Boş arama ile 777 sonuç bulundu
- Bursa'da 3 kuşağın bir arada ürettiği ahşap ürünler 74 ülkeye ihraç ediliyor
Bursa'da babası ve oğluyla marangozluk yapan Özgür Ulus, mutfak gereçleri, tablo, biblo, maket ev, hediyelik ve süs eşyası gibi ürünleri 4 kıtada 74 ülkeye ihraç ediyor. Küçük yaşlarda kısa bir süre fabrikada çalıştıktan sonra baba mesleğini sürdürmeye karar veren 44 yaşındaki Özgür Ulus, Bursa'nın Yıldırım ilçesindeki 75 metrekarelik iş yerlerinde marangozluk yapmaya başladı. Daha sonra atölyeyi büyütme kararı alan Ulus, 20'li yaşlarda atölyesini Mudanya ilçesine taşıyarak 350 metrekarelik alana geçti. Burada faaliyetine ahşap oyma üzerine devam etme kararı alan Ulus, kıl testere ve iskarpela kullanarak hediyelik, mutfak gereçleri, süs eşyası, tablo, ahşap biblo, maket ev ve bıçak gibi ürünler tasarladı. Babası Mehmet Ulus (73) ve oğlu Egemen Ulus (20) ile gerçekleştirdiği imalatta gün geçtikçe ürün yelpazesini genişleten Ulus, yurt içinin yanı sıra 4 kıtada 74 ülkeye de ihracata yapar hale geldi. Özgür Ulus, marangozluğun yanı sıra kaybolmaya yüz tutmuş 13 ana meslekte kullanılan malzemelerin tedarikçiliğini yaptıklarını söyledi. Sedef işçiliği, hat, naht gibi meslekleri yaşatabilmek için çalışmalar yürüttüklerini belirten Ulus, "Bıçak yapmak isteyen bir kişinin bütün malzemelerini tedarik ediyoruz. O kişinin el meziyetleriyle bıçak yapmasına vesile oluyoruz. Bir kişi evinde çocuklarıyla bir kutu oyarak biblo yapmak istiyor. Biz bunlara destek olarak onların bu meslekleri icra etmesine vesile oluyoruz. Ahşap oymacılığı çok popüler." dedi. "Çocuğumuz da kendi çocuğuna devredecek" Ulus, babasından öğrenip sürdürdüğü mesleğini oğluna da öğrettiğini dile getirerek, şöyle devam etti: "Bu zamana kadar 4 kıtada 74 ülkeye Bursa'dan ürün gönderdik. Singapur, Çin, Tayland, Yeni Zelanda, Malezya, Almanya, İtalya, Belçika, ABD ve Kanada gibi 4 kıtada 74 ülkeye ürünlerimiz ulaşmaktadır. 350 metrekarelik atölyemiz var. Bu atölyemizde 4 çalışanımızla ürettiğimiz yaklaşık 1200 ayrı çeşit ürün var. 1200 ürünün yaklaşık 150 kalemini yurt dışına ihraç ediyoruz." Ülke ve aile ekonomisine katkı sağlamak için bayrak yarışını sürdüreceklerini belirten Ulus, şunları kaydetti: "İşin en çok eziyet çekeni babam. Sıkıntıları çekerek mesleği bizlere aktarmış. Biz de bayrağı alıp biraz ileri götürdük. Çocuklarımız daha da rahat edecek. Kurulu bir düzenle birlikte gelişen teknoloji ve internetin yaygınlığıyla onlara böyle bir imkan tanınacak. Bayrağı aldık, yarışı bir yere kadar getirdik. Çocuğumuza devredeceğiz. Çocuğumuz da kendi çocuğuna devredecek.""Çok hırslı bir çocuk, mağlubiyeti hiç hazmetmeyen birisi" Yasin Özcan'ın çok yetenekli olduğunu vurgulayan Ayvalıoğlu, şunları kaydetti: "Yasin çok hırslı bir çocuk, mağlubiyeti hiç hazmetmeyen birisi. Maçlarımız saat 10.00'da olduğu zaman sporcularımızı saat 08.00'de kulüpte isteriz, 2 saat önceden gelirler hazırlıklarımızı yaparız. Kulübü açmaya gittiğimde Yasin kapının önünde olurdu, herkesten önce gelir, herkesten sonra giderdi. Yasin çok hırslı, çok istekli ve çok arzulu bir çocuk. En büyük avantajı ise fiziği çok iyiydi, kendi yaş kategorisine göre fizikliydi. Yasin'in kategorisindeki çocuklar 1 yılda 10 maç oynarken, ben ona tüm kategorilerde 1 yılda 60 maç oynattım. En çok faydasını da buradan gördüğüne inanıyorum." Ayvalıoğlu, Yasin Özcan'ın başarısıyla her daim gurur duyduğunu belirterek, "Yasin vefalı bir çocuk, kendisine teşekkür ediyorum. Hangi programa çıksa 'beni Ahad hocam buldu, keşfetti' demesi bize gurur veriyor. Bunları söylemesi bize yetiyor." diye konuştu. Yasin Özcan ile sürekli telefonla görüştüğünü, Sivas'a geldiğinde kendisini ziyaret ettiğini belirten Ayvalıoğlu, eski öğrencisine başarı diledi.
