top of page

Boş arama ile 759 sonuç bulundu

  • Unutulmaya yüz tutmuş su küplerini geleceğe taşıyorlar

    Üniversite eğitimi için geldiği Bursa'nın Gemlik ilçesinde tattığı lezzetlerden etkilenen Pelin Eken Yaşar, eşiyle kurduğu çiftlikte geleneksel yöntemlerle doğal ürünler yetiştiriyor. Haliliye ilçesine bağlı kırsal Kısas Mahallesi'nde yaşayan kerpiç ev ustası Cuma Aran, 15 yıl önce küçükken annesinden öğrendiği su küplerini hobi olarak yapmaya başladı. İzzet Aran da babasından küp yapımını öğrendi. Önceleri hobi olarak su küpü üreten baba ve oğul, gelen talepler üzerine ürünlerini Türkiye'nin farklı kentlerine ve Fransa'ya gönderdi. İlerleyen yaşına rağmen maharetli elleriyle çamuru sanata dönüştüren Cuma Aran, AA muhabirine, oğluyla mahallede çıkardıkları kırmızı ve killi toprağı atölyenin bulunduğu bahçeye taşıdıklarını, burada leğenlerin içerisinde suyla karıştırarak oluşturdukları çamuru bir gün beklettiklerini anlattı. Küplerin çatlamaması için çamura biraz saman karıştırdıklarını ifade eden Aran, ateşte pişirdikleri su küplerinin satışa hazır hale geldiğini belirtti. Yaptıkları küplerin yurt dışına kadar gittiğini anlatan Aran, "Ben bu köyde 14 yıl kerpiç evi ustalığı yaptım. 15 senedir küp yapıyorum. İstanbul, Manisa, Konya, İzmir ve Fransa'ya kadar gönderdik." dedi. Aran, geleneği yaşatmak için oğlunu yetiştirdiğini ifade ederek, şöyle konuştu: "Eskiden buzdolabı yoktu. Bu küpleri suyu soğutmak için yaparlardı. Her evde bir su küpü bulunurdu. Ben de bu geleneği yaşatmaya çalışıyorum. Bir işi severek yaptın mı çok kolay gelir. Ben yaşlandım. Hiç olmazsa öldükten sonra gözüm arkamda kalmasın diye oğlumu yetiştirdim." Bilim ve geleneksellik harmanladı İzzet Aran ise bir dönemin vazgeçilmezi olan su küplerini bilim ve gelenekselliği harmanlayarak yaptıklarını anlattı. Harran ve Gaziantep üniversitelerinden akademisyenlerle görüştüğünü dile getiren Aran, "Babam teknik boyutunu bilmiyordu. Biraz makale taradım ve hocalarımızın önerisi sonucu bu işin hamuru, çamuru, yapımı, pişirmesi ile ilgili iyi bir standart yakaladım. Şu anda üretmeye devam ediyoruz." ifadelerini kullandı. Küp yapımının zahmetli olduğunu ve emek istediğini, haftada 5 su küpü yapabildiklerini belirten Aran, şunları kaydetti: "Su küpleri, çamur ve kilin karışımından oluşan toprağın pişirilmiş hali doğal bir yalıtım oluşturduğu için dışarıda hava kaç derece olursa olsun içerisine koyduğunuz suyu aynı derecede standart olarak tutar. Ondan dolayı herkesin vazgeçilmezidir. Özellikle turizmcilerden yoğun talep var. Batıdan, İzmir ve İstanbul bölgesinden çok fazla sayıda etkileşim oluyor. Ege Bölgesi'nden gelip alanlar var. Onların bir kısmının yurt dışına kendi araçlarıyla götürdüklerini duyuyoruz. Onun dışında il dışında özellikle günümüzde insanlar peyzaj amaçlı bahçelerinde kullanıyor veya bu kültürün geçmişte izlerini taşıyan, bilen, değer veren insanlar da alıp evinin bir köşesinde hatıra olarak saklıyor. Önümüzdeki uzun süreçte bizim beklediğimiz bir pazar oluşursa bu işi büyüterek, düzenli ve sürekli üretmeyi planlıyoruz."

