Boş arama ile 777 sonuç bulundu
- Destekle büyüttükleri tesiste ürettikleri makas ve bıçakları 70'ten fazla ülkeye ihraç ediyorlar
Denizli'de yaşayan Yasin ve Hüseyin Ayduran kardeşler, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumundan aldıkları hibe desteğiyle büyüttükleri tesiste ürettikleri bıçak ve koyun kırkma makaslarını 70'ten fazla ülkeye ihraç ediyor. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) tarafından ortaklaşa finanse edilen AB Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Programı (IPARD) kapsamında TKDK, girişimcilere birçok alanda hibe desteği sağlamaya devam ediyor. Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana kılıç ve pala üretimiyle ün salan Yatağan Mahallesi'nde irili ufaklı 200 imalathanede ustalar, kılıç, bıçak, koyun kırkma makası gibi ürünler yaparak demircilik mesleğini sürdürüyor. Ata mesleği olan koyun kırkma makası ve bıçak üretimini devam ettiren Yasin ve Hüseyin Ayduran kardeşler de işlerini büyütmeye karar verdi. Yaklaşık 4 yıl önce TKDK Denizli İl Koordinatörlüğüne başvuran iki kardeş, 743 bin 288 lira hibe desteği almaya hak kazandı. Hibeyle tesislerini büyütüp, çalışan sayısını 20'den 50'ye çıkaran Ayduran kardeşler, "Atasan Bıçak" markasıyla tesiste çeşitli sektörlerin bıçak ihtiyaçlarını tam ve yarı otomasyon makinelerle üretmeye başladı. "Talepleri karşılayamayınca iş yerini büyütmeye karar verdik" Hüseyin Ayduran, kardeşiyle bıçak ve koyun makası üretme işine devam ettiklerini söyledi. Asırlardır mahallede bu işin yapıldığını vurgulayan Ayduran, işlerini aldıkları destek sayesinde büyüttüklerini belirtti. Ayduran, çocukluğunda başladığı meslekte 26 yılını doldurduğunu anlatarak, "Babam zamanında geleneksel yöntemlerle yapılırdı bıçaklar. Biz bunu zamanla geliştirdik. Gelen talepleri karşılayamayınca iş yerini büyütmeye karar verdik. El emeğiyle bir yere kadar üretim yapabileceğimizi fark ettik. Sonra araştırmaya başladık. Belli bir süre yatırım yaptık işimize, çalışan sayımızı artırdık. TKDK'ye başvurduk. Onlar sağ olsun proje aşamasında bize çok destek oldu. Projeyi tamamladıktan sonra da zaten makinelerimiz geldi. Ondan sonra işlerimiz bayağı fark etti ve gelişti." diye konuştu. Destek almadan önce 20 kişiye istihdam sağlarken bu sayının destekle birlikte 50'ye çıktığını ve bıçak çeşitlerinin yanı sıra koyun kırkma makası da ürettiklerini ifade eden Ayduran, şunları söyledi: "Önceden genelde iç piyasaya çalışıyorduk ya da aracılar vasıtasıyla ihracat yapılıyordu. Şu an kendimiz ihracat yapıyoruz, 70'ten fazla ülkeye, bunlardan 23 tanesine düzenli bıçak ve makas ihracatı yapıyoruz. Ürünlerimizi başta Türk devletleri olsun, Orta Doğu ülkeleri, Avrupa ülkelerine gönderiyoruz. Genellikle bıçak ihracat ediyoruz. Bizim en büyük özelliğimiz ata mesleği olduğu için bıçak ve türlerini rahatlıkla üretebiliyoruz. Aldığımız destekle dünyada ve bölgemizde tedarikçi ve iyi bir imalatçı olduk. Satışlarımız giderek artıyor. Kesinlikle işini geliştirmek isteyen arkadaşlara TKDK'den hibe desteği almasını tavsiye ederim."
- Hakkarili 63 yaşındaki Esat Kaynak, futbol tutkusuyla dikkati çekiyor
Hakkari'nin Derecik ilçesinde yöresel kıyafetleriyle toprak ve halı sahalarda gençlerle futbol oynayan 63 yaşındaki Esat Kaynak, ilerleyen yaşına rağmen sağlıklı görüntüsü ve futbol tutkusuyla dikkati çekiyor. Anadağ köyünün Gökçetaş mezrasında tarım ve hayvancılıkla uğraşan 18 çocuk ve 58 torun sahibi Kaynak, küçük yaşlarda futbola ilgi duymaya başladı. Bulduğu her fırsatta futbol oynayan, televizyondan maçları takip eden Kaynak'ın bu spora olan bağlılığı zamanla arttı. İlerleyen yaşına rağmen futbolla bağını koparmayan Kaynak, zaman zaman çocuklarıyla, torunlarıyla ve ilçedeki gençlerle mezradaki düz alanlara ve ilçe merkezindeki halı sahaya gidiyor. Bazen kundura bazen de lastik ayakkabılarıyla futbol oynayan, yöresel kıyafetleriyle sahaya renk katan Kaynak, çocuk ve gençlere spor yapmanın önemini anlatıyor. "Fırsat buldukça futbol oynamaya gidiyoruz" Kaynak, futbolu çok sevdiğini, çocuklarla, gençlerle her fırsatta futbol oynadıklarını söyledi. Mezrada halı saha olmadığı için düzlük alanlarda ya da ilçe merkezindeki halı sahalara gittiklerini belirten Kaynak, "Haftada iki kez araç tutarak ilçe merkezine gidiyoruz. Buraya bir saha yapılmasını çok istiyoruz. Ben bu yaşımda futbol oynamak istiyorsam çocuklar tabii ki benden daha çok ister. Fırsat buldukça sahaya gidip futbol oynuyoruz. Galatasaray'ı seviyorum, taraftarıyım. Beni bir maça davet ederlerse çok memnun olurum." dedi. Futbol oynamanın, spor yapmanın sağlık açısından çok iyi olduğunu ifade eden Kaynak, "Çocuklarıma, torunlarıma da her zaman futbol oynamaya gidin diyorum. Herkesin köyünde, evinde spor yapmasını istiyorum. Spor çok güzel bir şey. Beni futbol oynarken görenlerin bazıları şaşırıyor, bazıları seviniyor, bazıları da laf atıyor ama ben kafaya takmıyorum. Bizim köyde küçükten büyüğe herkes futbol oynamayı seviyor. Bize bir saha yapılırsa çok memnun oluruz." diye konuştu. "Dedem genellikle şalvarıyla oynuyor" 23 yaşındaki torunu Orhan Kaynak ise mezrada genellikle herkesin futbolu sevdiğini, haftada 3-4 kez futbol oynamak için ilçe merkezine gittiklerini dile getirdi. Mezrada dedesinin de etkisiyle futbola ayrı bakışın olduğunu anlatan Kaynak, şunları kaydetti: "Burada sahamız yok, toprak sahalarda oynuyoruz. Dedemin futbol tutkusu çocukluğundan geliyor. Bize de yansıtıyor. Futbolu çok seviyoruz. Hepimiz topluca futbol oynamaya gidiyoruz. Dedem çok iyi oynuyor. Mevkisi de forvet. Bize de futbol oynamayı her zaman tavsiye ediyor. Dedem genellikle şalvarıyla oynuyor. Forması, şalvarı ve puşisidir. Yöresel kıyafetleriyle futbol oynaması çok ilgi çekiyor."