- Aston Villa'ya transfer olan Yasin Özcan okul bahçesinde keşfedildi
İngiltere Premier Lig ekibi Aston Villa'nın Trendyol Süper Lig temsilcisi Kasımpaşa'dan kadrosuna kattığı 18 yaşındaki Yasin Özcan'ın transferi, genç oyuncuyu okul bahçesinde keşfeden antrenör Ahad Ayvalıoğlu'nu gururlandırdı. Sivas'ta yaşayan antrenör Ahad Ayvalıoğlu, gelecek sezon Aston Villa forması giyecek öğrencisi Yasin Özcan'ın başarısıyla gurur duyuyor. Antrenörlük kariyerini 2020 yılında sonlandıran Ayvalıoğlu, AA muhabirine, genç yaşlardan beri futbolun içerisinde olduğunu söyledi. Sivas'ta çeşitli amatör kulüplerin formasını giydiğini belirten Ayvalıoğlu, 1993-1994 sezonunda ise Sivasspor profesyonel takımında yardımcı antrenör olarak görev aldığını aktardı. Son olarak İl Özel İdarespor Kulübünde antrenörlük yaptığını dile getiren Ayvalıoğlu, Yasin Özcan'ı bir okulun bahçesinde futbol oynarken keşfettiğini anlatarak, "Rauf Orbay İlkokulu var, eski mahallem orası. Camiden namazdan gelirken okul bahçesinde çocuklar top oynuyordu, durdum baktım, Yasin'i gördüm. Orada 3-5 sporcum vardı ve çocukları çağırarak Yasin'in lisansının olup olmadığını sordum ve olmadığını öğrendim. Yarın kulübe gelmesini söyledim, Yasin ile böyle tanıştık." dedi. Ayvalıoğlu, kulübün o dönemler altyapısının çok iyi olduğunu ve Eski Sivas Valisi Salih Ayhan'ın da büyük destek verdiğini söyledi. "Çok hırslı bir çocuk, mağlubiyeti hiç hazmetmeyen birisi" Yasin Özcan'ın çok yetenekli olduğunu vurgulayan Ayvalıoğlu, şunları kaydetti: "Yasin çok hırslı bir çocuk, mağlubiyeti hiç hazmetmeyen birisi. Maçlarımız saat 10.00'da olduğu zaman sporcularımızı saat 08.00'de kulüpte isteriz, 2 saat önceden gelirler hazırlıklarımızı yaparız. Kulübü açmaya gittiğimde Yasin kapının önünde olurdu, herkesten önce gelir, herkesten sonra giderdi. Yasin çok hırslı, çok istekli ve çok arzulu bir çocuk. En büyük avantajı ise fiziği çok iyiydi, kendi yaş kategorisine göre fizikliydi. Yasin'in kategorisindeki çocuklar 1 yılda 10 maç oynarken, ben ona tüm kategorilerde 1 yılda 60 maç oynattım. En çok faydasını da buradan gördüğüne inanıyorum." Ayvalıoğlu, Yasin Özcan'ın başarısıyla her daim gurur duyduğunu belirterek, "Yasin vefalı bir çocuk, kendisine teşekkür ediyorum. Hangi programa çıksa 'beni Ahad hocam buldu, keşfetti' demesi bize gurur veriyor. Bunları söylemesi bize yetiyor." diye konuştu. Yasin Özcan ile sürekli telefonla görüştüğünü, Sivas'a geldiğinde kendisini ziyaret ettiğini belirten Ayvalıoğlu, eski öğrencisine başarı diledi.
- Meslek lisesindeki atölyede bıldırcın ve yumurta üretiyorlar
Sivas Şehit Ahmet Eyce Ticaret Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri, okulda oluşturulan eğitim atölyesinde etlik bıldırcın ile bıldırcın ve tavuk yumurtası üretiyor. Lisede eğitim gören Hayvan Yetiştiriciliği ve Sağlığı Bölümü öğrencileri, atölyede oluşturulan kümeste etlik bıldırcın ve bıldırcın yumurtası ile okul bahçesindeki kümeste doğal yumurta üretimine başladı. Hayvan Yetiştiriciliği ve Sağlığı Bölümü Öğretmeni Egemen Tuncay, bölümün 3 yıl önce açıldığını söyledi. Küçük alanlarda hayvan yetiştiriciliği yapılabileceğini göstermek amacıyla projeler hazırladıklarını belirten Tuncay, "Bu kapsamda bıldırcın yetiştiriciliği faaliyetlerimize başladık. Öğrencilerimize teorik eğitimin yanı sıra uygulamalı eğitimle yetiştiricilik süreçlerinin her basamağında görev vererek, onları sektöre kazandırma niyetindeyiz." dedi. Derslere 9, 10 ve 11. sınıflardan 100 öğrencinin katıldığını aktaran Tuncay, öğrencilerin bir çizelge dahilinde bakım, besleme, sağlık kontrolü ve hijyen gibi üretimin tüm aşamalarında görev aldıklarını dile getirdi. Tuncay, üretim haberini duyan çok sayıda kişinin gerek etlik bıldırcınlara gerekse yumurtalarına yoğun talepte bulunduğunu anlatarak, "Hem üretimi hem eğitimi bir arada gerçekleştirerek öğrencileri yetiştirmeye çalışıyoruz. Okulumuzun bu sayede bir kazanç elde etmesine de katkı sağlıyoruz." diye konuştu. "Öğrencileri meslek lisesinin amacına uygun yetiştiriyoruz" Öğretmen Osman Karaman ise öğrencileri hayata hazırlamaya çalıştıklarını kaydetti. Bıldırcın üretiminin tavuk üretimi gibi geniş yere ihtiyaç olmadan yapılabildiğine değinen Karaman, "Bıldırcınlar bakımı iyi olduğu takdirde her gün yumurtlar. Temizliğine ve yemine dikkat edildiği sürece kolay kolay hastalanmazlar." ifadesini kullandı. Karaman, ticari anlamda şehirde bu konuda bir boşluk olduğunu belirterek, "Çocuklarımızı hem meslek lisesinin amacına yönelik yetiştirmeyi hem de mezun olduklarında kendi iş yerlerini açabilmelerini hedefledik." dedi. "Hayata önde başlıyoruz" Hayvan Yetiştiriciliği ve Sağlığı Bölümü 11. sınıf öğrencisi Muhammed Arda Kıratik, proje sayesinde güzel eğitim aldıklarını söyledi. Öğrencilerden Kübra Kuşcu ise meslek lisesi öğrencisi olduğu için kendilerini şanslı hissettiklerini dile getirerek, "Meslek lisesinde okuduğum için hayata önde başlıyorum. Bıldırcın yetiştiriciliğini ileriki dönemde sürdürmeyi hedefliyorum." şeklinde konuştu. Oğuz Ateş de okulda meslek öğrendiği için mutlu olduğunu belirtti.