  • Kurdukları çiftlikte doğal lezzetler üretiyorlar

    Üniversite eğitimi için geldiği Bursa'nın Gemlik ilçesinde tattığı lezzetlerden etkilenen Pelin Eken Yaşar, eşiyle kurduğu çiftlikte geleneksel yöntemlerle doğal ürünler yetiştiriyor. Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Gemlik Asım Kocabıyık Meslek Yüksekokulu Deniz ve Liman İşletmeciliği Bölümü'nden 2018 yılında mezun olduktan sonra işe başlayan Yaşar, Kovid-19 salgını döneminde gittiği zeytin bahçesinde köy hayatıyla tanıştı. Burada yediği domatesin, ekmeğine sürdüğü salçanın, katkısız ürünlerin tadı damağında kalan Yaşar, organik ve doğal lezzetleri üretmek istedi. Yaşar, bunun üzerine 2020'de Gemlik ilçesinde kurduğu çiftlikte, geleneksel yöntemlerle salça, tarhana, erişte, reçel, sirke, ekşi mayalı ekmek, zeytin, zeytinyağı gibi gıdaların üretimini yapıyor. Bu ürünleri kargoyla ülkenin dört bir yanına ulaştıran 28 yaşındaki Yaşar, 2 yıl önce hizmet sektöründeki işini bırakan eşiyle çiftlikteki "gezen" tavukların yumurtalarını da ilçedeki adreslere teslim ediyor. "Günden güne yok olmaya başlamış ama asıl ihtiyaç olan şeyler" Yaşar, eşinin ailesinin zeytin bahçesine ziyarete gittiğinde doğadan etkilendiğini anlattı. Daha önceleri köy hayatının olmadığını dile getiren Yaşar, "Bana çok farklı geldi. Doğanın içinde bir döngü ve bu döngünün muazzam bir şekilde ilerlemesi, bir meyve tanesinin toprakla buluşması, tekrar meyve vermesi, bu sürece farkındalığım arttı. Ardından bu ürünleri üretip müşterilerle buluşturabiliriz fikri oluştu." diye konuştu. Yaşar, doğal ürünlere ulaşmanın zorlaştığına dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Bu bölgede yetişebilecek ne ürün varsa bunları paketleyip üretimini yapıp müşterilerle buluşturmaya başladık, internet üzerinden, hem kargo hem de Gemlik ilçesinde teslimat sağlayarak. Bundan 2 sene öncesine kadar eşim de hizmet sektöründe çalışıyordu. Hayalimize ulaşmaya başladık adım adım. Sonrasında çiftliğimizi faaliyete geçirdik. Konserve ürünlerden bir adım daha ileri gittik. Tavuklarımız oldu, günlük yumurtalarımız çıkmaya başladı. Ekmek üretimine başladık. Aslında günden güne yok olmaya başlamış ama asıl ihtiyaç olan şeyler bunlar." Güne tavukları beslemekle başladıklarını dile getiren Yaşar, onların bakımını yaptıktan sonra yumurtaları toplayıp paketlediklerini söyledi. Yaşar, ekmek üretimi olduğu günlerde hamur yoğurup pişirip fırından çıkınca taze olarak dağıtıma çıkardıklarını vurgulayarak, ayrıca kahvaltı hizmeti verdiklerini de dile getirdi. "Eşimle bu işi yapmamız, herkese olağanüstü geliyor" Yaşar, kurumsal hayattan çiftlik hayatına geçtiğinde tüm düzeninin değiştiğini, çalışma şekli, giyimi, hayata bakış açısı, tüketim alışkanlıklarının da değiştiğini, bir biberin içindeki çekirdeğin gelecek yıl mahsul verebildiğini fark ettiğini ve bunun ne kadar kıymetli olduğunu anladığını aktardı. Çıktığı çiftlik yolculuğunun kendisine rüya gibi geldiğini anlatan Yaşar, "Rüyada bazı yerler su gibi akar, bazı yerler korkulu olur. Bilmediğiniz bir denizde yüzüyormuş gibi. Üretim yapmak, bunu insanlarla buluşturmanın keyfi, muazzam. Karşı taraftan dönüş geldiğinde eşsiz, tarif edemeyeceğim bir keyif. Memnun olmaları, çok kıymetli." dedi. Yaşar, bu işe başladıktan sonra çevresinden olumlu tepkiler aldığını dile getirerek, "Bizim hayalimizi siz yapıyorsunuz, tebrik ederiz.' diyorlar. Eşimle bu işi yapmamız, herkese olağanüstü geliyor. 'Dışarıda da çalışıyor musunuz?' diye soruyorlar. İş hayatını ve çalışma düzenimizi değiştirmemiz, herkese farklı geliyor." diye konuştu. Her gün daha iyisini sunabilmek için araştırmalar yaptıklarını, çalıştıklarını belirten Yaşar, şunları kaydetti: "Burası kendi içinde yetebilen bir çiftlik. Buradan çıkan kahvaltı, konserve ürünlerinin hazırlık aşamasındaki bütün atıklar, hayvanlara gidiyor. Dışarıya zarar veren bir işletme değiliz. Daha ileride tamamen kendine yetebilen, daha kapsamlı, insanların daha çok ziyaret edebileceği, daha fazla ürün alabileceği, doğallığı, geleneksel ürünleri herkese yaymak istiyorum. Bizler marketlerdeki katkılı ürünleri yemek zorunda değiliz, mecbur da değiliz. Fiyatlarımızı aşağıda tutup birçok kesime ulaşmak istiyoruz. Doğal ve sağlıklı ürünleri daha fazla kişiye ulaştırmak istiyorum. Hayal ettiğimiz büyük çiftlikte bunu hedefliyoruz."