- Üniversiteliler unutulmaya yüz tutan Osmanlı şerbetlerini yeniden sofralara sundu
Balıkesir Üniversitesi Burhaniye Uygulamalı Bilimler Fakültesinde (BUBFA) başlatılan projeyle Osmanlı döneminde tüketilen şerbetler, yeniden sofralara sunuldu. Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğrencileri tarafından yürütülen "BUBFA ile Şerbet Yolculuğu Projesi" ile unutulmaya yüz tutmuş Osmanlı şerbetlerinin sofralarla yeniden buluşturulması hedeflendi. Osmanlı döneminde demirhindi, sübye, sirkencubin, kakule, nar ve çeşitli meyveler ile bitkilerden yapılan şerbetler, proje kapsamında öğrenciler tarafından yeniden hazırlandı. Üniversitenin eğitim mutfağında hazırladıkları şerbetleri tadım etkinliğiyle tanıtan öğrenciler, proje çerçevesinde hazırlanan tarif kitapçığıyla Osmanlı şerbetlerini yapmak isteyenlere rehberlik ediyor. 18 şerbet tarifi Dekan Prof. Dr. Oğuzhan İlban, AA muhabirine, Osmanlı şerbetlerinin sadece bir içecek değil, aynı zamanda bir kültür olduğunu söyledi. İlban, şerbetleri bugüne taşımak amacıyla proje hazırladıklarını belirterek, "Fakültemizde 'takım çalışması' dersimiz var. Bu dersimiz kapsamında da birçok proje gerçekleştiriyoruz." dedi. Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğrencilerinin Osmanlı şerbetlerinin geçmişten bugüne aktarılması için proje yürüttüğünü ifade eden İlban, bu kapsamda 18 şerbet tarifinin yer aldığı kitapçık hazırlandığını anlattı. İlban, bu kitapçığı Edremit Körfezi'ndeki işletmelere dağıttıklarını dile getirerek, şunları kaydetti: "Aslında Selçuklu döneminden başlayıp Türk dünyası içinde yer alan ve aynı zamanda şifa kaynağı olan şerbetlerin, günümüzde kullanılan zararlı içecekleri dikkate aldığımızda gelecek nesillere aktarılması son derece önemli hale geliyor. Biz de bu noktada öğrencilerimizle şerbetlerimizi tanıtmaya çalışıyoruz. Özellikle oruç tutanlar için şerbetlerin yerinin ayrı olduğunu da söylememiz gerekiyor." Türk dünyasında doğumdan ölüme kadar şerbetlerin ön planda olduğunu ifade eden İlban, "Osmanlı mutfağı, yüzlerce şerbeti barındıran bir mutfak. Geçmişten günümüze gelen bu şerbetlerin geleceğe aktarılabilmesi de son derece önemli hale geliyor böyle olunca. Bize de düşen görev burada öğrencilerimize bunları doğru bir şekilde öğretip onların da yine bu geleneği sürdürüyor olmaları." diye konuştu. "Yeni nesillere aktarmak istiyoruz" Proje çalışmalarına katılan öğrencilerinden Uğur Umut Uysal, şerbetleri yaparak geleneği sürdürdüklerini söyledi. Osmanlı şerbetlerinin içeriği bakımından şifa kaynağı olduğunu vurgulayan Uysal, "Günümüzde birçok sağlıksız içecek var. Bunun yerine yemeklerimizin yanında, normal gündelik hayatımızda içebileceğimiz şerbetlerimizi gelecek nesillere de aktarmak istiyoruz. Türk kültürümüzü, mirasımızı yansıttığımız için gelecek nesillere bir faydamız olabildiği için mutluyuz." ifadesini kullandı. Ceydanur Aydemir, bu projeyle geçmişten gelen şerbetlerin ne kadar şifalı olduğunu gördüklerini anlattı. Topluma gazlı içecekler yerine sağlıklı alternatifler sunduklarını belirten Aydemir, "Geçmişten günümüze gelen bu şerbetlerin yapımıyla ilgili projeyi tamamladık. Ben açıkçası çok mutluyum. Bunların sürdürülebilirliğini sağlamak istiyoruz. Aynı zamanda Türk kültüründe önemli olduğunu gördük. Bunları yeni nesillere aktarmak istiyoruz." dedi. Ayşenur Küreli de geçmişte çok sık tüketilen ancak unutulmaya yüz tutan şerbetleri ortaya çıkarmak ve tekrar hatırlatmak amacıyla bu işe başladıklarını ifade etti.
