top of page

Boş arama ile 783 sonuç bulundu

  • Çanakkale’de Moda Hayalini Gerçeğe Dönüştüren Genç Kadın, İlçesinde Bölüm Açtırdı

    Çanakkale’nin Biga ilçesinde yaşayan genç bir kadın, moda tasarımı tutkusu uğruna başlattığı girişimle ilçe tarihine geçti. Talebi üzerine açılan bölümde tek başına eğitim gören öğrenci, bugün birçok kişiye eğitim vererek ilham kaynağı oluyor. Moda tasarımı hayaliyle yola çıkan genç kadın, liseyi bitirdikten sonra ilçesinde bu alanda bir bölüm olmadığını fark etti. Çanakkale Biga Mesleki Eğitim Merkezi’ne yaptığı başvuru sonrası, 2023 yılında Moda Tasarımı Bölümü açıldı. Bu bölümde tek başına öğrenim gören ilk ve tek öğrenci olarak eğitim hayatına başladı. Eğitim sürecinin ilk yılında kalfalık, ikinci yılında ustalık, üçüncü yılında ise usta öğreticilik belgesi alan öğrenci, böylece meslekteki tüm temel yeterlilikleri kazanarak uzmanlaştı. Hem eğitim aldı hem öğretti Aldığı belgelerle birlikte, çeşitli platformlarda online moda eğitimleri vermeye başlayan genç tasarımcı, aynı zamanda Halk Eğitim Merkezlerinde aktif olarak dersler veriyor. Drapaj teknikleri, silüet çizimi ve geleneksel dikiş yöntemleri gibi pek çok konuda eğitim içerikleri hazırlayan tasarımcı, bölgedeki kadınlara ve gençlere rehberlik ediyor. Tasarım sahnesinden koşu pistine Başarılı genç kadının ilgi alanı yalnızca modayla sınırlı değil. 2017 yılında Çanakkale’de düzenlenen atletizm koşu yarışmasında birincilik madalyası kazanan genç kadın, disiplinli çalışma tarzını spor alanında da kanıtladı. Çanakkale’nin geleneksel festivallerinde kendi tasarımlarını sergileyen tasarımcı, yöresel motifleri modern çizgilerle harmanlayarak dikkat çeken bir moda dili geliştirdi. "Hayalimdi, gerçekleştirdim" Hayalinin peşinden giderek ilçesinde bir bölüm açılmasına öncülük eden genç kadın, "Moda tasarımı okumak en büyük hayalimdi. Bu hayal uğruna çok mücadele ettim. Bugün geldiğim noktada yalnızca kendi yolumu çizmekle kalmadım, başkalarına da ışık oluyorum" sözleriyle süreci özetledi. "Bölümün kapanmaması için destek çağrısı" Tüm bu başarılara rağmen, Çanakkale Biga Mesleki Eğitim Merkezi'nde Moda Tasarımı Bölümü tek öğrenciyle eğitim verdiği için kapanma riskiyle karşı karşıya. Bölümün kapanması yalnızca bir hayalin yarım kalması anlamına gelmiyor; aynı zamanda ilçedeki pek çok genç için bir fırsat kapısının kapanması anlamına geliyor. Genç tasarımcı, “Bu bölüm açıldığında sadece kendim için değil, başka hayalleri olanlar için de açılmıştı. Kapanmaması için herkesin desteğini bekliyorum. Tercih döneminde bu alana ilgisi olan gençleri, bölümümüze başvurmaya davet ediyorum” diyerek çağrıda bulundu. İlçede yaratılan bu eğitim fırsatının sürmesi için hem yerel halktan hem de yetkililerden destek bekleniyor.

  • Atletizm tutkunu "67'lik delikanlı", 12 yılda 108 madalya kazandı

    Emekli olduktan sonra 12 yıl önce atletizme başlayan 67 yaşındaki Necati Kukul, katıldığı 110 yarışta 108 madalya elde etti. Gençliğinde bir süre futbol oynadıktan sonra spordan uzaklaşan 2 çocuk babası emekli Kukul, 2013'te eşiyle Trabzon'dan Mersin'e taşındı. Daha sonra atletizme başlayan Kukul, 12 yılda aralarında yarı maraton ve 10 kilometre koşusu olmak üzere 110 yarışa katılarak kendi yaş grubunda 8 birincilik elde etti. Edirne, İzmir, Trabzon, Gaziantep, Kayseri ve Konya'da düzenlenen maratonlara katılan Kukul, son olarak Niğde'de Şehit Ömer Halisdemir anısına düzenlenen 2. Geleneksel Doğuş Holding Niğde Yarı Maratonu'nda da ikinci oldu. Necati Kukul, 27 Nisan'da düzenlenecek Türkiye İş Bankası İstanbul Yarı Maratonu'nda 109'uncu madalya için ter dökecek. "10-12 senedir koşuyorum" Necati Kukul, 1978'de Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde spora başladığını ve orada 2 sene spor yaptığını söyledi. Askere gittikten sonra spora ara verdiğini anlatan Kukul, şöyle konuştu: "Askerlik, iş hayatı, evlilik derken sporu sonlandırdım, emekli olduktan sonra tekrar başladım. 10-12 senedir koşuyorum. Niğde'deki 110'uncu yarışımda 108. madalyam oldu. Türkiye birinciliklerim, ikinciliklerim ve üçüncülüklerim var. Masterler Balkan Pist Şampiyonası'nda dördüncü ve milli oldum. Çok şükür koşmayı seviyorum. Arkadaşlarıma, yaşıtlarıma her yaştan insana spor yapmalarını tavsiye ediyorum. Bir gün 24 saat. Spor yapmaya yarım saat, 1 saat zaman ayırsınlar. Koşma sayesinde hiçbir şikayetim, sağlık problemim yok." Niğde'de düzenlenen yarı maratonda da derece giren Kukul, "Madalyalarımızı ve kupamızı aldık. Mutlu, mesut, bahtiyar evimize döneceğiz. Ne mutlu bana ikinci oldum. Verdiğimiz emeğin karşılığını kürsülere çıkarak alabiliyoruz. Daha önce Edirne'ye, İzmir'e, Datça'ya gittim. 18 saat otobüsle yol gittim, yorgun argın yarışa katıldım." ifadelerini kullandı. "Arkadaşım bastonla yürüyormuş üzüldüm" Necati Kukul, atletizm sayesinde hem spor yaptığını hem de turistik geziler yaptığını söyledi. Bundan sonra gerçekleştirilecek maratonlara da katılacağını vurgulayan Kukul, şunları kaydetti: "Bir hafta sonra İstanbul'da maraton var ona katılacağım. Spor sayesinde ülkemizi tanımış oluyorum. Arkadaşlarım, dostlarım oluyor. Türkiye'de ve dünyada 5 bine yakın arkadaşım var, hepsi sporcu. Tayland'da koşucular yaptığı idmanı paylaşırlar onları beğenirim, ben yaptığım idmanı paylaşırım onlar beğenir. Spor sayesinde sosyalleşiyoruz. Geçen bir arkadaşım aradı ve 'Sen her gün koşuyorsun, ben hasta oldum' dedi. Bastonla yürüyormuş üzüldüm. Lisede yanımda oturan bir arkadaşım." Kukul, yaşıtlarının kendisini rol model olarak gördüğünü dile getirdi.