  • Düzce'de 200 dönüm atıl arazi kadın ve gençlerin elinde değer kazandı

    Düzce'de belediyenin öncülüğünde hayata geçirilen "Tarım Akademisi" projesiyle 2 yılda hem 200 dönüm atıl arazi tarıma kazandırıldı hem de çoğunluğu kadın ve gençlerden oluşan 100 kişi sektörde yerini aldı. Düzce Belediyesi, Düzce Üniversitesi, Tarım ve Orman İl Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Düzce Ticaret ve Sanayi Odası, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı işbirliğinde tarım arazilerinin değerlendirilmesi, kadın ve gençlere istihdam sağlanması amacıyla "Tarım Akademisi" projesi 2023'te hayata geçirildi. Proje kapsamında, daha önce meyve fidanlığı olarak kullanılan 200 dönüm atıl arazi, çoğu dezavantajlı kadın ve gençlerin elinde tarıma elverişli hale getirildi. Nitelikli ve bilinçli tarım yapılması dolayısıyla "Akıllı Tarım Merkezi" adı verilen arazide, öncelikle köyler gezilerek ata tohumu toplanarak "tohum bankası" oluşturuldu. Bu tohumlarla projeye başvuran kadın ve gençler tarafından ziraat mühendisleri rehberliğinde organik biber, domates, salatalık, fasulye, karpuz, kavun gibi mahsulleri yetiştirildi. Kursiyerler ada çayı, biberiye, kekik ve melisa gibi tıbbi aromatik bitkiler ile peyzaj süs bitkileri yetiştirmeyi de öğrendi. Ürünlerin, proje çerçevesinde anlaşma sağlanan firmalara satışıyla hem kadınlar ve gençler gelir elde ediyor hem de projenin geliştirilmesine kaynak sağlanıyor. Bu zamana kadar çoğunluğu kadın ve gençlerden oluşan 100 kişi sertifikalarını alarak hem bireysel hem de akademi bünyesinde çiftçiliğe başladığı proje kapsamında, gelecek yıl kültür mantarı yetiştiriciliği için sera eğitimlerine başlanarak, daha fazla kadın ve gencin nitelikli tarıma yönlendirilmesi hedefleniyor. "Geleneksel çiftçilik yöntemlerini burada kullanıyoruz" Düzce Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü ve projenin sorumlusu Mücella Öztürk, AA muhabirine, 2 yıl önce hayata geçirilen projenin ürün çeşitliliği artırılarak devam ettiğini söyledi. "Projemizin amacı, sektörde yer almak isteyen özellikle kadın ve gençlere tarımsal faaliyetleri öğrenmede yardımcı olmak ve onlara istihdam sağlamak." diyen Öztürk, bu doğrultuda düzenlenen kurslara katılan 100 kişiye belgelerini verdiklerini kaydetti. Öztürk, bu yıl kurslarda fındık yetiştiriciliği, seracılık ve budama eğitimleri verdiklerini anlatarak, "Bundan sonraki kurslarda ise mantar yetiştiriciliği ve arıcılık eğitimleri vereceğiz." dedi. Arazide eğitimlerini tamamlayan kursiyerlerle tıbbi aromatik bitki, süs bitkisi ve bahçe mahsulleri yetiştiriciliği yaptıklarını belirten Öztürk, şunları kaydetti: "Geleneksel çiftçilik yöntemlerini burada kullanıyoruz. Bu yöntemlerin başında ata tohumuyla yetiştiricilik geliyor. Bu tür yetiştiricilik giderek azaldı. Amacımız yetiştirdiğimiz ürünlerden elde ettiğimiz tohumları, tohum bankası üzerinden vatandaşlarımıza dağıtmak. Halkın organik ve ata tohumuyla yetiştiriciliğe yönlenmesini teşvik etmek istiyoruz ayrıca buraya gelerek üretimlere katılmak ve öğrenmek isteyen herkese kapımız açık. "Gençlerimizi biraz daha tarıma yönlendirmeye çalışıyoruz" Saha eğitimlerinde yer alan ziraat mühendisi Metehan Keser de projede ata tohumuna önem verdiklerini belirterek, "Atalık tohum yaşadığımız bölgede tarihi simgedir. Toprakta yetişen bitkilerimizin özgürlüğünü, zenginliğini ve çeşitliliğini temsil eder. Bu tür yetiştiricilik tarımın geleceği için oldukça önemlidir." ifadelerini kullandı. Keser, eğitimlerin eğlenceli geçtiğini anlatarak, şunları söyledi: "Buradaki analarımız, kadınlarımızın, gençlerimizin emeğine sağlık. Biber, domates, kabak, salatalık fasulye, kavun ve karpuz gibi üretimler yapıyoruz. Bunlardan tohumluğa bıraktığımız ürünleri tohum bankası alanında çekirdeklerini çıkarıp saklıyoruz. Gençlerimizin son yıllarda tarımdan uzaklaşması bizleri üzüyor. Biz burada verdiğimiz derslerle, sahada verdiğimiz eğitimlerle gençlerimizi biraz daha tarıma yönlendirmeye çalışıyoruz. Gençlerimiz, lise ve üniversite eğitimi alan arkadaşlarımız burada bizlerle. Kadınlarımız, staj yapan öğrenciler, köylerden gelen kursiyerlerimiz memnun. Biz de onların ilgisinden çok memnunuz. Başlıca amacımız tarımın bir gelecek olduğunu aşılamak." Kursiyerlerden 60 yaşındaki Saadet Algül ise projede yer almaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. 25 yaşındaki Ceyda Nur Dursun da genç çiftçi olarak ata tohumunu yetiştirip nesillere aktarmanın kendisini mutlu ettiğini belirterek, "Burada toprağa dokunarak stresimizi atıyoruz. Ektiğimiz, diktiğimiz ürünlerin geliştiğini gördükçe mutlu oluyoruz. Toprakla uğraşmak bence mutluluk kaynağı." değerlendirmesinde bulundu.

  • Öğretmenliği bırakan anne kendisini serebral palsili oğluna adadı

    Adana'da serebral palsili (beyin felci) 9 yaşındaki Mehmet Yusuf Şen, fizik tedavinin yanı sıra bir an olsun yanından ayrılmayan annesinin çabasıyla yürüteçle adım atabilir hale geldi. Merkez Çukurova ilçesinde yaşayan Dilara ve Naim Şen çiftinin 2016 yılında ikiz erkek bebekleri 30 haftalık olarak dünyaya geldi. İkizlerden biri doğumdan dört gün sonra yaşam mücadelesini kaybederken, yaklaşık 2 ay kuvözde kalan Mehmet Yusuf hayata tutundu. Şen çifti, yaşama tutunan oğullarının 10 aylık olmasına rağmen oturma ve emekleme gibi gelişim evrelerini göstermemesi üzerine bir tuhaflık olduğunu düşünerek hastaneye başvurdu. Bir evlatlarını doğumdan kısa süre sonra kaybeden, hayata tutunan Mehmet Yusuf ile mutluluk yaşayan Şen ailesi, oğullarına serebral palsi teşhisi konulmasıyla yıkıldı. Şen çifti, Mehmet Yusuf'un hastalığının tedavisinden gelişim sürecine kadar her şeyiyle yakından ilgilendi. Bu süreçte evladının her an yanında olmak isteyen biyoloji öğretmeni Dilara Şen, mesleğini bıraktı. Kendisini oğluna adayan anne, Mehmet Yusuf'un her şeyiyle yakından ilgilendi. Mehmet Yusuf, süreç içerisinde fizik tedavinin yanı sıra yanından bir an olsun ayrılmayan annesinin de desteğiyle kısa da olsa cümle kurabilir ve yürüteçle de adım atabilir hale geldi. Şu anda 3. sınıf kaynaştırma öğrencisi olan 9 yaşındaki Mehmet Yusuf'un, aldığı eğitimin yanı sıra haftada iki gün gittiği özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde uygulanan çeşitli terapi yöntemleriyle kendi başına yürüyebilmek için mücadelesini sürdürüyor. "Tek hayalimiz onun kendi başına yürüyebilmesi" Anne Dilara Şen, şu anda hem 8 yaşındaki kızı hem de serebral palsi hastası oğlu Mehmet Yusuf'un her şeyiyle yakından ilgilendiğini söyledi. Oğlunun rahatsızlığı nedeniyle zor süreçler geçirdiklerini ancak her şeye inat mücadeleye devam ettiklerini anlatan Şen, vaktinin çoğunu Mehmet Yusuf'a ayırdığını belirtti. Şen, oğlunu sosyal ve öz güvenli bir çocuk olarak yetiştirmek için elinden geleni yapmaya çalıştığını ifade ederek, "Daha yolun başındayız ama sonsuz bir sevgisi var. Hayatımız renklendi, bambaşka bir tarafa evrildi. Büyük bir fedakarlık diyebiliriz, zaten anneliğin özeti de bu." dedi. Şu anda oğlunun kısa cümleler kurabildiğini ve yürüteçle birkaç adım atabildiğini belirten Şen, şöyle konuştu: "Kısa mesafede birkaç adım atabiliyor. Bunun da üzerine katlayarak ileride artık walker (yürüteç) olmadan da yürüyebileceği günleri iple çekiyoruz. Tek hayalimiz onun kendi başına hayatını idame ettirecek şekilde yürüyebilmesi. İnanıyorum ki yürüyecektir." Mehmet Yusuf da büyüyünce doktor olmak istediğini belirtti. Fizik tedavi ve rehabilitasyon süreci düzenli takip ediliyor Fizyoterapist İmran Özkan da Mehmet Yusuf'un 8 yıldan bu yana fizik tedavi sürecinde yanında olduğunu belirtti. Mehmet Yusuf'un erken dönemde tedaviye başlaması ve rehabilitasyon sürenin de düzenli takip edilmesiyle gelişiminde önemli aşama kaydettiğini anlatan Özkan, şunları söyledi: "Kısa vadede bizim amacımız walker desteğiyle yani yardımcı bir cihazla okul hayatına devam edebilmesi, günlük yaşam aktivitelerini ailesinden destek almadan sürdürebilmesi. Uzun vadede hedeflerimiz arasında ise kas zayıflıklarını azaltıp, tamamen bağımsızlaştırıp yardımcı bir cihaz olmadan günlük yaşam aktivitelerine devam edebilmesini sağlamak var."