- Doğuştan işitme engelli Sabiha öğretmen, azmiyle öğrencilerine ilham oluyor
Doğuştan işitme engelli olarak dünyaya gelen Sabiha İpek Yetkin, ailesinin desteğiyle aldığı eğitimle hayali olan öğretmenlik mesleğini yapmaya başladı. Eskişehir'de 1995'te dünyaya gelen Yetkin'in işitme engeli, bebekken ailesi tarafından fark edildi. Yetkin, ailesinin desteğiyle Anadolu Üniversitesi İşitme Engelli Çocuklar Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde (İÇEM) konuşma ve duyma eğitimi aldı. Yetkin, 2 yaşına kadar kulak arkası işitme cihazı kullandı. Daha sonra Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Mevki Hastanesi'nde gerçekleştirilen koklear implant ameliyatıyla yüzde 52 oranında duyma yetisini kazanan Yetkin, ilk ve orta öğrenimini de İÇEM'de tamamladı. Ailesinin isteği üzerine lise eğitimini işiten bireylerle sürdüren Yetkin, Gazi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Grafik ve Fotoğraf Bölümü'nden mezun oldu. Lisans eğitimini de Anadolu Üniversitesi Engelliler Entegre Yüksekokulu Grafik ve Fotoğraf Bölümü'nde tamamlayan Yetkin, halk eğitim kurslarına katılıp işaret dili ve bilgisayar sertifikaları aldı. Pedagojik formasyon başvurusu yapıp eğitimini tamamlayarak öğretmenlik hayalini gerçekleştiren Yetkin, Habip Edip Törehan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesine 2023 yılında grafik ve fotoğraf öğretmeni olarak atandı. "Anladım ki öğretmenlik zormuş" Yetkin, öğretmenliğin sadece ders anlatmak olmadığını, aynı zamanda öğrencilerle güçlü iletişim kurmayı da gerektirdiğini söyledi. Öğretmenliği daha kolay meslek sandığını anlatan Yetkin, "Sonradan anladım ki öğretmenlik zormuş. Öğrencilerle sürekli konuşmak gerekiyor, ben de daha iyi nasıl iletişim kurabiliriz diye çözümler geliştirerek bu problemi öğrencilerimle karşılıklı olarak çözdüm. Hepsi için zaman gerekiyor." dedi. Sabiha İpek Yetkin, öğretmen arkadaşlarının başta kendisine şaşırdığını ancak zamanla uyum sağladıklarını dile getirerek, "İlk başta 'İşitme engelli bir öğretmen mi?' diye şaşıranlar oldu ama zamanla herkes alıştı. Şu anda çok iyi anlaşıyoruz." ifadelerini kullandı. Ailesinin önceleri öğretmen olabileceğine inanmadığını ancak kendisinin hiçbir zaman umudunu kaybetmediğini aktaran Yetkin, şunları kaydetti: "Ailem, 'Sen işitme engellisin, öğretmen olamazsın.' diyordu ama ben umudumu kesmedim. 'Ben yaparım. Olamazsam canım sağ olsun.' dedim. Kendime çok güvendim ve herkese inat başardım, hayalimi gerçekleştirdim." Kendi başarısını örnek göstererek işitme engelli bireylerin her mesleği yapabileceğini vurgulayan Yetkin, "Ben öğretmen olabildiysem başka insanlar, başka işitme engelli bireyler de doktor, pilot ya da mühendis olabilir. Pes etmedikçe her şey mümkündür. Bizim önümüzde bir engel yok." şeklinde konuştu.
- Bursa'da 10 bin metrekarelik tesisten 100 ülkeye tatlı ihraç ediliyor
Bursa'da seyyar tezgahta börek satarak gıda sektörüne giren, daha sonra açtığı şubelerle faaliyet gösteren girişimci, devreye aldığı 10 bin metrekarelik üretim tesisiyle 100 ülkeye tatlı satıyor. Henüz 12 yaşındayken 1970 yılında üç tekerlekli tezgahında su böreği ve baklava satışıyla sektöre adım atan Yüksel Aktaş, ilk dükkanını 1983'te açtı. Zamanla yeni şubelerle işini büyüten Aktaş'ın kurduğu firma, yaklaşık 200 baklava çeşidi ve diğer ürünlerle sektörde faaliyet göstermeye başladı. Artan talep üzerine üretim tesisini büyütme kararı alan Aktaş, Nilüfer ilçesinde 10 bin metrekarelik yeni imalathane açtı. Buradaki tesiste 200 kişi istihdam eden Aktaş, başta Rusya, Çin, ABD, Suudi Arabistan, Almanya, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere 100 ülkeye ihracat yapıyor. "Böyle bir tesisin benzeri yok" Hacı Hasan Oğulları Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Aktaş, 12 yaşından 17 yaşına kadar üç tekerlekli arabada su böreği sattığını söyledi. Daha sonra ustalardan mesleği öğrenerek ilk iş yerini 1983 yılında açtığını ifade eden Aktaş, çalışarak yeni şubeler açtığını ve bugünlere geldiğini anlattı. Yaklaşık 40 şubeyle perakendeciliği öğrendikten sonra yurt dışına açılmaya karar verdiklerini belirten Aktaş, diğer ülkelerdeki gıda fuarlarına katılarak stant açtıklarını dile getirdi. Aktaş, şubelerin çoğunu kapatarak ihracata odaklandıklarını belirterek, "Halihazırdaki üretim merkezimiz bize küçük gelmeye başlamıştı. Biz de Nilüfer ilçesinde 10 bin metrekarelik modern bir üretim tesisi kurduk. Tesisimizde el değmeden hamur yoğurma ve açma makinesi, yağlama makinesi, dilimleme makinesi, şerbetleme makinesi, ceviz-fıstık atma makinesi gibi makinelerle üretim yapıyoruz. Bursa'ya güzel bir tesis kazandırdık. Böyle bir tesisin benzeri yok." ifadesini kullandı. "Dünyanın dört bir yanına bu ürünlerimizi gönderiyoruz" Bu tesisi ihracat odaklı açtıklarını belirten Aktaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şu anda 5 kıtada 100 ülkeye ihracat yapıyoruz. Tesisimizi ihracatımıza göre hazırladık. Dünyanın birçok ülkesinde katıldığımız fuarlarda baklavayı ve firmamızı tanıttık, tanıtmaya da devam ediyoruz. Amacımız dünya çapında baklavacı olmak. Rusya, Çin, ABD, Suudi Arabistan, Dubai, Almanya, Fransa, Singapur başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına bu ürünlerimizi gönderiyoruz." Aktaş, tesisi kurarken teknolojiye ayak uydurduklarını dile getirerek, şöyle devam etti: "350-400 kişinin çalışabileceği büyüklükte bir tesis yaptık. Un, yağ, fıstık, ceviz, yani baklavada kullanılan malzemelerin ayrı depoları var. Soğuk hava depomuz var. Şu anda 200 çeşit baklava üretiyoruz. Kadayıfın, künefenin de 50 çeşidini yapıyoruz. Aynı zamanda Bursa Uluslararası Gastronomi Turizmi Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı görevim var. Gastronomi turizmiyle alakalı çalışmalar yapıyoruz. Burayı turistlerin gelip gezebileceği, üretim aşamalarını görebileceği şekilde tasarladık. Türkiye'yi temsil edecek bir tesis yaptık. Turistler buraya randevu ile gelip tesisi gezerek üretim aşamalarını görecekler. Gazianteplilerden Allah razı olsun. Biz onların ekmeğini yiyoruz. Mesleğimizi onlardan öğrendik, modern tesisi Bursa'ya kazandırdık." "Ramazanda fıstıklı ve cevizli baklava ön plana çıkıyor" Ramazan ayında baklavaya talebin attığına değinen Aktaş, "Fıstıklı ve cevizli baklava ön plana çıkıyor ama öyle bir duruma geldik ki soğuk baklava ve Sütlü Nuriye tatlısı da olmazsa olmazların içine girdi. Soğuk baklava gerçekten hafif bir baklava. Sıcak havalarda insanlar hafif tatlı olarak soğuk baklavayı tercih ediyor. Bunun yanı sıra güllacımız var. Bol cevizli yapıyoruz. Ramazanda her akşam gelip devamlı alan müşterilerimiz oluyor." diye konuştu. Üretim tesisinde AR-GE merkezi de açtıklarını, yeni ürün ve tatlı reçetesi çalışmalarını da burada yürüttüklerini dile getiren Aktaş, Bursa Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü ile beraber baklava üzerine AR-GE çalışması yaparak sıfırın altında 18 derecede 1 yıl dayanan baklava imal ettiklerini sözlerine ekledi.