  • Tekirdağlı lise öğrencileri tasarladıkları robotla ABD'de Türkiye'yi temsil edecek

    İstanbul'da düzenlenen "VEX Robotics Türkiye Şampiyonası"nda tasarladıkları robotla turnuvanın en büyük ödülü olan mükemmellik ödülünü alan lise öğrencileri, dünya şampiyonasında dereceye girmek istiyor. Süleymanpaşa Ebru Nayim Fen Lisesi robotik takımı mart ayında İstanbul'da gerçekleştirilen şampiyonada elde ettikleri mükemmellik ödülüyle ABD'de 6-8 Mayıs'ta düzenlenecek Vex Robotics Dünya Şampiyonası'nda Türkiye'yi temsil etme hakkı kazandı. ABD'de 800 takımın yarışacağı şampiyonada ülkelerini en iyi şekilde temsil etmek isteyen öğrenciler, çalışmalarını okulun kodlama atölyesinde sürdürüyor. Bilgisayar öğretmeni Sedat Eren, gazetecilere, öğrencilerin yaptıkları robotla geçen yıl birçok ödül aldığını söyledi. Öğrencilerin en son İstanbul'daki şampiyonada ödül alarak ABD'ye gitmeye hak kazandığını ifade eden Eren, "Çocuklar katıldıkları şampiyonalarda hep dereceler kazanıyor. ABD'de önemli bir şampiyona onları bekliyor. Onlar için çok önemli tecrübe olacak. Güzel bir dereceyle dönmek istiyoruz." dedi. Öğrencilerden Eymen Irmak da dünya şampiyonasında 800 takım içerisinde Türkiye için başarı elde etmek istediklerini dile getirdi. Şampiyonada beklentilerinin büyük olduğunu ifade eden Irmak, şöyle konuştu: "Türkiye'deki yarışmalarda da güzel başarılar elde ettik. Çalışmalarımız da gayet iyi devam ediyor. Bu sene ümitliyiz açıkçası. Türkiye'deki yarışma ortamından orası çok daha farklı, çok daha ciddi oluyor, çok daha zorlayıcı oluyor. Bu yüzden orada aslında rekabet etme fırsatı bulduk ve dilimizi de geliştirdik." Ecrin Beyza Bağcı ise dünya şampiyonası için çok heyecanlı olduklarını dile getirerek, "Amerika'ya gideceğimiz ve ülkemizi temsil edeceğimiz için çok mutluyum. Ben daha önce gitmedim, yeni bir deneyim olduğu için açıkçası çok mutluyum." diye konuştu.

  • İzmir'in ilk kadın ilçe jandarma komutanı, Karşıyaka'nın huzur ve güvenliği için mesaide