- Erciyes'teki kar sanata dönüşecek
Kayseri Erciyes Kayak Merkezi, 17-24 Şubat'ta Uluslararası Erciyes Kar Heykel Festivali ve Sempozyumu'na ev sahipliği yapacak. Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamaya göre, etkinlik, Kayseri Valiliği ve Büyükşehir Belediyesinin destekleri, Kayseri Erciyes AŞ'nin organizasyonuyla gerçekleştirilecek. Festivale, Türkiye başta olmak üzere Almanya, İtalya, Belarus ve İran'dan heykel sanatçıları katılacak. Etkinlik süresince heykel sanatçıları, 1 hafta boyunca 3 metre yüksekliğinde ve genişliğinde, 10 kar bloğundan animasyon karakterleri yapacak. Kayakseverler ve misafirler, Erciyes Tekir Kapı bölgesindeki kızak alanı yanında bulunan bölgede sanatçıların çalışmalarını yakından takip edebilecek. Festivalin gerçekleşeceği alanda incelemede bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, etkinliğe hazırlanan personele kolaylıklar diledi. Güvenli merkezde değişik etkinliklere zemin hazırlamak için misafirlerin hem görsel hem de kayak hizmetleri alma açısından zevklerine hitap etmeye çalıştıklarını aktaran Büyükkılıç, şunları kaydetti: "Şu anda da kardan adam yapar gibi adeta heykeller yapılacak ve şehrimizin simgelerini tanıtacak bir anlayışla gerek ulusal gerekse uluslararası alanda prestijli sanatçılarımız ve hocalarımız burada çalışma yapacak. Pazartesi günü başlıyoruz. Daha sonra kayak sezonu süresince buradaki eserlerimiz insanların beğenisine açılmış olacak."
- Samira Asadulova: Ünlü Türk İnfluencer ve Model
Samira Asadulova, Azerbaycan’da doğan, modellik dünyasına adım attığı andan itibaren hızla yükselen, bugün uluslararası arenada tanınan bir model. Şu an Dubai’de modellik yapan başarılı model, Sanat ve estetikle harmanlanmış bir çocukluk geçirdi. Genç yaşlarda yeteneğini fark eden moda dünyasının gözdesi haline geldi. ''Podyumda güçlü duruşu, zarafeti ve özgün stil anlayışıyla markaların aranan yüzü oldu. Samira, uluslararası defilelerde ve moda çekimlerinde hem güzelliği hem de kişiliğiyle iz bırakan bir ikon haline geldi.'' Samira Asadulova, moda dünyasında sıradışı bir yolculukla dikkat çeken, zarafet ve tutkusuyla kendine yer açmış bir isim. Modellik kariyerine genç yaşlarda başlasa da, başarıları kısa sürede uluslararası arenada yankı buldu. Yalnızca fiziksel güzelliğiyle değil, podyumdaki güçlü duruşu ve moda dünyasına kattığı özgün tarzıyla fark yaratıyor. Türkiye’deki model influencer, yurtdışı dergilerinde kapak yüzü oldu ve böylece adını dünya modasında kalıcı hale getirdi. Samira, disiplinli çalışması ve sınır tanımayan azmiyle podyumlarda kendine bir yıldız olarak yer bulmayı başardı. 17 yaşında keşfedildikten sonra Ukrayna’da başladığı modellik kariyeri, dünya çapındaki başarılara kapı araladı. Türkiye’ye taşınmasıyla birlikte kariyeri zirveye ulaşan Samira, kendisini yalnızca bir model değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı olarak konumlandırıyor. Modellik dünyasında adeta bir yıldız gibi parlayan Samira, zarafeti, karizması ve çalışkanlığıyla öne çıkıyor. 2022 yılında kazandığı "Miss Fashion Eurasia" ve "Best Top Model" unvanlarıyla dikkat çeken Asadulova, 2023 yılında "Global Woman" ödülüyle de modellik kariyerini taçlandırdı. Samira'nın her adımında moda dünyasına yeni bir soluk getiren bu ödüller, onun disiplini ve kararlılığı sayesinde geldi. Samira Asadulova, moda dünyasında sıradışı bir yolculukla dikkat çeken, zarafet ve tutkusuyla kendine yer açmış bir isim. Modellik kariyerine genç yaşlarda başlasa da, başarıları kısa sürede uluslararası arenada yankı buldu. Yalnızca fiziksel güzelliğiyle değil, podyumdaki güçlü duruşu ve moda dünyasına kattığı özgün tarzıyla fark yaratıyor. Samira, disiplinli çalışması ve sınır tanımayan azmiyle podyumlarda kendine bir yıldız olarak yer bulmayı başardı. İlham Veren Bir İdol: Samira Asadulova'nın başarı hikayesi, yalnızca şansla değil, kararlılık, disiplin ve bitmeyen bir tutkunun eseridir. Modellik dünyasında güzelliği ve zarafetiyle fark yaratırken, güçlü zihni ve kararlılığıyla her zorluğun üstesinden gelebileceğini kanıtladı. Samira, gençlere "Kendin ol, kendi stilini yarat, kendini sev ve hayallerinin peşinden git!" diyerek ilham oluyor. Sadece podyumlarda değil, yaşamın her alanında bir idol olarak parlayan Samira, azmin neleri mümkün kılabileceğini gösteriyor. Samira’nın modelliğe adım atışı, genç yaşlarda başladığı sanat ve dans eğitimleriyle şekillendi. Sanatın farklı dallarından ilham alarak modelliğe olan ilgisini geliştiren Samira, 17 yaşında keşfedildi. Ancak bu noktada onu sıradan bir modelden ayıran en büyük özellik, modelliği yalnızca bir iş olarak görmeyip onu sanatsal bir ifade biçimi haline getirmesi oldu. Samira, modayı bir platform olarak kullanarak sadece kendini değil, tüm kadınları güçlendirme misyonu ile hareket ediyor. Disiplini ve tutkusu onu sadece bir model değil, moda dünyasında bir figür, gençlere ilham veren bir idol haline getirdi. Modellik kariyerinde sınır tanımayan Samira, önünde daha büyük başarıların kapısını aralıyor. Moda dünyasında yükselişiyle ışıldayan bu yıldız, başarıya ulaşmak isteyen herkes için bir rol model olmayı sürdürüyor. Onunla iletişime geçmek isteyenler için e-posta adresi: samm.sharmm@gmail.com.