- Muhtar ürettiği 5 çeşit sirkeye marka tescil belgesi almayı başardı
Ordu'nun Çamaş ilçesinde muhtar Beytullah Gülmez'in ürettiği sirkelere, Türk Patent ve Marka Kurumunca (TÜRKPATENT) marka tescil belgesi verildi. İlçeye bağlı Akköy Mahallesi'nde 6 yıldır muhtarlık yapan 63 yaşındaki Gülmez, 40 yıl sürdürdüğü gezgin arıcılığın ardından 2 yıl önce evinde sirke üretmeye başladı. Bahçesinde yetiştirdiği elma, erik, Trabzon hurması, alıç ve yörede töngel olarak da adlandırılan muşmuladan evinde tüketmek için sirke yapan Gülmez, daha sonra üretim miktarını artırmaya karar verdi. Çamaş Tarım ve Orman Müdürlüğünden üretim için gerekli izinleri alan Gülmez, evinin giriş katında oluşturduğu bölümde, mevsiminde toplayıp temizlediği meyvelerden sirke yapıyor. TÜRKPATENT tarafından 26 Şubat'ta Gülmez'in ürünlerine, "Çamaş Muhtar Sirkesi" adı altında marka tescil belgesi verildi. Beytullah Gülmez, gezgin arıcılık yaptığı 40 yılın büyük bölümünü doğada geçirdiğini söyledi. Doğadaki meyve ve bitkileri yakından tanıma imkanı bulduğunu belirten Gülmez, "Benim merakım arıcılık yıllarından geliyor. Hangi meyve ve bitkilerin ne gibi faydaları var, hep merak etmişimdir. Arıcılığı bıraktıktan sonra bu merakımı sirke yaparak gidermiş oldum." dedi. "Bunu başardığım için çok mutlu oldum" Çeşitli araştırmaların ardından elma, erik, Trabzon hurması, töngel ve alıçtan sirke üretmeye başladığını anlatan Gülmez, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünden de konutta üretim izni aldığını aktardı. Kendi imkanlarıyla aldığı ekipmanla üretim yaptığının altını çizen 5 çocuk babası Gülmez, ürünlerinin çok beğenildiğini kaydetti. Gülmez, ürünlerinin "Çamaş Muhtar Sirkesi" adı altında onaylanmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, "Bunu başardığım için çok mutlu oldum." diye konuştu. Bundan sonraki hedeflerine değinen Gülmez, "Amacım, tamamen organik olarak hazırladığım sirke çeşitlerini daha çok geliştirip, bu ürünlerimi iç piyasada satışa sunmak. Bunun için çalışmalarım devam ediyor." ifadelerini kullandı.
- Genç ressam sergisinin gelirini kendisi gibi otizmli çocukların eğitimine bağışlayacak
Otizmli genç ressam Ceren Gökçe'nin kara kalem, çizgi ve anime karakter çalışmalarının yer aldığı, Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) açmaya hazırlandığı serginin geliri, otizmli çocukların eğitimi için kullanılacak. İstanbul'da 2006 yılında dünyaya gelen Ceren Gökçe'ye, 21 aylıkken otizm spektrum bozukluğu tanısı konuldu. Erken dönemde yoğunlaştırılmış özel eğitim alan Gökçe, kaynaştırma öğrencisi olarak eğitim gördüğü Erenköy Kız Lisesi'nden mezun oldu. Küçük yaşlarından itibaren resim sanatıyla ilgilenen ve kara kalem, çizgi ile anime karakter çalışmaları yapan Gökçe, kendisine özgü karakterleri çizdiği eserleriyle otizm konusunda farkındalık yarattı. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Erenköy Kız Lisesi ve Kadıköy Gazhane Fuaye Alanı'nda eserlerini sergileyen Gökçe, Dünya Otizm Farkındalık Günü olan 2 Nisan'da AKM'de kişisel sergisini açacak. Otizm Destek Eğitim ve Dayanışma Derneği (ODEDDER) işbirliğiyle düzenlenen "Renklerin Sessiz Dili; Sanat İyileştirir" adlı sergide 56 eser 1 hafta sanatseverlerin beğenisine sunulacak. Eserlerin satışından elde edilecek gelir, otizm tanısı almış çocukların eğitimine destek sağlamak amacıyla kullanılacak. AA muhabirine sergi için yaptığı hazırlıkları anlatan Gökçe, resim sevgisinin 7 yaşında başladığını belirterek, en sevdiği hobisinin çizgi film izlemek ve karakterlerini çizmek olduğunu dile getirdi. Kedi figürleri ve kadın karakterlerini çizmeyi çok sevdiğini belirten Gökçe, babasının sergi için yaptığı çizimlerini kartonlara yapıştırdığını söyledi. Gökçe, günde yaklaşık 4 saatini resme ayırdığını belirterek, "Kadın figürleri, genç kız figürleri var, çünkü onları çok seviyorum. Onların güzel yüzleri, şekilleri, aksesuarları var. Kadınlardan ve kızlardan hiç ama hiç vazgeçmeyeceğim. Serginin geliri de otizmli çocukların yararı için kullanılacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'ı sergime davet etmek istiyorum." ifadelerini kullandı. Japonca, Çince, İspanyolca, İngilizce, İtalyanca, Rusçayı konuşabildiğini söyleyen Gökçe, voleybol ve basketbol gibi sporlara da ilgi duyduğunu kaydetti. Gökçe, gelecekte hedefinin üniversitede "çizgi film ve animasyon" bölümü okumak olduğunu dile getirdi. Ailesinin kendisini desteklediğini belirten Gökçe, "Annemi, babamı çok seviyorum. Yatarken de onlara dua ediyorum. Ablamla da aram iyi. Ablamın köpeği var, kedileri çok seviyorum. Kediler en sevdiğim hayvan." diye konuştu. "Amacımız, otizmli bir gencin neler başarabildiğini kanıtlamak" ODEDDER Başkanı Tolga Gökçe