  • Diyarbakır'da görevli imamlar tarihi camilerde turistlere 4 dilde hizmet sunuyor

    "Medeniyetler şehri" olarak nitelendirilen Diyarbakır'da dil bilen imamlar, görev yaptıkları tarihi camileri ziyaret eden yerli ve yabancı turistlere 4 dilde rehberlik hizmeti sunuyor. UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan tarihi surlar, İçkale Müze Kompleksi, tarihi camiler, Ongözlü Köprü, restore edilen kiliseler, Hasanpaşa Hanı gibi tarihi ve kültürel mekanları ile ziyaretçi akınına uğrayan Diyarbakır'da İl Müftülüğünce yerli ve yabancı turistlere yönelik yeni bir hizmet başlatıldı. Bu kapsamda kentin tarihi değerlerinden Ulu Cami, Nasuh Paşa ve Fatih Paşa (Kurşunlu) camilerini ziyaret eden yerli ve yabancı turistlere imamlar Vedat Orak ve Ömer Tekin tarafından camilerin tarihi, kentin kültürel zenginliği ve İslam dini hakkında Türkçe, Kürtçe, Zazaca ve İngilizce bilgilendirme yapılıyor. Din görevlerinin yanı sıra sundukları bu hizmet ile turizme de katkı sunan imamlar, turistlere ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığınca İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Çince, Japonca, Korece, Yunanca, Almanca ve Rusça bastırılan bilgilendirici broşürleri dağıtıyor, İl Müftülüğünün farklı dillerde hazırladığı Kur'an-ı Kerim meallerini hediye ediyor. "Sıcak bir ev sahipliği yapıyoruz" Tarihi Ulu Cami İmamı Vedat Orak, Diyarbakır'a gelen yerli ve yabancı turistleri güler yüzle karşıladıklarını söyledi. Ziyaretçileri en güzel şekilde ağırlamaya özen gösterdiklerini ifade eden Orak, "Yabancı turistlerimiz tarihi olması hasebiyle öncelikle camimizi görmeye geliyor. Onları karşılıyor, Diyanet İşleri Başkanlığımızın hazırlamış olduğu kendi dillerindeki broşürleri hediye ediyoruz ayrıca camimizi tanıtıyor, İslam dininin, İslam ahlakının ve memleketimizin güzelliğini onlara anlatıyoruz. Sıcak bir ev sahipliği yapıyoruz. İslam ahlakının güzelliklerini hissedip Müslüman olup, ülkelerine dönenler var." dedi. Orak, turistlere 4 dilde bilgilendirme yaptıklarını anlatarak, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı broşürlerin de turistlerde memnuniyet sağladığını belirtti. "Yerli ve yabancı misafirlerimize maneviyatı aktarmaya çalışıyoruz" Fatih Paşa Camisi'nde görevli Ömer Tekin de din görevlerinin yanı sıra insana dokunan hizmetler de sunmaktan memnuniyet duyduklarını belirtti. "Bu zamanda insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey maneviyattır. Bunun bilincinde olduğumuz için gelen yerli ve yabancı misafirlerimize mutlaka o maneviyatı aktarmaya çalışıyoruz." diyen Tekin, kentte yerli ve yabancı ziyaretçi yoğunluğu yaşandığını vurguladı. Tekin, şunları söyledi: "Amacımız sadece dini anlatmak değil, onlara samimiyet ve sıcaklık göstermeye çalışıyoruz. Gelen turistlere ikramlarda bulunuyoruz. Kendileriyle bir süre muhabbet ettikten sonra düşüncelerinin değiştiğini de görüyoruz. Yaklaşık 6 ay önce Çekya'dan bir seyyah kardeşimiz gelmişti, Daniel isminde. Onu burada ağırlamıştık. Kendisi birkaç gün sonra gelip Müslüman olmak istediğini söyledi ve cemaatin huzurunda kelimeişehadet töreni düzenledik. Yaklaşık 1,5 ay önce de İngiltere'den Emily isimli bir kadın, erkek arkadaşıyla gelmişti. Kendilerine yaptığımız bilgilendirmeden sonra ertesi gün akşam namazından sonra tekrar geldiler. Yatsı ezanı okunduğu anda Emily, İngilizce 'Ben Müslüman olmak istiyorum' dedi. Bu, bizim için gurur verici bir şeydi. Daniel'e de 'Yusuf' ismini yakıştırdık, Emily de 'Fatma' ismini seçti."