- Hastalığı nedeniyle 12 yıldır yürüyemeyen eşine aşkla bakıyor
Muş'ta yaşayan 48 yaşındaki 3 çocuk babası Abit Han, multipl skleroz (MS) hastalığı nedeniyle 12 yıldır yürüyemeyen eşinin bakımını özenle yapıyor. Kentte 25 yıl önce Abit Han ile evlenen Figen Han, 17 sene önce parmaklarında ve gözlerinde uyuşukluk yaşamaya başladı. Birçok sağlık kuruluşuna başvuran ancak sonuç alamayan Han'a 17 yıl önce gittiği Ankara'daki Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde MS hastalığı teşhisi konuldu. Hastalığı ilerleyen eşini bir an bile yalnız bırakmayan Abit Han, 12 yıldır yürüyemeyen ve ellerini kullanamayan hayat arkadaşının bakımını yapıyor. Hayatını ailesine adayan Han, yaşadığı zorluklara rağmen hem 3 çocuğunu okuttuğunu hem de ilk günkü aşkla sevdiği eşinin bakımıyla ilgilendiğini söyledi. Eşinin tedavisi için elinden geleni yaptığını belirten Han, şöyle konuştu: "Eşimin rahatsızlığı parmakları ve gözlerindeki uyuşuklukla başladı. Sonra omuriliğine ilerledi ve yürüyemedi. Sonrasında ellerini de kullanamaz hale geldi. 3 çocuktan sonra eşimde hastalık kendisini gösterdi. Bu sürede hem hastalıkla mücadele ettim hem de çocukları büyütmeye çalıştım. Çocuklarım büyüdü, birini evlendirdik, diğeri üniversite son sınıfta okuyor, en küçüğü de üniversite sınavına hazırlanıyor. Sabah kalkar kalkmaz eşimi uyandırıp elini yüzünü yıkarım. Kahvaltısını ve ilaçlarını veririm. Günümüz hep bir arada geçiyor." "İlk günkü aşkla eşime sevgi duyuyorum" Eşi için eve fizyoterapistin geldiğini ve günlük hareketler yaptırdığını anlatan Han, şunları kaydetti: "Emekli olduktan sonra kendimi eşime adadım. Tekerlekli sandalye ile dışarı çıkarıp gezdiriyorum. Evlendiğim ilk gün eşime nasıl sevgi duyduysam, şimdi de yüreğimde aynı sevgiyi hissediyorum. Eşime söz verdim, ölene kadar onun tüm bakımını üstleneceğim. İlk günkü aşkla eşime sevgi duyuyorum. Emekli olduktan sonra eşimin hastalığı daha fazla ilerlememesi için tedavisiyle ilgileniyorum. Moralinin yüksek olması için onun yanında oluyorum." "Eşime minnettarım, hakkını ödeyemem" Figen Han ise eşiyle görücü usulüyle evlendiğini ve çok mutlu olduklarını belirtti. Eşinin kendisiyle yakından ilgilendiğini dile getiren Han, şunları aktardı: "12 yıldır yürüme engelliyim. Yıllardır eşim bana destek çıkıyor. Hastalığımla ilgili eşimin beni götürmediği doktor kalmadı ama tedavisi yok. Hiçbir zaman umudumuzu yitirmedik. Eşim ilk günkü gibi bana bakıyor. Yorulmadan, bıkmadan, sıkılmadan her zaman yanımda yer alıyor. Bana karşı hiçbir zaman sevgisi azalmadı. Bir kızımız üniversiteyi bitirdikten sonra evlendi, dünyalar tatlısı bir torunumuz var. İkinci kızımız şu an üniversite son sınıfta okuyor. Oğlumuz da üniversiteye hazırlanıyor. Bunları zor da olsa başardık. Bu süre zarfında yanımdan ayrılmayan eşime minnettarım, hiçbir zaman hakkını ödeyemem. Her şeyin başında sevgi ve saygı var." "Büyük bir fedakarlık" Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Ahmet Kırtay da "Aile Yılı" kapsamında Han ailesini ziyaret ettiklerini belirterek, şunları söyledi: "Abit Bey yıllardır hasta olan eşine bakıyor. Büyük bir fedakarlık. Figen Hanım 17 yıl önce hastalığa yakalandı, eşi de bu sürede desteğini hiç esirgemedi. Bu zor şartlarda 3 çocuklarını okutmuşlar. Örnek bir aile. Biz de evde bakım hizmetiyle ailemize destek veriyoruz."