de kızı Ceren'in küçük yaşta aldığı otizm tanısının ardından özel eğitimlerle yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olduklarını söyledi. Gökçe, o dönemde ülkede otizmin çok bilinmediğinden bahsederek, "Bilinmezliklerle beraber biz çocuğumuzu ilerletmeye, geliştirmeye çalıştık. Çocuk psikiyatristleri ve doktorlarla birlikte özel eğitim sürecimiz oldu. Kızımız yoğun bir özel eğitim aldı. Dış dünyaya kapalı, camdan fanus içinde yaşayan bir çocuk düşünün. Camdan fanusun kırılması, ona ulaşılması, temas edilmesi eğitim sayesinde oldu." dedi. Tolga Gökçe, kızının ilerleyen dönemde de 7-8 yaşlarında bazı özel yetenekleri olduğunu keşfettiklerini belirterek, "Eşimle ben de gönüllü olarak, bu şansa sahip olmayan, eğitime ulaşamayan, maddi yetersizliği olan çocuklar, aileler için dernekler kurduk. Türkiye'deki en büyük üst yapıları federasyon ve konfederasyonların kurulmasına öncülük ettik. Bu yapılar içerisinde de gönüllü olarak çalışmaya devam ediyoruz. Amacımız tabii toplum farkındalığını sağlamak." ifadelerini kullandı. Resim sergisinin amacının da farkındalık sağlamak olduğunu ifade eden Gökçe, "Amacımız otizmli bir gencin neler yapabildiğini, başarabildiğini ve ailesine ileride yük olamayacağını kanıtlamak. Diğer ailelere de güç kuvvet olabilmek." dedi.
- Üniversiteli kızlar otomobil tutkularını teknik eğitimle mesleğe dönüştürmek istiyor
Erzurum'da çocukluktan beri otomobil tutkusu olan 3 kız, meslek yüksekokulunda motor tamiri ile bakım onarımını teorik ve uygulamalı eğitimle öğreniyor. Kentte farklı liselerden mezun Sıla Özdemir, Yağmur Doğan ve Dila Cemre Altuntaş, çocukluktan beri otomobile ilgi duydukları için üniversite tercihlerini Atatürk Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu'ndan yana kullandı. Okulun otomotiv teknolojisi programına bu eğitim öğretim yılı öncesinde kayıt yaptıran kızlar, teorik ve uygulamalı eğitimlere özveriyle katılıyor. Tutkuları ve hedefleri de aynı olan kızlar, motor tamirini, bakımını ve onarımını en ince detaylarına kadar öğrenerek çoğunlukla erkeklerin tercih ettiği sektörde yer alıp hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Okulun müdürü Prof. Dr. Hayrunnisa Nadaroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, otomotiv teknolojisi programına 149 öğrencinin kayıtlı olduğunu söyledi. Programa son dönemde kızların ilgisinin arttığını belirten Nadaroğlu, şunları kaydetti: "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın devrim niteliğindeki açılımıyla Türkiye'nin yerli otomobili Togg üretiliyor. Erzurum'a da hibrit otomotiv bölümlerinin açılmasını arzuluyoruz. Gençlerin buna talebini görüyoruz. Her alana kadın elinin değmesi güzel." Nadaroğlu, organize sanayi bölgesiyle işbirliği yapıp mesleki eğitimi entegre ederek gençlere daha fazla iş olanağı sağlamayı ve bu bölümlerin daha fazla tercih edilmesini amaçladıklarını vurguladı. "Okul bittiğinde usta olabilecekler" Okulun otomotiv ve makine programında öğretim görevlisi Soner Gök de son yıllarda kızların da otomotiv bölümünü tercih ettiğini dile getirdi. Kız ve erkek öğrencilerin uyum içinde çalıştığını anlatan Gök, "Çok fiziki iş olduğunda erkek öğrenciler kızlara yardım ediyor. Öğrencilere otomobil motorlarının tüm parçalarını söküp arıza, onarım ve değişim gibi konuları gösteriyoruz. Öğrenciler motorların bakım periyotlarını, yağ ve antifriz özeliklerini ve hidrolik aksamlarını tüm detaylarıyla öğreniyor. Dönem sonuna doğru motorları sökme yöntemi ve arıza gibi tüm işleri yapacaklar. Okul bittiğinde usta olabilecekler." diye konuştu. Öğrencilerden Sıla Özdemir de küçüklüğünden beri arabalara ilgi duyduğunu, okuduğu bölümde kendisini geliştirmek istediğini ifade ederek, "Bu bölümden sonra motor ustalığına geçiş yapmayı planlıyorum, hayalimdeki motor ustalığı mesleğini gerçekleştireceğim." dedi. Farklı bölümleri de tercih etme imkanının olduğunu dile getiren Özdemir, bölümde okumaktan mutlu olduğunu, ön yargıları yıkarak hayatına devam ettiğini söyledi. "Sanayiden teklif gelirse asla reddetmem" Yağmur Doğan da "erkek ve kadın işi" diye bir şeyin olmadığına işaret ederek, şöyle konuştu: "Otomobil sektörüne kadın eli değmeli. Formula yarışlarını çok seviyorum, arabalara ilgim olduğu için bölümü yazdım, pişman değilim. Bir bayide kontrolcü olarak çalışabilirim, işi tamamen öğrendikten sonra sanayiden teklif gelirse asla reddetmem. Otomobil tutkum vardı, tutkusu olmayanların burada işi olmaz." Dila Cemre Altuntaş ise babası, kuzeni ve kardeşleriyle arabalarla uğraştığını anlatarak, "Bu iş tutkuya dönüştü. Sevdiğim işi yapmak istiyordum, bilerek bütün tercihlerimi otomotiv üzerine yaptım. Hedefim, sanayide iş yeri açmak." ifadelerini kullandı.