    İzmir'in ilk kadın ilçe jandarma komutanı olarak Karşıyaka'da görev yapan 28 yaşındaki teğmen Büşra Koçak, ilçenin huzur ve güvenliği için mesai harcıyor. Mersin'in Tarsus ilçesinde doğan Koçak, 2019'da Çankırı Karatekin Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü'nden mezun olduktan sonra 2021'de girdiği Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Sınavı'nı kazandı. Buradaki eğitiminin ardından 2023'te İzmir İl Jandarma Komutanlığı Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Çocuk Şube Müdürlüğü'nde göreve başlayan Koçak, yaklaşık 9 ay önce Karşıyaka'ya kentin ilk kadın ilçe jandarma komutanı olarak atandı. Büşra Koçak, 41 jandarma personelinin görev yaptığı ilçede, erkek meslektaşlarıyla birlikte, suç ve suçlularla mücadele ediyor. Kısa sürede mahallelinin sevgisini kazanan Koçak, vatandaşlarla sık sık bir araya geliyor. Teğmen Büşra Koçak, AA muhabirine, asker olmaya lisedeyken karar verdiğini belirterek, "Okulum, Tarsus İlçe Jandarma Komutanlığı ile yan yanaydı. Her gün okula giderken ilçe jandarmanın önünden geçtim. 'Bu üniforma bana yakışır ve ben bu üniformayı en iyi şekilde temsil ederim' dedim. O zaman kesin net olarak kararımı verdim. Üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra 2 yıl subaylık sınavına hazırlandım ve kazandım." dedi. Sınavı kazanınca babası asker eğlencesi yapmış Bu süreçte en büyük destekçisinin ailesi olduğunu vurgulayan Koçak, "Babamın bir lafı vardı. 'Benim 3 tane pırlanta gibi kız çocuğum var. Bir gün olsun şikayet etmedim 'neden erkek evladım yok' diye. Hepinizle her zaman gurur duydum. Allah biliyor ya tek bir şey içimde ukde kaldı. O da bir asker uğurlaması yapmak'. Babam bu sözünü yerine getirdi. 2021 yılında eğitimi kazandığımda bizler büyük bir eğlence düzenledik, kına merasimi yaptık. Asker uğurlaması yaptık." diye konuştu. Teğmen Büşra Koçak, geçen yıl 15 Ağustos'ta görev sahası içindeki Yamanlar Dağı'nda çıkan orman yangınının ardından şüphelilerin yakalanması için ekip arkadaşlarıyla günlerce mesai yaptıklarını, çalışmalar sonucunda zanlıları yakalayıp adalete teslim ettiklerini söyledi. Kısa sürede ilçe halkıyla iyi bir bağ kurduklarını anlatan Koçak, şunları kaydetti: "İzmir'de ilk kadın ilçe jandarma komutanı benim. Bir kadın komutan görmek vatandaşları mutlu ediyor. Vatandaş gördüğü zaman yanıma geliyor, gözleri ışıl ışıl bakıyor. Kız çocukları görünce 'Ben de sizin gibi olmak istiyorum, nasıl olacağım' diye soruyorlar. Bunlar bizi mutlu eden şeyler. Vatandaşlarla sık sık bir araya geliyorum. Onlar bize burada aile, sıcak bir yuva oluyorlar. Biz de onlar için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Onlara sarılınca bir aile sıcaklığı hissediyorum. Anneme sarılmış gibi hissediyorum. Sevgi ve şefkatle kucaklıyorlar." Vatandaşlar memnun Yamanlar Mahallesi Muhtarı Ferhat Serçekuş ise ilçe jandarma komutanlığı görevine ilk kez bir kadın subay atandığı için mutlu olduğunu belirtti. Koçak'ın sürekli kendilerini ziyarete geldiğini dile getiren Serçekuş, "Ramazan Bayramı'nda da geldi. Biz ondan memnunuz. Kızlarımızı böyle görevlerde görmek istiyoruz. İnsanlarımıza canıgönülden davranıyor. Burada herkes memnun." ifadesini kullandı. Semiha Yaşar ise "Koçak'ı çok seviyorum. Onu kızım gibi seviyorum. Kızımın yaşında zaten. Çok candan, onunla gurur duyuyoruz. Kız çocuklarımıza da örnek oluyor." sözlerini sarf etti.

  • Ayakkabı üretiminde yarım asrı deviren kardeşler, mesleği yaşatmaya çalışıyor

    Ankara'da 50 yıldan fazladır ayakkabı ustası olan Adem Cihangör ve Davud Cihangör kardeşler, el işçiliği ayakkabıcılık mesleğinin devam etmesi için mücadele veriyor. 67 yaşındaki Adem Cihangör, ilkokulu bitirdikten sonra 1970 yılında dayısının yanında çıraklık yaparak ayakkabıcılık mesleğine adım attı. Henüz 12 yaşında el işçiliğiyle ayakkabı üretimine başlayan Cihangör'ü iki yıl sonra kardeşi Davud Cihangör de izledi. Yıllarca çıraklık, işçilik ve kalfalık yaparak ayakkabı üretiminin inceliklerini öğrenen ve ardından usta olan iki kardeş, 1985'te kendi atölyelerini kurdu. Yanlarında çalıştırdıkları 30'u aşkın işçi ile ayakkabı üretimi yapan Cihangör kardeşler, 2001'de yaşanan ekonomik kriz sonrası küçülmeye gitmek zorunda kaldı. "El işçiliği bitmek üzere" 50 yıldan fazladır tüm zorluklara rağmen dükkanlarında ayakkabı üretimine devam eden kardeşler, el işçiliği mesleklerinin yaşaması için verdikleri mücadeleyi AA muhabirine anlattı. Teknolojinin gelişmesiyle mesleki açıdan zorluk yaşamaya başladıklarını ifade eden Adem Cihangör, tüm sıkıntılarına rağmen dünyaya bir daha gelse aynı mesleği yapmak isteyeceğini söyledi.Bu zamana çok sayıda çırak yetiştirdiğini ancak şu an en büyük sıkıntılarının sektörde çalışan işçi bulamamak olduğunu aktaran Cihangör, sözlerini şöyle sürdürdü: "El işçiliğine eskiden rağbet vardı ama şu anda fabrika çıktıktan sonra biraz daha düşmeye başladı. El işçiliği bitmek üzere. Fabrikalar daha basit, pratik, daha seri. El işçiliği zor. Sanata giren kalmadı, yetişen de yok. Çocuk yaşta bu sanata başlanması lazım ki bu sanat öğrenilebilsin. Yoksa 20 yaşından sonra sanat öğrenmesi çok zor, öğrenemez. Mesleğimi çok severek yapıyorum, el emeği bitmesin istiyorum. Her meslek için aynı durum söz konusu. Mesela terzinin mesleği bitti. Konfeksiyonlar başladı, terzi bitti. Bir pantolon, paça yaptıracaksın yaptıramıyorsun. El emeğinin bitmemesi için mücadele etmek gerekiyor." "40 senedir kravat takarım" Mesleğine duyduğu saygıdan dolayı yıllardır takım elbiseyle çalıştığını anlatan Adem Cihangör, "En az 40 senedir aynı düzenle devam ediyorum. 40 senedir kravat takarım. Pazar günü dahi olsa yine takarım. Hayretle karşılayanlar çok. 'Bu sanatı yapıp da kravat takılır mı' diyen insanlar var. Benim kendi alışkanlığım. Bir kere insan önce kendine saygı duyacak, müşteriye saygı gösterecek. Ben kendime saygı duyduğum için müşterime de saygı gösteririm." diye konuştu. "Tezgahın her köşesinde bir eleman yetişirdi, şimdi bir tane bile bulamıyoruz" 65 yaşındaki Davud Cihangör de ayakkabı üretim mesleğinin sanat olduğunun altını çizerek, "Bir ayakkabı ilk önce kesim üzerine yapılır, ondan sonra sayacımız var, dikilir. Dikildikten sonra bize gelir biz de altını yaparız. Bizden sonra dikişimiz var. Fora dikişi var, freze var. Onlar da ayrı bir şey. Tek kişiyle yapılmaz, en az dört beş tane, sayacı, kesimci, kalfa, foracı, frezeci, bunlar ayrı ayrı bir meslek grubu ayakkabı üzerinde. Bir usta bunların hiçbirini yapamaz, hepsine ayrı ayrı usta lazım." dedi. Meslekte yarım asrı devirdiğini dile getiren Cihangör, sektörün dünü ve bugününe ilişkin, "Bizim tezgahımızda dört tane köşe var, dört tane çocuk vardı. Her köşede bir eleman öyle yetişiyordu. Şimdi bir tane bile bulamıyoruz. Çok sıkıntıda. Herkes okuyor, alıyor diplomayı, boş geziyor. Gelip de bir sanat öğrenmiyor. Bir bizim sanat değil. Araba tamircisi olsun, başka meslek olsun onlar da sıkıntı çekiyor. İnşallah devlet büyüklerimiz bunlara bir el atar da bunlar düzelir." ifadelerini kullandı. "Artık bir devrin sonuna geldik" Davud Cihangör, el işçiliğinin bitmek üzere olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Biz sanata başladığımızda teknoloji çok sıkıntılıydı. Şimdi teknoloji çok ileri ama eleman yok. Ayakkabıyı yapacak bütün makineler var. Her şey var, usta yok. Usta olmayınca istediğin kadar makine olsun, olmuyor. Ankara'da da bu meslek bitmek üzere mi, bitti mi diyelim, ne diyelim bilmiyorum. Artık ben 65 yaşındayım. En fazla olsa 5 sene daha yapabilirim ondan sonra yapamam. Artık bir devrin sonuna geldik yani." "Mesleğin en genci benim" Mesleğin devam etmemesinin temel nedeninin, yeni eleman yetişmemesi olduğunu anlatan Cihangör, "Şu an meslek artık bitmek üzere. En son eleman biziz, biz de 65 yaşındayız. Yetişen bir eleman yok. Herkes okuyor, herkes okuduğu için hiç mesleğe giren yok. Sıkıntılı bir durumdayız. Mesleğin en genci benim." şeklinde konuştu. "65 yaşındayım, 25 yaşında nasıl çalıştıysam yine severek yapıyorum işimi ve bitmesin istiyorum. Biz bunun mücadelesini veriyoruz." diyen Cihangör, meslek liselerinde ayakkabı üretimiyle ilgili alanlara ağırlık verilmesi talebinde bulundu.