- Doğal minerallerden "yanmaz ahşap" üretti
Almanya'dan 2011'de memleketi Kayseri'ye dönen Muhammet Aydın, kurduğu işletmede doğal minerallerden neme ve 1000 derecenin üzerindeki sıcaklığa dayanıklı ahşap üretti. Yurt dışında edindiği bilgi ve birikimini ülkesine kazandırmak isteyen 46 yaşındaki Aydın, Kayseri'de folyo üretimi yapan işletme kurdu. Bir süre sonra ürünlerini yurt dışına satmaya başlayan Aydın, 2020'de İtalya'daki bir yat firmasının yanmaz kaplama malzeme talebinde bulunması üzerine AR-GE çalışmasıyla bu alana yöneldi. İlk denemelerini folyoyla yapan Aydın ve ekibi, folyonun yüksek ısılarda erimesi üzerine kimyasal kullanmadan kadmiyum, zirkonyum, alüminyum oksit ve silisyumdan yanmayan ahşap malzeme üretti. Türk Standartları Enstitüsüne (TSE) başvuran Aydın'ın ürünü, yangına dayanım testlerini geçerek 13501-1+A1 belgesini aldı. Girişimci Muhammet Aydın, Almanya'da işçi bir babanın oğlu olarak dünyaya geldiğini, üniversitede işletme eğitimi alıp farklı sektörlerde çalıştığını söyledi. Almanya'da ortaokulu bitirdikten sonra 1996 yılında ailesiyle Türkiye'ye döndüklerini ifade eden Aydın, "2003 yılında tekrar üniversite eğitimi için Almanya'ya gittim. Orada farklı sektörlerde çalıştıktan sonra yeniden Türkiye'ye döndüğümde bilgi ve birikimimi buraya getirdim." dedi. "1000 derecenin üzerindeki sıcaklığa dayanıklı bir malzeme" Kayseri'de 2013 yılında kendi firmasını kurarak folyo üretimine başladığını, İtalya'dan aldığı bir siparişle farklı sektöre adım attığını anlatan Aydın, şöyle konuştu: "2020'de İtalya'dan bir yat firması bizden yanmaz bir kaplama istedi. İlk aşamada bunu folyo ile yapmaya çalıştık ama yüksek ısılara dayanmadı. Bu doğrultuda yangın güvenliğini ön plana çıkarabilecek yeni bir ürün çıkarabildik. Üretmiş olduğumuz tahtaların tamamı, ahşap ve MDF'nin dışında olup doğal. Yapıştırıcı olmayan, duman atmayan, 1000 derecenin üzerindeki sıcaklığa dayanıklı bir malzeme elde edebildik. İçerisinde tamamen mineraller var. Kadmiyum, zirkonyum, alüminyum oksit, silisyum gibi minerallerden oluşan karışımı presleme yöntemiyle elde ettiğimiz bir ürün. İstediğimiz kalıpta ve şekilde presleyebiliyor, hamur halinde elde edebiliyoruz. Yangınlarda dumandan zehirlenerek ölümler çok oluyor. Biz burada duman handikabını ortadan kaldırıyoruz. Yangının ilerlemesini de engelleyerek büyük avantajlar elde ediyoruz." Yanmaz ahşap İtalya'da bir yat firmasının ürünlerine uygulanıyor Aydın, AR-GE çalışmasının ardından 2022 yılında üretimi gerçekleştirdiklerini ve TSE'nin testlerini geçtiklerini ifade etti. Testleri geçtikten sonra ürünün patentini de aldıklarını anlatan Aydın, şunları kaydetti: "TSE'de yapılan testlerde neme, ısıya ve suya dayanıklı olduğu tespit edildi. 13501-1 testlerinin en üst sınıfı olan +A1 belgesini aldık. TSE, 850 ile 1050 derece arasında 3 saat boyunca teste tabi tuttu. Testin süresi o kadardı. Yaptığımız ürün 1000 derecenin üzerindeki aleve dayanıklıdır ve kesinlikle zaman kısıtlaması yoktur. Biz bu ürünü yerli olarak yaptık. Bu sınıflandırmada standartların ötesinde olduğu için mobilya üretimine girerek dosya dolapları ürettik. Bina kaplamaları ile otellerde, kamu dairelerinde yangın çıkış kapılarında uygulanabilir hale getirdik. Bu şekilde de üretimimize devam ediyoruz. Şu anda İtalya'da bir yat firmasının ürünlerinde bunu uyguluyoruz. Kullanım alanlarını genişletmek istiyoruz. Özellikle kıymetli evrakların saklandığı dolaplarda ağırlık konusunda öndeyiz. Muadili olan bu sınıfta Avrupa ve ABD üreticisinin dosya dolapları 250 kilogramdan başlarken biz 94 kilograma düşürebildik." Aydın, ilerleyen süreçte ürünün savunma sanayisi ve kamu alanlarında kullanılmasını sağlamak istediklerini sözlerine ekledi.