- 24 yıllık hayatına ilkleri ve kahramanlıkları sığdıran Türk pilot: Tayyareci Nuri Bey
Türk havacılık tarihinin öncü isimlerinden Tayyareci Nuri Bey'in İstanbul-Kahire uçuşunu gerçekleştirirken uçağın ters rüzgar sebebiyle denize düşmesi sonucu şehit olmasının üzerinden 111 yıl geçti. AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, genç yaşta Türk havacılık tarihine iz bırakan çalışmalara imza atan Nuri Bey, 1890'da Sinop'un Boyabat ilçesinde dünyaya geldi. O dönemki adıyla Mühendishane-i Berr-i Hümayun olan harp okuluna 1907'de giren ve 1910'da teğmen rütbesiyle mezun olan Nuri Bey'in ilk görev yeri 2. Ordu oldu. Fransa'da 12-18 Eylül 1910'da askeri tatbikat olarak gerçekleştirilen Picardie Manevraları'nda ilk kez uçak kullanılması, birçok dünya devleti gibi Osmanlı'nın da dikkatini çekti. Havacılık çalışmalarını önemseyen Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın öncülüğünde Yeşilköy'de Tayyarecilik Mektebi ile uçuş karargahı kuruldu. Paşanın emriyle uçak satın alımı ve pilot yetiştirilmesi amacıyla Avrupa'ya gönderilmesi kararlaştırılan, yabancı dil bilen 8 subaydan birisi de Nuri Bey oldu. Fransa'daki Bucq Uçuş Okulundan pilot lisansıyla mezun olup yurda dönen Nuri Bey, Yeşilköy Tayyare Mektebi'nde uçuş eğitimine devam etti ve başarıları dolayısıyla ödüllendirildi. Nuri Bey, bu uçuşları sırasında bir kez Hadımköy, iki kez de İstanbul üzerinde 1500 metre yüksekliğe kadar çıktı. Nuri Bey'in Garp Ordusu emrine atandığı günlerde Yunanlar, ordu için Selanik'e getirilen uçakları yakınca, arasında Nuri Bey'in de bulunduğu havacılar, Mısırlı Prens Ömer Paşa'nın gönderdiği gemiye kıyafet değiştirerek binip İstanbul'a gelmeyi başardı. Teğmen Nuri Bey, İstanbul'da kendisine verilen uçakla Osmanlı Ordusunun hareket rotasını takip ederek keşif uçuşları gerçekleştirdi. İlk uzun mesafe uçuşu ile ödül kazandı O dönemde genç ve yetenekli subayları havacılığa teşvik etmek amacıyla havada en az 1 saat kalabilecek tayyareciye verilen 5 bin kuruşluk ödülü ilk alan Nuri Bey oldu. Nuri Bey, İstanbul ve Çatalca üzerinde birkaç kez bir saatten fazla uçtu. Hayatını ve eğitimle olgunlaşan yeteneklerini vatanına adayan, bıraktığı miras ile bugün bile genç havacılara ilham veren Nuri Bey, Edirne-İstanbul arasındaki 240 kilometrelik hava yolunu hiç yere inmeden bir defada geçebilmek için beraberinde Teğmen Hami Bey ile 24 Ekim 1913'te havalandı. Kalkıştan itibaren kalın bir sis tabakasının içine girince yüksek uçuş gerçekleştiren iki pilot, uçak motorunun bir pistonunun bozulmasına rağmen inmeyi başardı. Edirne-Babaeski-Çorlu-Çatalca üzerinden Yeşilköy'e uzanan bu uçuş, Türk havacılık tarihinde yapılan ilk uzun mesafe uçuş oldu ve Nuri Bey 10 altınla ödüllendirildi. Harbiye Nazırı Enver Paşa, Balkan Savaşı'nın acı hatıralarının silinmesi ve Fransız havacıların yarattığı hayranlığın Türk pilotlarına çevrilmesi amacıyla iki uçaklık bir filonun Kahire'ye gitmesini kararlaştırdı. Bu uzun uçuş birtakım aşamalara ayrıldı, uçakların inecekleri alanlar önceden hazırlanarak, yakıt ikmal noktaları Konya ve Halep olarak belirlendi. Bu tarihi yolculuk için seçilen pilot Fethi ve Nuri Bey'in bulunduğu uçaklar, yanlarındaki gözlemcileriyle birlikte 8 Şubat 1914'te yağmurlu bir günde saat 09.10'da İstanbul'dan havalandı. Türkiye'nin ilk posta uçuşunu da gerçekleştirdi Havanın kötüleşmesi üzerine Bursa üzerinden dönerek Yeşilköy'e inen Nuri Bey, öğleden sonra sisin dağılmasının ardından yeniden havalandı. Bu kez de Karamürsel üzerindeyken motor arızası nedeniyle İznik'e inmek zorunda kalan Nuri Bey, arızanın giderilmesinden sonra yeniden hareket ederek Osmaneli'ne ulaştı. Nuri Bey, buradan itibaren kendisine verilen Bilecik ve Eskişehir postalarını taşıyarak, Türkiye'nin ilk posta uçuşunu da gerçekleştirmiş oldu. Eskişehir'e 12 Şubat'ta ulaşan ve 14 Şubat'ta yeniden hareket eden Nuri Bey, yine yoğun sis nedeniyle Bolvadin'e inip bir süre bekledikten sonra Akşehir'e vardı. 15 Şubat'ta uçağıyla Akşehir'den hareket eden ve motor arızası nedeniyle Osmaniye'ye, buradan havalandıktan sonra da hava muhalefeti nedeniyle Karakaya köyüne inmek zorunda kalan Nuri Bey, Konya'ya ancak 17 Şubat'ta ulaştı. Yolculuğun en zor bölümü ise Toros Dağları'nı aştıkları yer oldu. 18 Şubat'ta Konya'dan havalanan Nuri Bey, Karaman'ı geçip Toros eteklerine gelince ters rüzgar nedeniyle yükselemediği için Karaman'a dönmek zorunda kaldı. Uçağın iki kişiyle Toros Dağları'nı aşmasının mümkün olamayacağı anlaşılınca Nuri Bey, 19 Şubat'ta Karaman'dan tek başına hareket ederken, yanındaki Rasıt Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ise trenle Tarsus'a gitmek zorunda kaldı. İki arkadaş Tarsus'ta buluşarak 22 Şubat'ta yaptıkları uçuşla Adana'ya ulaştı. Adana'dan 21 Şubat'ta hareket ettikten kısa süre sonra buji arızası nedeniyle Misis'e inen Nuri Bey, bir gün sonra tekrar yola çıkarak 23 Şubat'a Halep'e ulaşabildi. Tarihi uçuşun diğer kahramanı Fethi Bey ve gözlemcisi Sadık Bey'in uçağı ise 27 Şubat'ta Şam yakınlarındaki Taberiye Gölü civarındaki Cehennem Vadisi'nde düştü. Nuri Bey ve İsmail Hakkı Bey, elim kazanın olduğu gün Şam'a ulaştığında çok sevdiği arkadaşlarının cenazeleriyle karşılaştı. 