gövdeli yolcu uçağı Airbus A380, 853 yolcuya kadar taşıyabiliyor. 79,4 metre uzunluğa ve 560 ton ağırlığa sahip olan yolcu uçağı, kıtalar arası uçuşlar yapabiliyor.
- Bilecik'in 70 yıllık çömlek ustası, okullarda verdiği eğitimle sanatını geleceğe taşıyor
Bilecik'in Pazaryeri ilçesinde yaşayan çömlek ustası Salim Yaşar, yaklaşık 70 yıldır sürdürdüğü mesleğini okullarda verdiği uygulamalı eğitimle gelecek kuşaklara aktarmaya çalışıyor. "Şakir Ağa" olarak tanınan ustasından öğrendiği mesleğini ilçeye bağlı Kınık köyündeki atölyesinde sürdüren, Kültür ve Turizm Bakanlığından da 2022'de "Yaşayan İnsan Hazinesi" ödülünü alan 83 yaşındaki Yaşar, 2019'dan bu yana ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerde öğrencilere mesleğinin inceliklerini anlatıyor. Salim Yaşar, AA muhabirine, mesleğiyle alakalı birçok etkinliğe ve organizasyonlara katıldığını, bunun yanında kurslar verdiğini aktardı. Gelen talepleri geri çevirmediğini ifade eden Yaşar, "Çömlek çarkıyla okullara gitmeye başladım. Bilhassa anaokulu ve ilkokullardaki çocuklarımız hevesliler. Çocuklar o kadar çamuru seviyorlar ki elleri çamura değdikten sonra bırakamıyorlar. Çocuklar kendi yeteneklerini elleriyle kullanıyorlar." dedi. 70 yıldır mesleğini severek yaptığını anlatan Yaşar, "Yaşım ilerlemesine rağmen yorulmuyorum. Çocuklarımızın da sanatımızı devam ettireceklerine inanıyorum. Çocukların yüzlerinde gördüğüm mutluluğu anlatamam." ifadelerini kullandı. Yaşar'ın çocuklarla buluştuğu Ertuğrulgazi İlkokulunun Müdürü Yılmaz Benlice de çömlek sanatının geçmişten geldiğini, çocukların çömlek yaparken çok mutlu olduğunu söyledi. Sınıf öğretmeni Funda Gürlek de okulda çeşitli sosyal etkinlikler düzenlediklerini dile getirerek "Çocuklarımız çok mutlular. Kendi çocukluğumuzda oyunlarımızı bu şekilde çamurla oynardık. Çocuklarımız için bir fırsat oldu, çamurla mutlu oluyorlar." diye konuştu.
- Kadın akrobasi pilotu Şener, tanıtım uçuşlarıyla havacılığı sevdiriyor
Yurt içi ve yurt dışındaki etkinliklerde Türkiye'yi ve Türk kadınını temsil eden akrobasi pilotu Semin Öztürk Şener, gerçekleştirdiği akrobasi tanıtım uçuşlarıyla da havacılığa ilgi duyanları gökyüzüyle buluşturuyor. Eskişehir'in Sivrihisar ilçesindeki Sivrihisar Havacılık Merkezi Necati Artan Tesisleri'nin kurucularından Türkiye'nin ilk profesyonel akrobasi pilotu olan babası Ali İsmet Öztürk'ün izinden giden Şener, 12 yaşındayken babasıyla yaptığı akrobasi uçuşu ile havacılığa adım attı. İzleyici önündeki ilk uçuşunu 360 beygir gücündeki "Pitts S2-B" uçağıyla 19 Eylül 2015'te gerçekleştiren Şener, ilerleyen dönemde ise "Yeni Menekşe" isimli 400 beygir gücündeki "Acromach S2S Experimental" uçağıyla gösterilerini sürdürdü. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda gösteri gerçekleştiren Şener, 2018'de Romanya'da düzenlenen ve birçok ülkeden 35 akrobasi uçağının katıldığı Aeromania Havacılık Festivali'nde gökyüzünü renklendirdi. 2023 yılında ise Almanya'nın doğusunda yer alan Saksonya eyaletine bağlı Bautzen kentinde yapılan hava gösterisinde Türkiye'yi temsil eden ilk Türk pilot olan Şener'in bu 2 ülkede gerçekleştirdiği gösteriler için "Yeni Menekşe" uçağı sökülerek tırla yaklaşık 7 bin 500 kilometre taşındı. Gökyüzünde yaptığı gösterilerle 13 yıldır insanlara havacılığı sevdiren Şener, Sivrihisar Havacılık Merkezi Necati Artan Tesisleri'nde akrobasi tanıtım uçuşları yapıyor. Havacılık tutkusu olanları çift kanatlı, çift kişilik uçağıyla gökyüzüyle buluşturan Şener, akrobasiyle adrenalini yaşamak isteyenlere eşsiz bir deneyim yaşatıyor. "Hiçbir manevra gelişigüzel yapılmıyor" Semin Öztürk Şener, AA muhabirine, "ileri uçuş tekniği" olarak adlandırılan akrobasinin çok ciddi bir planlama, çalışma ve disiplin gerektirdiğini söyledi. Gösterilerde sergilediği her manevranın önceden hesaplandığını aktaran Şener, şöyle konuştu: "Ona göre planlanır. Hepsi matematiksel hesaplara dayanıyor. O günkü hava şartları, uçağın hızı, irtifası, rüzgar birçok kıstas var. Bu etkenlerin hepsi göz önünde bulundurularak bir uçuş programı