- 20 yıl önce 5 dönümle başladı: Çanakkale'nin en büyük ihracatçısı oldu
Çanakkale'nin Lapseki ilçesinde 20 yıl önce 5 dönüm arazide meyve fidanı yetiştiriciliğine başlayan ziraat mühendisi Osman Okay, yıllar içinde üretim sahasını ve tür çeşitliliğini artırarak bu alanda bölgenin en büyük ihracatçısı oldu. Tekirdağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü'nden 1998'de mezun olan Okay (48), üniversite eğitiminin ardından bir ihracat firmasında 5 yıl meyve plastonu sorumlusu olarak çalıştı. Mesleğine, baba ocağı Lapseki'de üretici olarak devam etmeye karar veren Okay, 20 yıl önce 5 dönüm arazide şeftali, nektarin, kiraz, kayısı fidanı yetiştiriciliğine başladı. İlk yıllarda meyve fidanı satışını üretim yaptığı bölgede gerçekleştiren Okay, yetiştirdiği meyve fidanlarına erik, elma, Trabzon hurması, ayva, nar ve armudu da ekleyerek, üretim sahasını son 15 yılda 120 dönüme çıkarttı. Bu yıl 300 bin adet meyve fidanı üreten ve bu fidanların 200 bin adetini Kıbrıs, Azerbaycan, Tacikistan, Kazakistan ve Bulgaristan'a ihraç etmeye hazırlanan Okay, Çanakkale bölgesinin en büyük fidan ihracatçısı oldu. Osman Okay, bugün Türkiye'nin meyve deposu olarak bilinen Lapseki'de meyve fidanı temininin geçmiş yıllarda il dışından sağlandığını söyledi. Yöredeki bu ihtiyacı karşılamak amacıyla 5 dönüm arazide meyve fidanı yetiştiriciliğine başladığını anlatan Okay, "Fidan yetiştiriciliğini niye kendimiz yapmayalım diyerek, doğru çeşitlerle yetiştirmeye başladık. Üniversite eğitimi sonrası mesleğimi devam ettirmek istedim. Lapseki'miz Türkiye’de önemli üretim yerlerden biri. Coğrafi işaret almış ürünlerimiz var. Kendi memleketimde böyle bir iş yapmak istedim. Lapseki'de yaklaşık 20 yıldan beri meyve fidanı üretiyoruz." dedi. Son 15 yıldır ihracata ağırlık verdiğini belirten Okay, geçen yıl 250 bin meyve fidanı ürettiğini, bu ürettiği 300 bin meyve fidanının 200 binini Kıbrıs, Azerbaycan, Tacikistan, Kazakistan ve Bulgaristan'a ihraç edeceğini, 2026'da ise 500 bin meyve fidanı yetiştirmeyi hedeflediğini söyledi. Bu yılın ilk ihracatını Tacikistan'a yapacağını ifade eden Okay, "Allah nasip ederse 2025 yılının ilk ihracatını yola çıkartıyoruz. Şubat ayının sonu gibi Bulgaristan sevkiyatımız olacak. Azerbaycan'a gidecek olan tırımızda 25 bin nektarin ve kiraz fidanı var. İhracata başladığımız ilk yıllarda bir tır bile dolduramıyorduk. Bu yıl 350 bin adet üretimimiz var. Son yıllarda ürettiğimiz fidanların yüzde 70'ini yurt dışına ihraç ediyoruz. Yurt dışında düzenlenen fuarlara da katılarak ilçemizi tanıtıyoruz. Bu yıl, geçtiğimiz yıla oranla ihracatta yüzde 25 artış var. Meyve cennetinden, meyve fidanı ihraç ediyoruz çok şükür." diye konuştu. Okay, meyve fidanı yetiştiriciliğinin yanı sıra 120 dönüm alanda yetiştirdikleri meyveleri de ihracatçı firmalara verdiklerini sözlerine ekledi.
- Anne ve babasının çalıştığı hastaneye doktor olarak atandı
Gaziantep'te anne ve babasının çalıştığı hastanede çocukken doktorluk hayali kuran Elif Nisa Ayhan, hekim olarak atandığı aynı sağlık kurumunda ebeveynleriyle çalışmanın mutluluğunu yaşıyor. Laboratuvar teknisyeni 58 yaşındaki Sedat Ayhan, radyoloji teknisyeni 54 yaşındaki Mehtap Ayhan ile pratisyen hekim 24 yaşındaki Eİlif Nisa Ayhan aynı hastanede birlikte sağlık hizmeti veriyor. Anne Mehtap Ayhan, AA muhabirine, ailesiyle birlikte aynı hastanede çalışmanın garip bir duygu olduğunu söyledi. Kızının çocukluk hayalini gerçekleştirdiği için onunla gurur duyduğunu dile getiren Ayhan, şöyle konuştu: "Kızım buraya atandığında çok mutlu oldum çünkü büyüttük, emek verdik. Onun da idealleri vardı. Küçükken benimle birlikte hastaneye gelirdi, masama oturup resim çizerdi ve üstüne Dr. Elif Nisa Ayhan yazardı. Hayalleri gerçekleşti ve yanımda geldiği bu hastaneye atandı. Emek verdiğimiz bir kızımız var ve onun da emek verdiği zorlu yıllar var. Hem bizim verdiğimiz emekler karşılık buldu hem de kızımın verdiği emekler tekrar topluma faydalı bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Bu beni çok mutlu ediyor." "Kimse aile olduğumuzu bilmiyor" Baba Sedat Ayhan ise eşi ve kızıyla aynı hastanede mesai harcamanın gurur verici olduğunu ifade etti. Hastaneye kızı ve eşiyle beraber geldiğini belirten Ayhan, "Biz baba, anne ve evlat olarak aynı kurumda çalışıyoruz. Evdeyken anne, baba, evlat ama iş yerinde o dengeyi koruyoruz. Kimse aile olduğumuzu bilmiyor. Burada meslektaşız ve o dengeyi sağlamak zorundayız. Aynı hastanede çalışmak çok güzel bir şey. Kızım atandı ve buraya geldi, çocukluğunun geçtiği yere şimdi şifa dağıtmaya geliyor. Allah yolunu açık etsin." dedi. "Buradaki doktorlar küçükken benim doktorumdu, şimdi meslektaşım oldular" Hastanenin Çocuk Acil Servisi'nde pratisyen hekimlik yapan Elif Nisa Ayhan ise anne ve babasının sağlık çalışanı olması ve iki ağabeyinin doktor olmasının bu mesleği seçmesindeki en büyük etken olduğunu söyledi. Doktorluk hayalinin küçük yaşlardayken başladığını dile getiren Ayhan, şunları aktardı: "Ben mesleğime aşık bir insanım. İlkokulda okuma yazmayı öğrendikten sonra defterimin etiketine adımın başına 'doktor' unvanı koyarak büyümüş bir insanım. Mesleğimi severek yapıyorum. Doktor olmak her zaman hayalimdi ve gerçek oldu. Ben bu hastanede büyüdüm. Anne ve babam burada çalıştığı için sürekli nöbetlerde yanlarına geliyordum, hasta olduğumda da buraya hasta olarak geliyordum. Şu an çalıştığım gözlem alanında çocukken tedavi görüyordum. Şimdi de ben çocukları tedavi ediyorum. Buradaki personel, çalışanlar, güvenlik görevlileri benim çocukluğumu biliyorlar. Buradaki doktorlar küçükken benim doktorumdu, şimdi meslektaşım oldular. Bu benim için güzel bir duygu." Ayhan, iş yerinde herkesin kendi sorumluluğunda olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "Evde her şey daha farklı, kaç yaşına gelirsek gelelim aynı anne babanın çocuğuyuz. Ona göre davranıyoruz, şımarabiliyoruz, bir şeyler isteyebiliyoruz ama buraya gelince farklı oluyor. Kendi alanıma girdiğimde tamamen o alanın ve hastaların sorumluluğu bende oluyor. Hastane içinde 'anne', 'baba', 'kızım' değil de 'Sedat Bey', 'doktor hanım' diye hitap ediyoruz. Buraya gelince daha profesyonel çalışmamız için anne baba veya çocuk kimliğini kapının dışında bırakmamız gerekiyor. Dengeyi kurabiliyoruz, her şey güzel gidiyor."