24 yaşında Kahire'de şehit düştü İlk plan gereği Kudüs ve El-Ariş üzerinden Kahire'ye uçması gereken pilotlar, İstanbul'dan gelen emirle eski rotadan vazgeçerek sahil üzerinden uçuşa devam etmeye başladı. Nuri Bey, sahili izleyerek Beyrut'a, oradan da 9 Mart 1914'te Yafa'ya geçti. Hem dinlenmek hem de uçağın bakımını yapmak amacıyla uçuşa bir gün ara verildi. 11 Mart 1914'te Yafa meydanında toplanan halk, uçağın havalanacağı anı heyecanla beklerken, Mısır'da da Nil kıyılarına gelecek Türk uçağını karşılamak için büyük bir hazırlık yapıldı. Yafa'dan havalanacağı gün, rüzgarın yönü nedeniyle kalkışı dağlara doğru yapan Nuri Bey, meydanın konumu gereği ancak denize doğru hareket edebildi. Rüzgarın deniz yönüne doğru eseceği ana kadar birkaç gün beklemesi gerekirken, bu da son aşamasına gelen uçuşa gölge düşüreceğinden çekinen Nuri Bey, rüzgarı arkasına alarak alanda toplanmış halkın coşkulu tezahüratlarıyla uçağı havalandırdı. Bir süre deniz seviyesine yakın uçan Nuri Bey, dönüş yaparak rüzgarı önden almak istedi ancak bu hamlesi, uçağın hızını daha da düşürdü. Yeterli sürati olmayan uçak havada daha fazla kalamayarak denize düştü. İsmail Hakkı Bey, yüzme bilmediği için uçağın üzerine çıkarken, Nuri Bey üzerindeki deri elbiselerle sahile doğru yüzmek istedi ancak giysileri ağırlaşınca uçağa döndü. Nuri Bey, İsmail Hakkı Bey'in yardımıyla su üzerinde yüzen uçağa çıkmayı başardı ancak çok fazla su yuttu. Uçağa kayıklarla ulaşanların yardımıyla iki pilot hastaneye kaldırıldı ancak Nuri Bey, bütün çabalara rağmen kurtarılamadı. İstanbul-Kahire uçuşunu tamamlamasına bir etap kalmışken 11 Mart 1914'te 24 yaşında şehit olan ve adını Türk havacılık tarihine altın harflerle yazdıran Nuri Bey'in cenazesi de tarihi uçuş sırasında şehit olan arkadaşları Fethi ve Sadık beylerin toprağa verildiği Şam'da defnedildi. Suriye'deki savaş dolayısıyla yıpranan, havacılık tarihinin ilk şehitlerinin kabirlerinin yer aldığı Şam'daki Türk Hava Şehitleri Anıtı'nın bakımı da TİKA tarafından yapıldı.
- 112 Acil'de doktor, yeşil sahada kaptan
Erzincan 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nde doktor olan 26 yaşındaki Aleyna Demir, TFF Kadınlar 3. Ligi'nde mücadele eden Erzincan Gençlerbirliği Gençlik ve Spor Kulübüne de kaptanlık yapıyor. Çocukluğundan beri futbol oynayan Aleyna Demir, 2017'de kazandığı Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra da yeşil sahalardan kopmadı. Atandığı Erzincan 112 Acil Sağlık Hizmetleri'nde hayat kurtaran Demir, bir yandan da TFF Kadınlar 3. Ligi'nde mücadele eden Erzincan Gençlerbirliği Gençlik ve Spor Kulübünün başarısı için ter döküyor. Yoğun çalışma temposuna rağmen futbol oynamayı bırakmayan takım kaptanı Demir, antrenmanlarda ve maçlarda yaşanan sakatlıklarda da ilk müdahaleyi de yapıyor. "Antrenmana geldiğim zaman bütün enerjimi, stresimi atabiliyorum" Doktor Aleyna Demir, çocukluk yıllarında ağabeyi ile futbol oymaya başladığını söyledi. Okul takımlarında başladığı futbol kariyerine, tıp fakültesini kazanıp mezun olduktan sonra göreve başladığı Erzincan'da devam ettiğini ifade eden Demir, şöyle konuştu: "Maç esnasında sakatlıklara müdahalede fakültedeyken biraz çekiniyordum ama mesleğin içine girdikten sonra müdahale yapmakta bir çekincem olmuyor. Arkadaşlarıma maçlarda yaşadıkları sakatlıklar nedeniyle yardımcı olmaya çalışıyorum. Bizim tıp fakültesinde bir söz vardır, 'Tıp fakültesinden en son hekim olunur' diye. Onun için bence çocukların gerek spor olsun, futbol, basketbol, voleybol olabilir, aileleri tarafından desteklenmeleri gerekiyor. Aynı zamanda ben bunun bir psikoterapi olduğunu da düşünüyorum. Antrenmana geldiğim zaman bütün enerjimi, stresimi atabiliyorum." Futbolu bıraktıktan sonra antrenör olmayı hedefliyor Demir, günde 8-10 saat Tıpta Uzmanlık Sınavı için ders çalıştığını belirterek, buna rağmen antrenmanlarını da aksatmadığını dile getirdi. İspanya 1. Futbol Ligi ekiplerinden Barcelona takımını takip ederek büyüdüğünü söyleyen Demir, futbolu bıraktıktan sonra kadın futbolunda antrenör olarak çalışmayı ve keşfedilmeyi bekleyen yeteneklere ulaşmayı hedeflediğini kaydetti. Erzincan Gençlerbirliği Gençlik ve Spor Kulübü Antrenörü Ali Aksu ise Aleyna Demir'in antrenmanda ve maç sırasında sakatlık yaşayan oyunculara da ilk müdahalede bulunduğunu anlatarak, "Aleyna çok iyi bir doktor, çok iyi bir kişilik, çok da iyi bir futbolcu. Takımımızın kaptanı kendisi. Burada çocuklarımıza herhangi bir müdahale olduğu zaman ya da maçlarda sporculara herhangi bir müdahale olduğu zaman Aleyna ilk müdahalelerini yapıyor. Aleyna'ya doktor dediğimiz zaman insanlar bunun lakap olduğunu zannediyor." diye konuştu.