  • Genç girişimci devlet desteğiyle kurduğu serada kendi işinin patronu oldu

    Şanlıurfa'nın Haliliye ilçesinde yaşayan 29 yaşındaki Kamil Güneş, üniversiteden mezun olduktan sonra hayallerinin peşinden giderek devlet destekli kurduğu serada yılda iki ürün yetiştiriyor. Akrabalarının önerisiyle 2016 yılında kendi imkanlarıyla kurdukları serada ailesiyle sebze üretmeye başlayan Güneş, bu alanda kendini geliştirmek için Akdeniz Üniversitesi Kumluca Meslek Yüksekokulu Seracılık Bölümünü okudu. Mezun olduktan sonra memleketine dönen Güneş, sosyal medyada gördüğü Tarım ve Orman Bakanlığının Kırsal Kalkınmada Uzman Eller Projesi kapsamında "Kontrollü Örtü Altı Yetiştiriciliği Projesi"ne başvurdu. Güneş, devletten aldığı destekle 2 yıl önce kırsal Boydere Mahallesi'nde 1500 metrekare alana serasını kurdu. Kamil Güneş, kurduğu serada kendi işini yaptığı için çok mutlu olduğunu anlattı. Tarım ve Orman Bakanlığının desteğinden yararlanarak 250 bin lira hibe aldığını ifade eden Güneş, şöyle konuştu: "1,5 dönümde bir sera kurduk. Biber üretiminden ortalama yılda 10-15 ton arası ürün alıyoruz. İkinci ürün olarak ise 10 bin adet marul dikiyoruz. Yılda iki ürün alıyoruz. Ekim ayı içerisinde marul dikip ocakta hasat etmeye başlıyoruz. Onun hasadından sonra tekrardan biber dikerek üretimimiz devam ediyor." Örtü altı yetiştiricilikle 3 kat fazla ürün alıyor Güneş, örtü altında yetiştirilen üründen alınan verimin normal ekilen üründen yaklaşık 3 kat daha fazla olduğunu dile getirdi. Kendisini seracılıkta geliştirmek için Seracılık Bölümü'nü okuduğunu belirten Güneş, şunları kaydetti: "Eğitimini aldığınız zaman hastalık ve zararlarla mücadele etmek daha kolay oluyor. Önceden bildiğiniz ve gördüğünüz için daha kolay. Hem teorik hem uygulama bir araya geldiği zaman sonucunu da alıyorsunuz. İşiniz daha kolaylaşıyor." Güneş, kendisi gibi genç girişimcilere örtü altı yetiştiriciliğini tavsiye etti.

  • Erken teşhisle yendiği kansere karşı diğer kadınlara destek oluyor

    Denizli'de erken teşhis sayesinde meme kanserini yenen 41 yaşındaki Ayşegül Günbal, çevresindeki kadınları kanserin zorlu mücadelesinden korumak için kanser taramasına götürüyor. Ev hanımı Günbal, geçen yıl ağustos ayında göğsündeki şekil bozukluğu nedeniyle Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Hastanesine başvurdu. Meme kanseri teşhisi konulan Günbal, yaklaşık 1 yıl süren tedavi sürecinin ardından sağlığına kavuştu. Günbal, bu süreçte yaşadığı zorlukları başka kadınların yaşamaması, olası kanserlerin de erken teşhisle atlatılması için çabalamaya karar verdi. Başta kardeşi olmak üzere çevresindeki kadınlara hastalığı, tedavi sürecini ve erken teşhisin önemini anlatmaya başlayan Günbal, onlara kanser taramasına gitmelerinde eşlik etti. Günbal'ın sağlık taramasına götürdüğü iki arkadaşındaki meme kanseri erken evrede tespit edildi, tedavilerine başlandı. "Erken tanı hayat kurtartır" Günbal, meme kanserini kendi başına gelene kadar umursamadığını söyledi. Erken teşhisin önemini vurgulayan Günbal, "Farkındalık olması için ulaşabildiğim her kadınla meme kanseri konusunda sohbet ettim. Doktorlarımız sayesinde ben çok güzel bir yol izledim. Tedavilerim bitti ve hastaneye kontrole geliyorum. Erken tanı hayat kurtartır ve biz bunu başarabiliriz. Muhakkak elle muayenenizi yapın." dedi. Günbal, çevresindekilere bu konuda destek olmaya çalıştığını anlatarak, "Onlara bu sürecin korkulu bir durum olmadığını anlatıyorum. Çevremde kim varsa onları hastaneye getirdim. Başımdan bu süreç geçtiği için onlara destek olmayı istedim. Tanı alan arkadaşlarım var ve tedavi süreçleri başladı. Çok güzel sonuçlar aldılar." ifadelerini kullandı. Günbal'ın kız kardeşi Nurgül Dağüstü (30) ise ablası sayesinde tarama yaptırmaya gittiğini, herhangi bir hastalığa rastlanmadığını belirtti. Korkulacak bir süreç bulunmadığını kaydeden Dağüstü, "Gelin taramalarınızı, tetkiklerinizi yaptırın ve gerçekten böyle bir şey varsa erken süreçte önlemini alın. Tedavilerinizi kısa sürede tamamlayın." diye konuştu. PAÜ Onkoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Gököz Doğu ise meme kanserinin dünyada en sık görülen hastalıklar arasında olduğunu ifade etti. Doğu, hastasının kanseri yendiğini belirterek, şunları söyledi: "Erken dönemde gelen hastalarımızla uzun dönem birlikteliklerimiz var. 10-20 yıl takip ettiğimiz hastalarımız oluyor. Bunları her hastada yakalamak mümkün değil ama erken taramayı ihmal etmeyerek, muayenelerini düzgün yaparak daha erken dönemde saptanan kanserlerin yüz güldürücü sonuçlarının her zaman olabileceğini aklımızda tutalım."