- İlkleri başaran anne ile izinden giden kızının judo hikayesi
Milli judocu Minel Tepe (17) Türk judo tarihinde önemli başarılar elde eden annesi ve antrenörü İlknur Kobaş Tepe'nin izinden giderek zirveye çıkmayı hedefliyor. Kariyerinde Avrupa ve dünya şampiyonluklarıyla olimpiyat beşinciliği bulunan Tepe'nin kızı Minel, judoyla iç içe büyüdü. Milli Takım Antrenörü annesiyle küçük yaşlardan itibaren kamplara katılan Minel, bir yandan heyecan dolu havayı solurken diğer yandan da annesinin antrenörlüğünde judoya başladı.Adeta minderde büyüyen başarılı sporcu, şubat ayının başında Ankara'da düzenlenen Spor Toto Ümitler Türkiye Judo Şampiyonası'nda 70 kilogramda Türkiye ikincisi oldu. Balkan Judo Spor Kulübü sporcusu Tepe, çalışmalarını annesinin adının taşıyan salonda sürdürüyor. "Judoyla büyüdüm" Minel Tepe, judonun kendisi için büyük anlam ifade ettiğini söyledi. Kamplarda büyüdüğünü anlatan Minel, "Annemle milli takım kamplarına gittim. Çok küçük yaşta milli takımla tanıştım ve o heyecanı yaşadım. Bugüne kadar geldim ve annemle beraber çalışmalarıma devam ediyorum." dedi. Minel, sıkı çalışmasının karşılığını başarılarla aldığını ifade etti. Judoda annesini örnek aldığını ve onun izinden gitmek istediğini vurgulayan Minel, olimpiyatlarda zirveyi hedeflediğini dile getirdi.Minel, şunları kaydetti: "Judoyla büyüdüm. Severek ilerliyorum ve devam ediyorum. İdolüm annem. Türkiye'de judo branşında en önemli isimlerden biri. Kendisinin Avrupa ve dünya şampiyonlukları, olimpiyatlarda beşinciliği var. Onunla çalışmak büyük onur. Hedefim olimpik sporcu olmak. Hepsinin bir sırası var, önce Avrupa ve dünya şampiyonluklarını hedefliyorum." "Tüm sporcularım benim çocuğum" İlknur Kobaş Tepe (48) ise kendisi gibi judoda başarı elde eden kızıyla gurur duyduğunu ifade etti. Judoda hem Edirne'yi hem de Türkiye'yi başarıyla temsil ettiğini anımsatan Tepe, sporculuk kariyerinin ardından antrenör olarak judoya hizmet ettiğini dile getirdi. Kızının antrenörlüğünü yapmaktan dolayı mutlu olduğunu anlatan Tepe, şöyle devam etti: "Çok güzel ve ayrı bir duygu. Hem anne hem antrenör olmayı kontrol edebilmek bazen zor olabiliyor. Minel, bu konuda çok iyi devam ediyor. Tüm sporcularım benim çocuğum ama bazen annelik duygusu özellikle maçlarda biraz daha fazla oluyor. Bu gururu bize yaşttığı için anne olarak ona teşekkür ediyorum. İnşallah olimpiyata gitme hayalini başarır ve madalyalar kazanır." Trakya Üniversitesi Kırkpınar Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük Eğitimi Bölümü'nde öğretim elemanı olarak çalışan İlknur Kobaş Tepe, Judo Kadınlar Milli Takım Antrenörlüğü görevini sürdürüyor. Avrupa ve dünya şampiyonlukları bulunan Tepe, Atlanta 1996 Yaz Olimpiyat Oyunları'nda beşinci oldu.