ortaya çıkıyor. Bu uçuş programının dışına hiçbir şekilde çıkılmıyor. Programa sadık kalınıyor. Hiçbir manevra gelişigüzel yapılmıyor. Bütün risklerimiz de hesaplanmış riskler şeklinde oluyor." Şener, gösterilerde temel akrobasi manevralarının yanında babasının koçluğundan kendi ortaya çıkardığı manevraların yer aldığını bildirdi. Sivrihisar Havacılık Merkezi'nde yıl içerisinde düzenledikleri birçok etkinlikte "Yeni Menekşe" ile yer aldığını dile getiren Şener, "Yaklaşık 13 senedir bu programı uyguluyoruz. Muhtemelen gösteri uçuşlarım 150'ye yaklaşmıştır." ifadesini kullandı. İki çocuk annesi Şener, gösterilerinin ardından akrobasiye ilgi duyan birçok insan olduğunu belirterek, bu doğrultuda yaptıkları planlamayla akrobasi tanıtım uçuşlarını başlattıklarını kaydetti. Yaklaşık 10 yıldır akrobasiyi tanıtmak amaçlı uçuşlar düzenlediklerini anlatan Şener, şöyle devam etti: "Bu uçuşlar yaklaşık 15-20 dakika oluyor. Misafirimiz önde oturuyor. Ben arkada oturuyorum ve akrobasinin temel manevralarını gerçekleştiriyoruz. Amacımız tamamen keyif almak ve havacılığı sevdirmek. Adrenalini hissetmek ve akrobasi uçuşu ile beraber güzel bir gün geçirmek. Bu uçuşumuzu çift kanatlı, çift kişilik uçağımızla yapıyoruz." Şener, akrobasi uçuşlarında kadınların erkeklere göre fiziksel olarak daha avantajlı olduğuna dikkati çekti.
- Üniversiteliler oto eksperliğini teorik ve pratik eğitimle öğreniyor
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Otomotiv Teknolojisi Programı tarafından kurulan Oto Test ve Ekspertiz Merkezi'nde öğrenciler mesleğin inceliklerini teorik ve pratik eğitimle öğreniyor. Avşar Kampüsü içerisinde ocak ayında oluşturulan Oto Test ve Ekspertiz Merkezi, öğrencilere eğitim desteği sunmasının yanı sıra dışarıdan gelen vatandaşların araçlarına da hizmet veriyor. Burada öğrenciler, otomobillerin motorundan elektronik sistemlerine kadar pek çok parçada detaylı analiz yapma fırsatı buluyor. Üniversiteliler, akademisyenlerden eksperlik mesleğinin inceliklerini de öğreniyor. Merkezde ayrıca, şehit ve gazi yakınları ile devlet memurlarına tüm ekspertiz türlerinde yüzde 20 indirim sağlanıyor. "Türkiye'de ilk üniversite olduk" Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Celal Kurşun, AA muhabirine, Otomotiv Teknolojisi Programı bünyesinde kurulan Oto Test ve Ekspertiz Merkezi'nin Türkiye'de üniversite bünyesinde açılan ilk merkez olduğunu söyledi. Merkezin oto ekspertiz raporu verme dışında öğrencilere de eğitim sunduğuna dikkati çeken Kurşun, şöyle konuştu: "Üniversiteler ve kamu kurumları arasında ilk defa böyle çalışmanın olması bizim için iftihar vesilesi. Açtığımız Oto Ekspertiz Merkezi ile Türk Standartları Enstitüsünce verilen TSE 13805 Hizmet Yeterlilik Belgesi alma başarısını gösteren Türkiye'de ilk üniversite olduk. Burada öğrencilerimizi vatandaşla buluşturup ekspertiz raporu verebiliyor olmamız insanlara katkı sunuyor. Merkezimizde motor, mekanik, kaporta ve boya olmak üzere araçların 240 noktadan testini yapıyoruz. Öğrencilerimiz araçları hem yerinde görme fırsatı buluyor hem de öğreniyor." Kurşun, öğrencilerin diplomalarının yurt dışında da geçerli olduğunu ifade etti. Öğrenciler mesleki deneyim kazanıyor Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Motorlu Araçlar ve Ulaştırma Teknolojileri Bölümü Öğretim Görevlisi Mehmet Zencirkıran da Otomotiv Teknolojisi Programı'nda öğrencilere benzin ve dizel yakıt teknolojisine sahip araçlar konusunda eğitim verildiğini anlattı. Ekspertiz atölyesinde öğrencilerin farklı model ve marka araçların motor, mekanik, kaporta ve boya bölümlerini inceleyerek mesleki deneyim kazandığını ifade eden Zencirkıran, "Birinci amacımız eğitim. Öğrencilerimizin burada iyi bir şekilde eğitim almalarını sağlayarak mezun etmek istiyoruz. İkinci amacımız da vatandaşlarımıza tam donanımlı bir şekilde araç ekspertiz hizmeti sunmak." dedi. Satın almak istediği aracı üniversitenin Oto Test ve Ekspertiz Merkezi'ne getiren Mesut Mert de kurumsal bir merkez olduğu için burayı tercih ettiğini kaydetti.