  • Vanlı genç kurduğu çiftlikte Yeni Zelanda ırkı etlik tavşan yetiştiriyor

    Van'ın Tuşba ilçesinde yaşayan Basri Temel, internetten araştırarak kurduğu çiftlikte Yeni Zelanda ırkı etlik tavşan yetiştiriyor. İlçenin Göllü Mahallesi'nde yaşayan 22 yaşındaki Temel, internette gördüğü tavşan eti üretim tesisinden esinlenerek çiftlik kurmaya karar verdi. Adana'dan getirdiği 40 dişi ve 10 erkek Yeni Zelanda ırkı etlik tavşanla üretime başlayan genç girişimci, 6 ayda 500 tavşana ulaştı. Çiftlikte oluşturulan bölümlerde yetiştirilen ve sayıları hızla artan tavşanlar için sürekli yeni kafesler ve barınma ortamı hazırlayan Temel, bakım ve beslemesini yaptığı hayvanlardan elde edeceği etle ekonomiye katkı sağlamayı hedefliyor. Tavşan eti üretimi için ilgili kurum ve kuruluşlara müracaatta bulunan Temel, başvurularının kabul edilmesiyle istihdam oluşturarak et üretimine başlayacak. İpekyolu İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü veterinerleri, çiftliği ziyaret ederek hayvanların sağlık durumunu kontrol etti, yapılması gerekenler konusunda uyarılarda bulundu. "Hedefim bu işi büyütmek" Temel, 6 ay önce 1500 metrekarelik alanda kendi imkanlarıyla tavşan üretim çiftliği kurduğunu söyledi. Çiftliğin 3 bin tavşanın barınabileceği kapasitede olduğunu belirten Temel, "Şu an 100 anaç ve 400 yavru tavşan var. Bunları şimdilik satmayı düşünmüyorum. Üretim aşamasında olduğumuz bu hayvanları ilerleyen süreçte yurt dışına kesilmiş ve uygun koşullarda paketleme yaparak satmayı planlıyorum." dedi. Üretimini yaptığı tavşanların et verimi bakımından en iyi ırk olduğunu dile getiren Temel, şunları ifade etti: "İnternetten Yeni Zelanda cinsi tavşanlarla ilgili yaptığım araştırmalarda yem maliyetinin düşük olduğunu ve çok çabuk kilo aldığını gördüm. Güzel bakılması durumunda yılda 5 defa doğum alınabilir. Her doğumda 5 yavru alabildiğimiz bir ırk. Soğuğu seven bir hayvan. Bölgemizin iklimi buna çok uygun. Hedefim bu işi büyütmek. Bu işi yapmamdaki en büyük etken, kimsenin yapmaması. Kendi işimi kurup, kendi ayaklarımın üstünde durmak istedim. Türkiye'de yeni bir iş olduğu için aslında bir destekleme bulunmuyor ama ben genç bir girişimci olarak en azından yem desteği bekliyorum." "Bölgede ilk olacağı için önemli bir yatırım" İpekyolu İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünde görevli veteriner Büşra Sezer, "Çiftliği ziyaret edip, hayvanların sağlık kontrollerini gönüllü olarak gerçekleştirdik. Tavşanların sağlık durumu hakkında bilgi verdik. Yapması gerekenler noktasında uyarılarda bulunduk. Hayvanların sağlık durumunu iyi gördük. Mevzuat ve alması gereken izinler noktasında hatırlatmalarda bulunduk. Yakın zamanda süreci tamamlayacak. Bundan sonraki süreçte destek olacağımızı ilettik. Bölgede ilk olacağı için önemli bir yatırım olarak görüyoruz." diye konuştu.

  • Osmaniye'de yeniden ekonomiye kazandırılan lavanta bahçesi kadınlara gelir kapısı oldu

    Osmaniye'nin Düziçi ilçesinde kooperatif üyesi kadınlar, yeniden ekonomiye kazandırdıkları lavanta bahçesinden elde ettikleri ürünlerle kazanç sağlıyor. Düziçi Belediyesince Düldül Dağı'nda yapılacak teleferik projesi kapsamında ana tesis yanındaki 6,5 dekarlık alanın değerlendirilmesi için 2019'da İŞKUR, belediye, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü işbirliğiyle lavanta ekimi yapıldı. Projenin çeşitli sebeplerle askıya alınmasıyla lavanta bahçesinin işletilmesi durduruldu. Düziçi Kadın Kooperatifi, yeniden ekonomiye kazandırılması amacıyla bahçeyi martta Orman İşletme Müdürlüğünden devraldı. Bahçenin çapasından sulamasına ve lavantaların bakımına kadar her şeyiyle yakından ilgilenen kadınlar, burayı yeniden mor bir görünüme kavuşturdu. Kooperatif üyesi kadınlar, bahçeden topladıkları lavantadan da yağ, sabun ve mum gibi çeşitli ürünler elde ediyor. Bahçeyi yeniden ekonomiye kazandıran kadınlar, kooperatif bünyesinde yaptıkları ürünlerin satışıyla da kazanç sağlıyor. Kooperatif Başkanı Rahime Yüksel, bahçeyi yeniden güzel bir görünüme kavuşturmak için çok çalıştıklarını söyledi. Haziranda lavantaların açmasıyla bahçede çok sayıda ziyaretçi ağırladıklarını belirten Yüksel, şöyle konuştu: "Bahçeyi ziyarete açtığımız andan itibaren Adana'dan, Hatay'dan, Kahramanmaraş'tan, yakın il ve ilçelerden insanlar geldi. Lavanta aldılar, bol bol fotoğraf çektirdiler, güzel anılar bıraktılar. Yani burayı hem iç turizme kazandırmış olduk hem de ürünlerimize değer kazandırdık." Yüksel, bahçeden hasat ettikleri lavantadan elde ettikleri mum, sabun, yağ gibi ürünlerin internet üzerinden satışını gerçekleştirdiklerini belirtti. Kooperatif üyesi Songül Aksay da yeniden işler hale getirdikleri bahçenin hem ilçeye hem de kendilerine kazanç kapısı olduğunu dile getirdi.