  • Erzincanlı anne ile kızı devlet desteğiyle koyun sayılarını 100'den 900'e çıkarttı

    Erzincan'da küçükbaş hayvancılık yapan Hilal Kalkan ve üniversite mezunu kızı Hüsna Hatice, devlet desteğiyle küçükbaş hayvan sayılarını 100'den 900'e çıkarttı. Kentte hayvan sayısının artırılması için Valilik, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ve Ziraat Bankası işbirliğiyle 2020 yılında hayata geçirilen "Köyümde Yaşamak İçin Bir Sürü Nedenim Var Projesi" çerçevesinde başvurular ve destekler sürüyor. İl ve ilçedeki Tarım ve Orman müdürlüklerine müracaat ederek destekten yararlananlar, kentin hayvan ve süt ürünleri üretimine katkı sağlıyor. Merkeze bağlı Dereyurt köyünde yaşayan 44 yaşındaki 4 çocuk annesi Hilal Kalkan, 2021'de, kızı Hüsna Hatice Kalkan (22) da Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü'nden 2022'deki mezuniyetinin ardından projeden faydalanarak 100'er koyun aldı.Mevcuttaki 100 koyunlarına 200 küçükbaş daha ekleyen ailenin koyun sayısı zamanla 900'e çıktı. Kalkan ailesi, yılda 6 ton tulum peyniri, 500 kilogram tereyağı ve 3 ton et üretimi gerçekleştiriyor. "Allah devletimizden razı olsun" Anne Hilal Kalkan, 2021'de 100 koyun alarak eşi ve çocuklarıyla besiciliğe başladıklarını söyledi. Tarım ve Orman Bakanlığının destekleriyle devam ettirdikleri işten memnun olduklarını dile getiren Kalkan, "Allah devletimizden razı olsun, bize desteklerini esirgemiyor. Projeden yararlandık. Bu işin de zorluklarına alıştık. Yaylada birinci önceliğimiz tulum peyniri, tereyağı, süt. Bu işi seviyoruz, devam ettirmek istiyoruz." diye konuştu. Hüsna Hatice Kalkan da mezun olduktan sonra küçükbaş hayvan sayılarını artırdıklarını söyledi. Kalkan, "Bu şekilde aile ekonomisine katkıda bulunuyoruz. Babam, annem, kardeşlerim hep birlikte bu işi sürdürmeye çalışıyoruz. Bu mesleği sürdürmeyi düşünüyorum. Her işin olduğu gibi bu işin de zorlukları var ama biz bu işi severek yapıyoruz." dedi. Baba Yakup Kalkan ise mevcutta kendilerinin 100 küçükbaşının bulunduğunu, desteklerle hayvan varlıklarını artırdıklarını, üretmeye ve çalışmaya devam edeceklerini belirtti. Projeden 185 yetiştirici faydalandı İl Tarım ve Orman Müdürü Alper Koçaker ise kentte yılda 4 bin ton üretilen coğrafi işaretli Erzincan tulum peynirinin en önemli girdisinin koyun sütü olduğunu, bu açıdan şehirdeki küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin önemli olduğunu söyledi. "Köyümde Yaşamak İçin Bir Sürü Nedenim Var Projesi" kapsamında verilen desteklerle 2 kadın çiftçinin üretimlerini 3 katına kadar artırdıklarını ifade eden Koçaker, şunları kaydetti: "Bugüne kadar Erzincan'da bu projeden 185 yetiştiricimiz faydalandı. Proje kapsamında 18 bin hayvanı temin ederek yetiştiricilerimize teslim ettik. Erzincan’da 2025 yılı itibarıyla 650 bin küçükbaş hayvanımız bulunmaktadır. Erzincan'da küçükbaş hayvan varlığımızı 1 milyona kadar çıkarmayı hedefliyoruz."

