Boş arama ile 785 sonuç bulundu
- Komi’den Chef’e: Hasan Baysal’ın Mutfakta Adım Adım Yükselişi
Komi olarak girdiği mutfakta, bugün genç şefler yetiştiriyor… Hasan Baysal, 2011 yılında başladığı aşçılık serüveninde çıraklıktan mutfak şefliğine uzanan etkileyici bir başarıya imza attı. Pastanede çikolata dökerek başlayan bu yolculuk, bugün sıfırdan kurduğu mutfakta n myeni tatlar geliştiren, ekip yöneten, ilham veren bir mutfak liderine dönüştü. Sabır, emek ve tutkuyla örülmüş bu hikâye, mutfak sanatının sahne arkasındaki gerçek kahramanını anlatıyor. 2011'de Venezia Place Hotel’de komi olarak mutfağa adım atan Hasan Baysal, sıradışı bir yola çıktı. Pastane kısmında başladığı görevine hızla adapte olan Baysal, menüler hazırladı ve çikolata dökümünde ustalaştı. Aşağı seviyeden eğittikleri “demi‑chef” olarak yetiştirdiği stajyerlerle, sadece yemek değil, yetiştirme sanatı da öğrendi. 2016 Aralık’ta askerliğini tamamlamak için araya verdi. Döndüğünde mutfakta “chef de partie” olarak başlayıp özgüvenini ve liderliğini vurguladı. Bu süreçte, Hilton’da şef olarak görev aldı. Burada hem mutfak yönetimi hem de kurumsal misafir beklentileri konusunda önemli deneyimler kazandı. Kısa süre adını duyurdu Holiday Otel’den teklif aldı. Her yeni mutfak, onun vizyonunu daha da büyüttü. Dedeman Otel’de şef görevine getirildi. Burada kurumsal mutfak yönetimini kavradıktan sonra Be Premium Bodrum’dan gelen teklif onu Bodrum’a taşıdı. İki yıl çalıştı, ardından yeni bir projede sıfırdan bir mutfak ekibi kurmakla görevlendirildi. Gelişen vizyonu ve yetkinliğiyle burada iki yıl boyunca iz bıraktı. Ardından başka bir projede sıfırdan bir mutfak kurmakla görevlendirildi. Ekip kurdu, sistemi oturttu ve yeniden üretmeye başladı. Bugün hâlâ yeni tatlar geliştiriyor, genç yetenekleri mutfağa kazandırıyor. Emek, sabır ve tutkuyla dolu bu yolculuk, Hasan Baysal’ın yalnızca kendi hayatını değil; mutfağa adım atan gençlerin de geleceğini şekillendiriyor. Onun hikayesi, her tabakta biraz ilham, her tarifte biraz umut bırakıyor.
- Kadın girişimcinin kurduğu lavanta tarlası Sinop turizmi ve ekonomisine değer katacak
Sinop’ta, kadın girişimci tarafından 30 dönümlük arazi üzerine kurulan lavanta tarlasının kent turizmiyle ekonomisine katkı sunması hedefleniyor. Kentte, ilk kez 2020’de kurulan lavanta tarlalarının sayısı her yıl artış göstermeye devam ediyor. Bu kapsamda daha önce iki lavanta tarlasının oluşturulduğu kentte, üçüncü lavanta tarlası da tamamlandı. Kadın girişimci Janset Şanlı tarafından merkez ilçeye bağlı Sinecan köyünde kurulan tarlalarının turizmin yanı sıra kent ekonomisine de katma değer sağlaması bekleniyor. Vali Mustafa Özarslan'ın katılımıyla hizmete açılan lavanta tarlaları, göz alıcı mor renkleriyle misafirlerini ağırlamaya başladı. Vali Özarslan ve beraberindekiler tarlada bir süre zaman geçirerek, hatıra fotoğrafı çektirdi. Kadın girişimci Janset Şanlı, kentte lavanta tarlası kuran üçüncü kadın girişimci olduğunu söyledi. Kendi ailesine ait 30 dönüm arazi üzerine kurduğu tarlaların şehrin turizmine katkı sunacağına inandığını aktaran Şanlı, şöyle konuştu: "Sinop mavi ve yeşille tanınan bir şehir. ‘Biz buna moru da katacağız’ demiştik. Şu an üçüncü bahçe olarak kattık. Çoğalmasını bekliyoruz. Çünkü lavanta bir turizm rotası oluşturuyor. Özellikle lavanta ziyareti için Isparta ve farklı şehirlere gidiliyor. Sinop da bu anlamda turizm amacıyla lavanta konusunda bir rota haline gelecektir."