  • Hobi olarak başladığı el sanatı, devlet desteğiyle mesleği oldu

    Kayseri'de yaşayan 37 yaşındaki girişimci Figen Duman, hobi olarak başladığı el sanatları işini, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığından (KOSGEB) aldığı destekle mesleğe dönüştürdü. Eşinin işi dolayısıyla Malatya'dan "ikinci memleketim" dediği Kayseri'ye gelen Duman, çocuklarının büyümesinin ardından evde ahşap boyama yapmaya karar verdi. Bunun üzerine evinin bir odasını atölyeye çeviren Duman, yaptığı ürünleri bir süre sonra sevdiklerine hediye etmeye başladı. Bu süreçte tecrübe kazanmak için workshop etkinliklerine katılarak kendisini geliştiren Duman, gelen talepler üzerine eşinin desteğiyle bir dükkan kiraladı. Daha sonra KOSGEB'e başvuran Duman, 5 yıl önce aldığı 70 bin liralık makine ve donanım desteğiyle iş hayatına atıldı. Duman, yaklaşık 5 yıldır işletmesinde yaptığı ahşap boyama, eski eşyaları yenileme, tasarım ve dönüşüm çalışmalarıyla hem ev ekonomisine katkıda bulunuyor hem de kişiye özel ürünlerle insanların hayallerini gerçekleştiriyor. Evli ve 2 çocuk annesi Duman, hobi olarak evde başladığı el sanatını kendi iş yerinde sürdürmenin mutluluğunu yaşıyor. Kadın girişimci Figen Duman, el sanatları işine ilk olarak evde hobi olarak ve hediyeleşmeyle başladığını söyledi. Sonra "Üretip satar mısın?" diye talep geldiğini anlatan Duman, "Birkaç sene evden devam ettim. Sonra eve sığmamaya başladım, evin bir odası tamamen atölye oldu ve artık bir arayış içerisine girdik. 'Mesleğe başlayalım mı başlamayayım mı çok acemiyim, hiç çalışma hayatım yok, yapabilir miyim?' derken dükkan aramaya başladık. Burayı gördük satılıktı ama sahibi kiraya verdi. Şu an devam ediyorum ve 5. yılıma girdim." diye konuştu. "İnsanların istediği üründe kişinin hayalini yansıtıyoruz" Duman, bu sırada workshop etkinliklerine katıldığını, sürecin sürekli öğrenmeye, kendisini geliştirmeye yönelik olduğunu dile getirdi. İş yerini kendi imkanlarıyla açmasının ardından KOSGEB'e başvurduğunu anlatan Duman, şöyle devam etti: "Kredi ve makine donanım desteği aldım. Bu şekilde bana yardımcı oldular. Burada her şeyi yapıyoruz diyebilirim. Ürünlerimizde sadece oturma odasında kullanabilirsiniz mantığı yok. Biri çiçeklik alıyor ve bunu mutfakta, banyoda, balkonda kullanabiliyor. Kişiye özel çıkardığımız için duygu dolu bir ürün oluyor. İnsanların istediği üründe kişinin hayalini yansıtıyoruz. Ürünü dümdüz boyayıp geçmiyoruz. Sehpa, dolap, komodin, tepsi, polyester ve seramik grubu, vazo, tabak, duvarda kullanılacak aksesuarları boyuyoruz. Yaşanmışlığı ürünlere yansıtmayı seviyorum. Gelen insanlar da bir maddeden ziyade manevi ihtiyaç gibi görüyor. Bir anı kutusu, sehpa yaptırıyor. Kahvesini yudumlarken, kitabını okurken ürünle mutlu oluyor. Sanayiden ziyade böyle birebir el işçiliği ve el emeği insanlara daha çok mutluluk ve heyecan veriyor. İşimi seviyorum, sevenleri de bekliyorum." "Kendisiyle gurur duyuyorum" Figen Duman'ın eşi Hüseyin Duman ise "'Bir yer bulalım, orada devam et, süreçleri daha iyi yönetebilirsin, daha iyi platformlarda şirketi büyütebilirsin, istihdam sağlayabilirsin, kadın girişimcilere öncülük ederek burada liderliğini gösterebilirsin.' diye söylüyordum. Biraz tereddüdü vardı. Bu süreç içinde tedirgin oldu ama ben başaracağına inanıyordum. Daha iyi yerlere de gelecek. Şu anda çok iyi konumda. Her geçen gün kendisini de geliştiriyor. Kendisiyle gurur duyuyorum. İnşallah kendisi gibi daha başarılı olabilecek ekipleri kurup onlara da destek verebilir diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

  • Meslek liseliler tasarladıkları mini otonom araçla uluslararası yarışmalarda zirveyi hedefliyor

    Bursa'da lise öğrencileri tarafından tasarlanan ve 17. Uluslararası MEB Robot Yarışması'nda kendi kategorisinde birinci olan "Bolkar" isimli mini otonom araç, uluslararası 3 yarışmada derece almak için piste çıkacak. Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi AR-GE Merkezi'nde çalışmalarını sürdüren araştırma ekibi, 2024-2025 eğitim öğretim yılında otonom araç tasarlama kararı aldı. Ekipte görev alan 4 öğrenci, 2 aylık fikir aşamasının ardından aracın tasarım aşamasına geçti. Okulun bilişim, elektrik-elektronik ve otomasyon alanında eğitim gören 4 öğrenci, kurdukları takımla araç üzerinde AR-GE çalışması yürüttü. Üç boyutlu modellemeyle hazırlanan ve yapımı 5 ay süren, 24 santimetre uzunluğunda, 18 santimetre eninde ve 12 santimetre yüksekliğindeki otonom aracın ön kısmına 3 kamera yerleştirildi. Yapay zekayla desteklenen araç, okulda kurulan pist üzerinde test edildi. Sensör kullanılmadan, yapay zeka yöntemiyle hareket eden araç, yaya geçidi tabelası gördüğünde yavaşlıyor, trafik lambalarına geldiği sırada ise kırmızı ışıkta durup, yeşil ışıkta hareket edebiliyor. Önüne bir engel veya araç geldiğinde sollama yapabilen "Bolkar", geçen mayısta düzenlenen 17. Uluslararası MEB Robot Yarışması "Otonom Araç" kategorisinde birinci oldu. "Bolkar", 29 Ekim-1 Kasım'da Romanya'nın başkenti Bükreş'te düzenlenecek "Robochallenge", Mart 2026'da Çekya'nın Pilsen kentinde yapılacak "Robo Vehicle" ve Temmuz 2026'da Güney Kore'nin İncheon şehrinde gerçekleştirilecek "Robocop" yarışmasında birincilik için piste çıkacak. "İnşallah derece alıp yurdumuza dönmek istiyoruz" Okul Müdürü Güray Köken, AA muhabirine, okulun "Yaşamı iyileştirmek için insan yetiştiriyoruz" mottosuyla eğitim verdiğini söyledi. Köken, öğrencilerin tasarladıkları teknolojik aletler ve robotlarla katıldığı uluslararası yarışmalarda üçüncülük, dördüncülük, ulusal yarışmalarda ise 9 birincilik ve çok sayıda farklı derece aldığını ifade etti. Öğrencilerin AR-GE çalışmalarına devam ettiğini belirten Köken, "Geleceğin inşasını gerçekleştirecek öğrencilerimiz bu başarılarıyla ailelilerinin, okulumuzun ve Milli Eğitim camiamızın gururu olmuşlardır. Hepsini gönülden tebrik ediyorum." dedi. Elektrik-elektronik alanı öğretmeni Alpaslan Üner de "Bolkar" ile MEB robot yarışmasında elde ettikleri dereceden dolayı mutlu olduklarını dile getirerek, bu başarıyı sürdürmek istediklerini söyledi. Uluslararası yarışmalara hazırlandıklarını aktaran Üner, "Öğrencilerimizin hazırlıkları devam ediyor. Gençlerimizin hedefleri çok yüksek. İnşallah derece alıp yurdumuza dönmek istiyoruz." ifadesini kullandı. "Hedefimiz Romanya'da birinci olmak" Takım kaptanı Elektrik-Elektronik Bölümü 10. sınıf öğrencisi Ege Minaz, "Bolkar"ın önünde 3 farklı kamera bulunduğunu, bu kameraların yapay zeka yardımıyla yoldaki tabela, engel, yaya geçidi ve kırmızı ışık gibi trafik kurallarını modelleyip buna göre hareket ettiğini ifade etti. Yazılım sürecinin 3 ay sürdüğünü belirten Minaz, şöyle konuştu: "Bu süreçte yapay zeka modelleri oluşturduk. Tabelaları, günlük hayattaki hız göstergelerini algılayacak yapay zeka modelleri oluşturduk. Mesela yaya geçidi tabelası gördüğünde hızını azaltarak yaya geçidinde durur. Ya da 'sola dön' tabelası gördüğünde robotumuz sola doğru manevra yaparak viraja girebilir. Bunun gibi şeylerle ilk başta tabelaları baz alan yapay zeka modelini oluşturduk. Daha sonra şerit takibe geldik. Şeridi takip etmesi için bir algoritma geliştirdik. Şeritten çıkmayarak robotumuz park alanına kadar görevleri yerine getirerek başarıyla yerine ulaştı." Minaz, başarılarını uluslararası alanda da sürdürmek istediklerini anlatarak, "İlk olarak Romanya'da bir yarışma var. Bu yarışmadaki hedeflerimiz çok yüksek. Özellikle ilk üçü hedefliyoruz ama benim hedefim orada da birinci olmak." diye konuştu.