- Erzincan'da işitme engelli kadınlar işaret diliyle Kur'an-ı Kerim öğreniyor
Erzincan'da 3 yıl önce işitme engelliler için açılan kursta kadınlar, hem dini bilgilerini tazeliyor hem de işaret diliyle Kur'an-ı Kerim öğrenmenin mutluluğunu yaşıyor. Erzincan İl Müftülüğünce Şekerci İsmail Yalçınkaya Kız Kur'an Kursu'nda işitme engelli kadınlara yönelik işaret diliyle Kur'an-ı Kerim kursu açıldı. Farklı yaş gruplarından çeşitli nedenlerle işitme ve konuşma kaybı yaşayan kadınlar, burada hem dini bilgilerini tazeliyor hem de işaret diliyle Kur'an-ı Kerim okuyor. Birçoğunun ilk kez Kur'an okumaya başladığı kursta öğrenciler, heyecanıyla dikkati çekiyor. Kurs 3 yıl önce iki kişiyle başladı Erzincan İl Müftü Yardımcısı Gülay Demirci, 3 yıl önce 2 kursiyerle başladıkları kursa 15 kişiyle devam ettiklerini söyledi. Kursiyerlerin Kur'an-ı Kerim öğrenme çabalarının kendisini çok etkilediğini dile getiren Demirci, "Onların gönüllerine dokunabilmek, gözleriyle kurduğumuz temasla gönüllerimizin anlaşmış olması bizi ayrıca etkilemekte. Eğitim öğretim sürecindeki en temel amacımız, insana dokunmak. Dolayısıyla işitme engelli kursiyerlerimize, hayata kazandırılmaları noktasında kendilerine yardımcı olmak, toplumda yer edinmelerini sağlamak, vermiş olduğumuz bu bilgi, eğitimi ve öğretimle birlikte onların hayatın içinde olmasını sağlamak bizim en temel amacımız." dedi. Kurs öğreticilerinden Hilal Çokgüler de 3 yıldır işaret diliyle Kur'an-ı Kerim eğitimi verdiğini, kursiyerlerin çeşitli sebeplerle işitme kaybı yaşayan özel grup olduğunu anlattı. Erzincan'daki işitme ve konuşma kaybı yaşayan vatandaşlara işaret diliyle Kur'an-ı Kerim'in yanında temel dini bilgiler dersleri de verdiklerini ifade eden Çokgüler, "Kursiyerlerimizin yaş aralıkları, eğitim düzeyleri birbirinden farklı olduğu için öğretim metotlarımız da birbirinden farklı oluyor. Ses çıkarabilenlerle ses eğitimi çalışıyoruz. Ses çıkaramayanlarla Türk işaret diliyle anlaşıyoruz. Onlar da bizim gibi işaret dilini sonradan öğrendikleri için aralarında işaret dili bilmeyenler var. Kendi aralarında geliştirmiş oldukları dille anlaşıyorlar. Bunu da ben onlardan öğreniyorum." diye konuştu. İlk kez Kur'an-ı Kerim okumaya başladılar Kursiyerlerden 31 yaşındaki Leyla Yacan da kursta Kur'an-ı Kerim okumayı öğrendiğini belirterek, emek verenlere teşekkür etti. İki çocuk annesi 39 yaşındaki Özlem Yılmaz ise eşinin Kur'an-ı Kerim bildiğini ancak kendisi öğrenemediği için üzüldüğünü işaret diliyle anlattı. Yılmaz, "İki yıldır kursa geliyorum. Kur'an-ı Kerim okumaya başladım, sureleri öğreniyorum. Çok faydası var, çok mutlu oluyorum." ifadesini kullandı.
- İlkokul öğrencileri engelli arkadaşları için "iyilik hareketi" başlattı
Afyonkarahisar'a bağlı Bostanlı köyünde okuyan ilkokul öğrencileri, daha önce aynı okuldan mezun olan engelli arkadaşları için "iyilik hareketi" başlatarak akülü sandalye temin etti. Okulun farklı sınıflarında okuyan öğrenciler, kas erimesi rahatsızlığı nedeniyle 4 yıl önce ilkokulu bitirdikten sonra eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan Şükrü Akpınar'ı (14) öğretmenleri ile evinde ziyaret etti. Öğrenciler, ziyaretin ardından Akpınar'a yeni bir akülü engelli aracı hediye edebilmek amacıyla "İyilik Hareketi" başlatmaya karar verdi. Harekete geçen öğrenciler, öğretmenleri, velileri ve hayırsever vatandaşların da desteğiyle toplanan paralarla akülü tekerlekli sandalye alarak, Akpınar'a teslim etti. "Sandalyeyi vermeye gittiğimizde mutlu olduğunu hissettik" İlkokul 3. sınıf öğrencisi Adan Emir Karakaş, öğretmenleriyle daha önceden aynı okuldan mezun olan arkadaşlarını evde ziyarete gittiklerini söyledi. Ziyarette arkadaşlarının rahatsızlığından dolayı dışarı çıkamadığını fark ettiklerini ifade eden Karakaş, "Arkadaşımız yürüyemiyordu. O yüzden akülü tekerlekli sandalye almaya karar verdik. Sandalyeyi vermeye gittiğimizde mutlu olduğunu hissettik. Biz de çok mutlu olduk." dedi. Üçüncü sınıf öğrencisi Zeynep Nisa Demir de ziyaretin ardından Akpınar'ı mutlu edebilmek için iyilik hareketi başlatmaya karar verdiklerini dile getirerek, "Akülü tekerlekli sandalye alabilmek için kendi aramızda konuştuk ve bunu öğretmenimize söyledik. Böyle bir iyilik hareketi yaptık." diye konuştu. "İyilik hareketi üzerine güzel bir örnek teşkil etmektedir" İl Milli Eğitim Müdürü Miraç Sünnetci de Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'nin en önemli özelliklerden birinin de merhamet, paylaşma ve dertlere deva olmak olduğunu söyledi. Okul öğrencilerinin kas hastası arkadaşları Şükrü Akpınar'ı yalnız bırakmadığını ifade eden Sünnetci, "Öğrencilerin bu vefa örneği, iyilik hareketi üzerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Öğrencilerin gözlerindeki mutluluk ve heyecana şahit olmak bizleri de duygulandırdı." diye konuştu. Baba Halil Akpınar da yardımcı olan herkese teşekkür ederek, "Allah razı olsun. Bizi sevindirdiniz, mutlu ettiniz." dedi.