  • Edirne'de lise öğrencileri ağrı hissi yoksunluğu hastalarına akıllı eldiven tasarladı

    Edirne'de lise öğrencileri, ağrı, acı ve sıcaklık yoksunluğu hastalarına (CIPA) yönelik hissetmeyi sağlayan yapay zeka destekli "Akıllı Eldiven" geliştirdi. İlhami Ertem Anadolu Lisesi öğrencilerinin oluşturduğu İstikbal Teknoloji Takımı, proje öğretmenleri Doğu Karani'nin danışmanlığında "Hissetmeyi Mümkün Kılan Akıllı Eldiven: CIPA Hastaları İçin Yenilikçi Güvenlik Çözümü" projesini hayata geçirdi. Ağrı veya sıcaklık hissini engelleyen sinir sistemi hastalığı bulunan kişilerin günlük yaşamlarını kolaylaştırmak amacıyla çalışma başlatan öğrenciler yaklaşık 3 aylık sürede sensörlerle donattıkları eldiveni tasarladı. Yapay zeka destekli yazılımla hazırlanan akıllı eldiven, aşırı basınç ve sıcaklık hissedildiğinde kullanıcısına uyarı verip yaralanmaların önüne geçiyor. Tasarladıkları eldivenle, TÜBİTAK 2204-A Lise Öğrencileri Araştırma Projeleri Yarışması İstanbul Avrupa Bölge Finali'nde Teknoloji Tasarım alanında birincilik elde eden öğrenciler, çalışmalarını sürdürüp eldivenin daha kullanışlı bir modelini geliştirmeyi hedefliyor. 3 ayda tasarlandı Takımın danışman öğretmeni Doğu Karani, AA muhabirine, öğrencilerin CIPA hastaları için yapay zeka eğitimli eldiven tasarladığını söyledi. CIPA hastalığının nadir görülen bir rahatsızlık olduğunu belirten Karani, "Sensörlerle donattığımız bu eldiven sayesinde hastaların dezavantajlı durumlarını azaltmayı hedefliyoruz. Bu hastalıkta dokunma duyuları az olduğu için sensörler yardımıyla hastaların yaşamlarının kolaylaştırılması hedeflendi." dedi. Karani, çalışmanın fikir aşamasından hazırlık sürecine kadar yaklaşık 3 ay sürdüğünü ifade etti. Öğrencilerin pek çok deneme yaptığını anlatan Karani, şunları kaydetti: "Yapım süresince pek çok prototip hazırlandı. Birçok hata yapıp çok sayıda sensör yakıldı. Ama sonuç olarak hedefe ulaşıldı. Önümüzdeki süreçte patent süreci olacak. Eldiveni daha kullanılabilir ve giyilebilir hale getirmek istiyoruz. İkinci versiyonunu üretmeyi planlıyoruz. Daha esnek katlar ve akıllı kumaş teknolojileriyle ulaşılabilir hale getireceğiz." Akıllı eldiven hissetmeyi mümkün kılıyor Takım üyesi Mehmet Melih Kurt, eldivendeki sıcaklık ve basınç sensörleri aracılığıyla hissetmeyi mümkün kıldıklarını söyledi. Eldivenin yapısı hakkında bilgi veren Kurt, "Eldivende iki sıcaklık ve bir basınç sensörü bulunuyor. Sensörlerden gelen veriler bir yazılımda değerlendiriliyor. Veriler uyarı ekranına yazılıyor. Eğer normalin dışında bir durum varsa hem sesli hem de görüntülü olarak kullanıcı bilgilendiriliyor." ifadelerini kullandı. Ceren Demir ise CIPA hastalarının ağrı ve sıcaklık hissedemedikleri için kendilerine zarar verebildiklerini dile getirdi. Hastalığın dünya genelinde milyonda 1-2 kişide görülebildiğini belirten Demir, "Bu hastalık nadir hastalıklar arasında yer alıyor. CIPA hastalığının bir tedavisi yok. O yüzden böyle bir eldiven geliştirdik. Bu hastalar sürekli tıbbi kontrollerden geçmek zorunda kalıyor. Bu eldiven sayesinde hastalar sıcak bir yere temas ettiğinde ısıyı hissedecek ve yanma tehlikesini atlatmış olacak." dedi. Efe Doğru da CIPA hastalarının günlük hayatta pek çok riskle karşılaştıklarına dikkati çekerek, "Bu riskleri en aza indirmek için akıllı eldiven geliştirdik. Eldivenin üzerinde bulunan sensörler sayesinde veriler değerlendiriliyor ve kullanıcının yaralanmasının önüne geçiliyor." diye konuştu.