  • İlk kez denendi! Enkazdakileri 120 saniyede tespit edecek

    Süleyman Demirel Üniversitesi'nden Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Geçin, depremden sonra 120 saniye içerisinde enkaz altındakilerin yerini tespit eden ve iletişim kurulmasını sağlayan cihaz geliştirdi. Cihaz, ilk kez Samsun'da düzenlenen deprem tatbikatında kullanıldı. AFAD tarafından Samsun'da yapılan deprem tatbikatında Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Geçin tarafından TÜBİTAK-1001 Ulusal Deprem Araştırma Programları kapsamında geliştirilen 'Akıllı Sensör Teknolojisi Kullanan Deprem İzleme Sistemi', ilk kez denendi. Binalara yerleştirilen cihaz, binanın ekseninin kaydığını 120 saniye içerisinde merkeze bildiriyor. Ardından binada sağ kalan kişilerle bağlantı kuruluyor, yaralı ve bina durumuna ilişkin bilgi alıyor. Cihaz, tüm yapılara yerleştirilerek afet anında anlık veri ve iletişim aracı olarak kullanılması hedefleniyor. Projeye ilişkin bilgi veren Mustafa Geçin, "Projemizin ismi, 'Akıllı Sensör Teknolojisi Kullanan Deprem İzleme Sistemi.' TÜBİTAK'ın Ulusal Deprem Araştırma Programları kapsamında destek alan bir proje. Projemiz, 2 aşamada önemli bir çalışma prensibi ortaya koyuyor. Bunlar deprem esnası ve deprem sonrası. Bugün, burada tatbikatta deprem sonrası yıkılmış bir bina içerisinde yer alan enkazzedelerden ses almak üzerine çalışma ortaya koyuyoruz. İlk aşamada ise bina depremi algıladığı andan itibaren saniyeler içerisinde hangi binaların yıkılıp yıkılmadığıyla alakalı verileri, merkezi sistemde toplayarak hata raporlarının ayıklaması gibi her şeye dair 120 saniye içerisinde, afet bittikten sonra hangi binaların yıkıldığıyla ilgili bilgileri afet yönetim sistemi iletmek. Bu şartlar altında elimizdeki kurtarma operasyonları için kullanılacak malzemeler, teçhizat ve insan gücünü verimli bir şekilde ortaya koymak için çalışıyoruz. İkinci aşamada ise yıkılmış bir bina içerisinde kalan, üretmiş olduğumuz proje kapsamındaki cihazlardan enkazzedelerin seslerini algılayarak sağlık durumlarını belirleyebilmek, yanlarında varsa onlarla birlikte canlı olan kişilerin sayılarını bilebilmek. Enkaz altında canlı tespiti sağlamak amacıyla şu an bu proje burada gerçekleştirilmiş durumda" dedi. Cihazın zorunlu hale getirilmesi gerektiğini belirten Geçin, "Bir yangın söndürme tüpü binalarda zorunluysa bu cihazların da etkin bir şekilde kullanılabilmesi için her katta olması gerekiyor. Zorunlu olarak merdiven boşluklarında olması gereken bir cihaz. Bu cihazlar bina yıkıldıktan sonra etrafa dağılacaklar. Dolayısıyla elimizdeki görmüş olduğunuz enkaz haberleşme cihazı ile bir enkazda yer alan 20'ye yakın cihazla uzaktan bağlanabiliyoruz. Seçmiş olduğumuz cihazlara bağlanarak enkaz altında 'Sesimi duyan var mı' şeklinde konuşarak, daha net bir şekilde onların bizi duymasını, bizim de onların duymasını sağlıyoruz. Depremlerin gece olması sebebiyle İHA'ların kalkması, hava şartları gibi dezavantajlar oluşabiliyor. Uydulardan çekilen fotoğrafların bir araya getirilmesi, hangi binaların yıkılmasının anlaşılması, bunlar 1 günün üzerine çıkabilen parametreler. Bu sistem eğer hayata geçmiş olursa, olası bir deprem sonrasında yıkılan binaların sayılarını saniyeler içerisinde merkezi yönetimi sisteminde bunları görebilecek ve hangi binaların yıkıldığını tespit edecektir" diye konuştu.

Arama Yap

bottom of page