- Kayserili motokurye şehir şehir gezerek "iyilik" taşıyor
Kayseri'de yaşayan Mahsun Karagöz, kuryelikten kalan zamanlarında yardım paketlerini şehir şehir gezerek ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023'teki depremlerden etkilenen illerdeki binlerce çocuğa, Kayseri İyilik Abisi ve Selçuk Amca Derneğinin desteğiyle geçen yıl depremin yıl dönümünde oyuncaklar götüren Karagöz, iyilik serüvenini sürdürüyor. İlke Sivil Motosikletli Arama Kurtarma Derneğinde görevli 30 yaşındaki Karagöz, birçok derneğin katkısıyla temin edilen yardım kolilerini motosikletiyle Kayseri, Osmaniye, Konya, Adana, Ankara, Kahramanmaraş, Hatay ve İzmir gibi birçok ildeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor. Gittiği yerlerde insanların sevinçlerine ortak olan Karagöz, motosikletiyle tekerlekli sandalye bile taşıyor. Mahsun Karagöz, iyilik serüveninin geçmişe dayandığını, 6 Şubat 2023'teki Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerdeki çocuklara 33 bin oyuncak dağıtarak, kalplerine dokunduğunu anımsattı. İyilik yapmak için çıktığı yolun kendisini mutlu ettiğini dile getiren Karagöz, Kayseri İyilik Abisi, Selçuk Amca ve Ağlasun dernekleri ile Kayseri Motosiklet Sporları Kulübü gibi yerlerden erzak ve diğer malzemeleri temin ederek ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığını söyledi. İnsanların mutluluğuna şahit olmak istiyor Karagöz, ramazan ayında da köy köy, kasaba kasaba, ilçe ilçe dolaşarak kolilerle gıda ve diğer malzemeleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığını kaydetti. Motosikletiyle tekerlekli sandalye bile taşıdığını belirten Karagöz, şöyle konuştu: "Engelli bir kardeşimize, Kayseri'den Karaman Elmayurdu köyüne tekerlekli sandalye götürdüm. Sandalyeyi götürdüğümde kardeşimizin yüzündeki ve ailesindeki mutluluğu unutmuyorum. Ben bunu kargo ile de gönderebilirim ancak insanların mutluluğuna şahit olmak istiyorum. İkincisi de götürdüğüm insanlar gerçekten doğru mu söylüyor? Bu emanetler yerine ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu? Kendi gözümle görmekten mutlu oluyorum. Taşıdığım yükün ağırlığının önemi yok. Motorumun alabildiği kadar yüklüyorum. Her ile gidiyorum. Yeter ki o yol iyilikle sonuçlansın." Karagöz, kendisini yolda motoruyla görenlerin "kamyonet" diyerek dalga geçtiğini, insanların yardım için yola çıktığını öğrendiklerinde ise şaşırdıklarını anlattı. Daha fazla malzeme taşımak istediğini dile getiren Karagöz, hayırseverlerden ömrünü tamamlayan motosikletinin yerine yeni bir motosiklet ya da römork talebinde bulundu. Bazen olumsuz hava koşulları nedeniyle yolda zorluklar yaşadığını belirten Karagöz, işinin sonunda iyilik olduğu sürece yükün de yolun da ağır gelmediğini sözlerine ekledi.
- Devlet desteğiyle büyüttüğü işletmede yılda 300 ton tavuk eti işliyor
Van'ın Tuşba ilçesinde Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumundan (TKDK) 18 milyon 200 bin lira hibe desteği alan işletmede yılda 300 ton tavuk eti işleniyor. İlçenin Bardakçı Mahallesi'nde 2014'te Tavuk Eti İşleme Tesisi kuran Emre Baytar, siparişleri yetiştirmek için tesisi büyütmeye karar verdi. Bu karar doğrultusunda 2021 ve 2023'te TKDK'ya başvuran Baytar, yapılan değerlendirmeler sonucu işletmesi için 18 milyon 200 bin lira hibe desteği almaya hak kazandı. Makine, ekipman ve lojistik destek sağlanan işletmesinin kapasitesini yüzde 50 artıran Baytar, istihdam edilen 35 kişiyle yılda 300 ton tavuk eti işliyor. Tavuk üretim firmalarından temin edilen tavuklar, tesisteki makinelerde parçalandıktan sonra paketlenerek Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki marketlere ulaştırılıyor. Çalışan sayısının artırılması planlanıyor Emre Baytar, tesisi 2014'te tavuk parçalama hizmeti vermek için kurduklarını söyledi. Aldıkları desteklerle işletmeyi büyüttüklerini belirten Baytar, "Tesisimizi kurduğumuz günden bu yana sürekli büyüttük. 2021 ve 2023'te aldığımız desteklerle işletmemizin kapasitesini yüzde 50 artırdık. TKDK danışmanlığında yeni ekipmanlar aldık." dedi. İşletmeyi büyütmeye devam edeceğini dile getiren Baytar, şunları kaydetti: "Son aldığımız destek sayesinde işletmemizi daha ileri noktaya taşıdık. İlk projemizde makine, motor ve ekipman desteği aldık. 2023'te ise aldığımız destekle lojistik gücümüzü artırdık. Forklift (ağır yükleri çatalları aracılığıyla kaldırarak bir araca veya rafa yüklemek için kullanılan iş makinesi) ve soğutucu araçlarımızı şirketimize kazandırdık. Şirketimiz güzel ivme kazandı. Doğu Anadolu Bölgesi'ne hizmet veriyoruz. Hedefimiz işletmemizi büyüterek tüm Türkiye'ye ulaşmak. Şu an işletmemizde 35 kişiye istihdam sağlıyoruz. Güzel yatırımlarla beraber istihdam sayısını artırarak büyümeyi hedefliyoruz."