  • Emekli olduktan sonra kazandığı üniversiteyi bitirip kaptan olmak istiyor

    İstanbul'da emekli olduktan sonra gençliğinde yarım kalan hayalini gerçekleştirerek üniversite kazanan 56 yaşındaki Arzu Koyun, denizcilik eğitimini tamamlayıp hayatını kaptan olarak sürdürmek istiyor. Dijital baskı makineleri satan firmada 38 yıl çalışan bir çocuk annesi Koyun, çok istediği halde hayat şartları nedeniyle eğitim hayatını sürdüremedi. Okuma isteğinden hiçbir zaman vazgeçmeyen Koyun, geçen yıl emekli olduktan sonra girdiği üniversite sınavında ilk tercihi olan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Deniz Ulaştırma ve İşletme Programını kazandı. Azmi ve çalışkanlığıyla sınıf arkadaşlarına da örnek olan Koyun, mezun olup denizlere açılacağı günleri sabırsızlıkla bekliyor. "Üniversite eğitimi içimde ukde kalmıştı" Koyun, üniversite eğitiminin içinde ukde kaldığını söyledi. Emekli olduktan sonra hayalini gerçekleştirmek istediğini belirten Koyun, geçen yıl girdiği üniversite sınavında ilk tercihi olan SUBÜ Deniz Ulaştırma ve İşletme Programını kazandığını kaydetti. Koyun, hem kendisine bir şeyler katmak hem de örnek olmak istediğini dile getirerek, "Sıra arkadaşlarım çocuğum yaşında, hepsini çok seviyorum. Derslerime çalışıyorum, sınavlarıma giriyorum. İyi notlar aldığımda arkadaşlar bana şaşırıyor. Belki de onlara rol model oluyorum, seviniyorum. Onlara tecrübelerimden, eğitimin öneminden bahsediyorum. Bundan faydalandıklarını düşünüyorum. Bu da benim için yeterli." diye konuştu. Okulun deneyimli akademik kadroya ve iyi teknik imkanlara sahip olduğunu belirten Koyun, "Bundan sonraki ilk hedefim diplomamı almak. O güzel okyanuslara açılabilmeyi, kaptanlık yapabilmeyi çok istiyorum. Denize açılmayı hayallerime benzetiyorum. Deniz bir sonsuzluk, benim hayallerim de sonsuzluk." ifadelerini kullandı. Eğitimin önemine işaret eden Koyun, "Hayatımızda, evliliğimizde, çocuk yetiştirmemizde, arkadaş ortamında her şeyde eğitim çok önemli. Herkesin, bütün gençlerin okumasını istiyorum." dedi. "YÖK'ün 35 yaş ve üstü kadınlara ayrılan ek kontenjan uygulaması çok değerli" SUBÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Sarıbıyık da eğitimin hayat boyu devam etmesi gerektiğini, bu anlamda Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) üniversite hayalini gerçekleştirmek isteyen "35 yaş ve üstü kadınlar"a ayrılan ek kontenjan uygulamasını değerli bulduğunu söyledi. Sarıbıyık, farklı bölümlerde çok sayıda 35 yaş üstü kadın öğrencilerinin olduğunu aktararak, "Onların gençlerle eğitim almasını da çok kıymetli buluyoruz. 35 yaş üstü eğitime başlayan kadınlarda kararlı duruş görüyoruz. Sorumluluklarının daha bilincinde, isteyerek eğitim aldıklarına şahitlik ediyoruz. Bu da diğer öğrenciler açısından motivasyon kaynağı oluyor. Biz de bu öğrencilerimizin üniversiteye adaptasyonlarını kolaylaştırmak için gerek rehberlik hizmetleri gerekse seminerlerle desteklerimizi sürdürüyoruz. Sektörle buluşmalarını da bir şekilde gerçekleştiriyoruz ki gelecekte daha kolay iş bulabilsinler ve hayallerini daha kolay gerçekleştirsinler." şeklinde konuştu. SUBÜ Denizcilik Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Nuri Akkaş ise Arzu Koyun'un diğer öğrencilere örnek olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Denizciliğin önemli bir sektör olduğunu ve nitelikli personele ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Akkaş, donanımlı ve deneyimli akademik kadroya sahip olduklarını kaydetti. SUBÜ Deniz Ulaştırma İşletme Bölümü öğrencisi 18 yaşındaki Neriman Baş ise eğitimin yaşı olmadığını belirterek, Arzu Koyun'u azmi ve başarısı dolayısıyla tebrik etti.

  • Tekstil atıkları Bursalı kadınların elinde yeni ürüne dönüşüyor

    Bursa'nın Yıldırım ilçesinde kooperatif kuran kadınlar, tekstil fabrikalarından aldıkları atık kumaşlarla ev aksesuarları başta olmak üzere birçok ürün elde ediyor. Yıldırım Belediyesinin desteğiyle bir araya gelen 7 kadın, 2021'de Karapınar Kadın Kooperatifini kurdu. Zaman içinde 10 ortağa ulaşan kooperatif bünyesindeki 100'den fazla kadın, el emeklerini gelire dönüştürüyor. Kadınlar, kentteki tekstil fabrikalarından aldıkları atık kumaşları atölyelerinde ve evlerinde yaptıkları çalışmalarla, paspas, çanta, yastık, banyo sepeti, süs çiçeği, anahtarlık, bebek puseti, kedi yatağı ve oyuncak gibi çeşitli ürünler haline getiriyor. Kendi markalarıyla ürettikleri eşyaları sosyal medya ve çevrim içi satış platformlarından satışa sunan kadınlar, aynı zamanda başka markalar için de fason üretim gerçekleştiriyor. Karapınar Kadın Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı, iki çocuk annesi Emine Enginçayır Kök, Yıldırım Belediyesinin desteğiyle bu işe başladıklarını anlattı. Kök, 4-5 yıl önce temellerini attıkları işten para kazanmanın mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, "Birçok arkadaşımız için kazanç kapısı oldu. Sadece Bursa değil, Adapazarı'na, İzmit'e kadar birçok bölgeye, birçok kadınımıza ulaştık." dedi. Kumaşların kenarlarından çıkan tekstil atığı parçalarını ham madde olarak kullandıklarını dile getiren Kök, "O parçalar önce sarılıyor, sonra inceliğine kalınlığına göre ayırt ediliyor. İncelik ve kalınlıklarına göre o iplerle paspas, kedi yatağı, hayvan dostlarımıza yataklar, evlerde kullanacağımız sepetlerimiz, çiçeklerimiz, aklınıza gelen her şeyi yapıyoruz." diye konuştu. "Biz burada güçlü kadınlarız" Kök, kooperatif olarak 8 Mart 2023'te aldıkları ilk fason siparişlerinde 4 bin telefon çantası üretip teslim ettiklerini belirterek, ayrıca bir tekstil firması ve bir sivil toplum kuruluşunun iş birliğiyle marka oluşturduklarını söyledi. Kadınların bir araya gelip üretim yaparak para kazanmalarından mutluluk duyduklarını anlatan Kök, şunları kaydetti: "Biz burada güçlü kadınlarız. Buradaki arkadaşlarım ve arkamızdaki göremediğiniz birçok arkadaşımız, hepimiz birer Nene Hatun'uz, Halime Ana'yız, Sabiha Gökçen'iz. Burada onlara bunu aşılayabilmeye çalışıyoruz. Özgüven, insanın inanarak ve güvenerek yapabildiği en güzel şeydir. İnandığın yoldan vazgeçmediğin sürece hedefine ulaşacaksın. Önemli olan hedefe ulaşabilmek. Biz ulaştığımıza inanıyoruz ve daha büyük kitlelere de ulaşacağımıza inanıyoruz." Kooperatif üyesi Ayşe Zıvalı da depremzedelere yollamak üzere dikiş yapılırken yardım etmeye geldiğini, böylelikle kooperatife adım attığını söyledi. Daha sonra kooperatifte çalışmalara devam etme kararı verdiğini belirten Zıvalı, "Kendi bütçeme katkı sağlamak için buradayım. İki kızım var onları okutuyorum. Eşim yok. Bu şekilde hem iki kızımı okutuyorum, hem de bütçeme ve aileme destek oluyorum." ifadesini kullandı. Zıvalı, burada stresini attığını, çevresinden çok güzel geri dönüşler aldığını ve özgüveninin yükseldiğini dile getirdi.

  • Siirtli esnaf yarım asırlık "antika kilim" işiyle 11 çocuk büyüttü

    Siirt'te 75 yaşındaki Mehmet Kireç, yarım asırdır uğraştığı "antika kilim" ticareti sayesinde 11 çocuk büyüttü. Siirt'te yaşayan Kireç, halı ticareti yapan babasıyla birçok ili gezdikten sonra 25 yaşından sonra kilim işiyle uğraşmaya başladı. Kentte tarihi Helvacılar Çarşısı'ndaki iş yerinde 50 yıldır Türkiye ve dünyanın farklı yerlerinden topladığı "antika kilimler"in satışını yapan Kireç, bu sayede 11 çocuk büyüttü. Tarihi çarşıda yıllara meydan okuyan iş yerinde 50 ila 170 yıllık geçmişe sahip kilimleri sergileyen Kireç, severek yaptığı mesleğine devam ediyor. "Bende kilimlere karşı farklı bir sevgi var" Mehmet Kireç, yaşının ilerlemesine rağmen çok sevdiği mesleğinden kopamadığını ve günün erken saatlerinden itibaren soluğu kilimlerin arasında aldığını söyledi. Babasından öğrendiği mesleği daha da geliştirdiğini ve antika kilimlerle ilgilenen birçok kişiyle tanıştığını kaydeden Kireç, 50 yıldır sürdürdüğü mesleği sayesinde birçok ülke ve ili gezdiğini belirtti. Farklı desenlere sahip her bir kilimin zamanın izini taşıdığını ifade eden Kireç, "Bende kilimlere karşı farklı bir sevgi var. Uzun yıllar Marmaris, Fethiye, Bodrum, Kuşadası, Kapadokya gibi turistik yerlere de mal dağıttım." dedi. Bu meslekle geçimini sağladığını ve 11 çocuk büyüttüğünü dile getiren Kireç, bundan dolayı mesleğin kendisi için ayrı öneme sahip olduğunu anlattı. Türkiye'nin birçok şehrine gittiğini belirten Kireç, şöyle konuştu: "Mesleği öğrendikçe herkesin eski kilimleri istediğini gördüm. Artık ben de bunun için Irak, Suriye, Rusya, Sibirya, Özbekistan, Kazakistan, Afganistan'a kadar gittim. Karabağ ve Avrupa'nın bir kısmında da bulundum. Kilim peşinde Sibirya'ya kadar uzanan bir yolculuğum oldu. Orada 3 gün kaldım. İş yerimde 170 yıllık Karabağ kiliminden 12 metrekarelik İran kilimlerine kadar farklı kültürleri yansıtan yüzlerce kilim var." Kilimlerin değişik fiyatlara alıcı bulduğunu ifade eden Kireç, bazılarının 100 bin lira değerine ulaştığını söyledi. Ömrünün sonuna kadar bu mesleği icra etmeye devam edeceğini anlatan Kireç, şunları kaydetti: "İş yerime gelen eski kilimleri alıyorum artık internet üzerinden talep edenlere gönderiyorum. Bu işle uğraşanların çoğu bu mesleği bıraktı ama ben 50 yıldır sürdürüyorum çünkü ekmeğimi bundan kazanıyorum. Mesleğimi iki kardeşime de aktardım fakat çocuklarım başka mesleklerle uğraşıyor. Gittiğim her yerde farklı anılar biriktirdim. İş yerimdeki ürünlere bakınca huzur buluyorum. Bu antika kilimler artık yerleri değil duvarları süslüyor."

  • Serebral palsili avukat azmiyle örnek oluyor

    Eskişehir'de yaşayan doğuştan serebral palsili (beyin felci) 28 yaşındaki Alperen Selvi, hastalığının neden olduğu dezavantajlara rağmen eğitim hayatında gösterdiği üstün başarının ardından başladığı avukatlık kariyerinde çalışma azmiyle örnek oluyor. Selvi, anne karnında boynuna kordon dolanması nedeniyle beynine belli bir süre oksijen gitmediği için bazı vücut fonksiyonlarının zarar görmesi nedeniyle serebral palsi hastası olarak doğdu. Bir yaşından itibaren fizik tedavi görerek ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelen Selvi, anne ve babasının ilgi ve desteğiyle kendisini geliştirdi. Ailesinin tek çocuğu olan ve yüzde 71 engeli bulunan Selvi, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Üniversite eğitimini 2019 yılında tamamlayıp diplomasını alan Selvi, Eskişehir Adliyesi'nde 5 yıl memur unvanıyla görev yaptı. Kurum avukatlığının kendisine daha uygun olduğunu düşünerek engelli bireyler için düzenlenen EKPSS sınavına giren Selvi, kamuda avukatlık kadrosuna geçme imkanı buldu.Selvi yaklaşık bir yıldır Kültür ve Turizm Bakanlığının Eskişehir'deki dosyaları üzerinde çalışıyor. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünde görev yapan Selvi, sesli klavye kullanarak alanındaki dosyaları hazırlıyor. Kurumu adına duruşmalara katılan Selvi, görevini layıkıyla yapmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyor. Alperen Selvi, küçük yaşlarda anne ve babasının sabrı ve gayretiyle engelleri aştığını vurguladı. Eğitim hayatının başarılı geçtiğini anlatan Selvi, şöyle konuştu: "Eğitimim sırasında başarılı olunca toplumdaki algıyı kırmış oldum. İnsanlar bana hayranlıkla ve hayretle bakmaya başladı. Hayatımız boyunca bu şekilde gitti. İş hayatımda da aynı şekilde. İş hayatımda ilk başta genel olarak 'zorlamayalım, rahatlatmak için nasıl davranalım?' diye bana karşı pozitif yaklaşımlar oluyordu. Ben bunu yine iş hayatımda da boşa çıkarmadım. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığım için iş hayatında da engellileri aştık." "Yaptığım işten memnunum" Selvi, eğitim hayatı sırasında hakim veya savcılığı çok istediğini ancak yıllar geçtikçe değişen sağlık durumuna adapte olmak için avukatlığa yöneldiğini bildirdi. Kurum avukatlığının mesleğini sürdürmek açısından uygun olacağını belirlediğini ifade eden Selvi, şunları kaydetti: "Yaptığım işten memnunum. Kendi adıma devletime katkı sunduğumu düşünüyorum. Kurum avukatlığının bence en güzel yanlarından birisi o. Hukuki olarak devlete katkı sunmuş oluyorsunuz. Bu da gerçekten güzel bir his. Bana bu imkanı sunan devletimize, bakanlığımıza, valiliğimize, müdürlüğümüzdeki yöneticilerimize ve Eskişehir Barosu'na teşekkür ediyorum." Alperen Selvi, engellilere yönelik toplumsal algıların moral bozucu olabildiğinin altını çizerek, "Onlara karşı da sabır ve sebat göstererek yine işimizi layıkıyla yapmaya çalışarak devam ediyoruz. Hem kendime hem milletime katkı sağlayacak işler yaptığım için mutluyum." diye konuştu.

  • Resim tutkunu otizmli Ege, duygularını tuvale aktarıyor

    Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsünde ​​​​​​​eğitim alan 11 yaşındaki otizmli Ege Bolat, duygularını çizdiği resimlerle anlatıyor. Ankara'da Yasemin ve Tolga Bolat çiftinin ilk ve tek çocukları olarak 2014'te dünyaya gelen Ege Bolat'a 3 yaşındayken otizm tanısı konuldu. Bunun üzerine ailesi, oğullarının eğitimini Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsünde alması için 2017 yılında Eskişehir'e taşındı. Burada hareket, spor ve yüzme gibi dersler alan Ege, enstitüde öğretmenlerinin desteğiyle resimle tanıştı. Başlangıçta el ve göz koordinasyonunu geliştirmek amacıyla başladığı resim çalışmalarını zamanla tutkuya dönüştüren Ege, kendini ifade etmekte zorlandığı dönemlerde, enstitüde görevli sanat eğitmeni Sevdiye Cerrahoğlu'nun desteğini aldı. Cerrahoğlu'nun yönlendirmesiyle kendi portrelerinin yanı sıra arkadaşlarının, öğretmenlerinin ve aile bireylerinin portrelerini çizen Ege, Ocak 2025'teki ilk kişisel sergisini açtı. Daha sonra Ege Bolat, 8 Nisan'da okulunun desteğiyle Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Yerleşkesi'ndeki Öğrenci Merkezi'nde açtığı sergide eserlerini ikinci kez beğeniye sundu. Anne 51 yaşındaki Yasemin Bolat, AA muhabirine, enstitüdeki eğitimin oğlunun gelişimine olumlu etkisi olduğunu söyledi. Eğitimlere başlamadan önce Ege'nin konuşamadığını ifade eden Bolat, "Önceden elleriyle işaret ederek iletişim kuruyordu. Enstitüdeki bireysel eğitimlerle önce iletişim becerisi gelişti sonra da resim yaparak duygularını ifade etmeye başladı. Evde bile çok mutlu ya da öfkeli olduğu zaman çizim yapıyor. Resim, onun için bir terapi yöntemi haline geldi." dedi. Bolat, başlangıçta Ege'yi kalem tutmayı öğrenmesi için resme yönlendirdiklerini dile getirdi. "Resim çizmek onun için bir nevi terapi oldu" Oğlunun bu konuda yetenekli olduğunun anlaşılması üzerine eğitimlerin artırıldığını anlatan Bolat, Ege'nin genellikle öfkelendiği zamanlarda çizim yaptığını belirtti. Böylece oğlunun duygu durumunu tuvaline yansıttığına değinen Bolat, "Resim çizmek onun için bir nevi terapi oldu, rahatlamasını sağlıyor. Eğitimden önce Ege'nin bu kadar iyi noktalara geleceğini hiç düşünmemiştim. Yavaş ilerledik fakat sonradan inanılmaz beceriler kazandı. Bu, bizim için bir hayaldi. İyi ki buradaki hocalarımızla yollarımız kesişti." değerlendirmesinde bulundu. Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Erkan Kurnaz ise enstitü olarak özel gereksinimli bireyler için eğitim programları geliştirdiklerine, bu kapsamda çeşitli araştırmalar yürüttüklerine dikkati çekti. Otizm ve diğer gelişim bozuklukları bulunan bireylerin eğitimleri konusunda modeller oluşturduklarını kaydeden Kurnaz, "Toplumsal tanınırlıklarını artırmak, öz güvenlerini desteklemek ve kendilerini ifade etmelerini sağlamak amacıyla çeşitli faaliyetler yürütüyoruz. Ege gibi birçok öğrencimize bu imkanı sunuyoruz." ifadelerini kullandı. Özel gereksinimlilerin eksikliklerinin değil güçlü yönlerinin ortaya çıkarılmasının önemine işaret eden Kurnaz, bu konuda çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi. Sanat eğitmeni Sevdiye Cerrahoğlu da Ege'nin öfkesini resimle dindirdiğini belirterek, özellikle Van Gogh ve Pablo Picasso'ya ilgi duyduğunu dile getirdi.

Arama Yap

bottom of page