- Lösemiyle mücadele eden genç, üniversite eğitimini fakülte birincisi olarak tamamladı
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi'ndeki eğitim süreci boyunca lösemiyle mücadele eden Cansu Solak, fakültesini birincilikle bitirdi. Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, fakültenin 2024-2025 eğitim ve öğretim yılı mezuniyet töreni Atatürk Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. Akdeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Gülbin Arıcı, törendeki konuşmasında, Gerontoloji, Beslenme ve Diyetetik ile Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümlerinden mezun olan öğrencileri tebrik etti. Ülkeye ve insanlığa hizmet edecek, donanımlı, vicdan sahibi, çağın gereklerini bilen sağlık profesyonellerini topluma kazandırmanın gururunu yaşadıklarını belirten Arıcı, "Unutmayın ki insan hayatına dokunan her meslek gibi sizin yolunuz da kutsaldır. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.' sözü sizlere daima rehber olsun." ifadesini kullandı. Arıcı, bu yıl Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü'nün ilk mezunlarını vermesinin de ayrı bir anlam taşıdığını kaydetti. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Aygen Yılmaz ise fakültenin hedefinin niceliksel değil niteliksel büyüme olduğunu belirterek, öğrencileri tebrik etti. Mezuniyet sevincinin yanı sıra duygusal anların da yaşandığı törende, eğitim hayatı boyunca lösemiyle mücadele eden Cansu Solak, tüm zorluklara rağmen fakülte birincisi olarak mezuniyet kürsüsüne çıktı. Fakülte birincisi olmanın kendisi için tarifsiz bir onur ve mutluluk kaynağı olduğunu dile getiren Solak, şunları kaydetti: "Sevgili ailem, bir zamanlar bu hastanede lösemi ile mücadele ederken hayat bize acı bir sınav sundu. Ancak bugün aynı kurumun çatısı altında fakülte birincisi olarak bu kürsüde durabiliyorsam bu başarımdaki en büyük pay sizindir. Koşulsuz sevginiz, sabrınız ve inancınızla hep yanımda oldunuz. O zor günlerde attığım her adımda desteğiniz hep yanımdaydı. İyi ki varsınız. Başta ailem olmak üzere üzerimde emeği olan tüm hocalarıma, bana bu yolu açan üniversiteme ve bu süreçte birlikte yürüdüğüm tüm yol arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum." Dereceye giren öğrencilere plaketlerinin takdim edildiği törende, Gerontoloji Bölümü binasının bağışçısı merhum İbrahim Şencan'ın kızı Burcu Aksoy ise bu bölümde dereceye giren öğrencilere Cumhuriyet altını hediye etti. Tören mezun olan öğrencilerin meslek yemini etmeleri ve keplerini fırlatmalarıyla sona erdi.
- Görme engelli müzik öğretmeni origami ile görmediği figürlere şekil veriyor
Çorum'da doğuştan görme engelli müzik öğretmeni Bilge Özel, çevrimiçi eğitimle öğrendiği origami sanatında kendisini geliştirip, hiç görmediği hayvan, çiçek ve geometrik şekilleri üç boyutlu hale getirerek ilk sergisini açtı. Görme engeli nedeniyle ilk ve ortaokulu Ankara'daki engellilere yönelik bir okulda tamamlayan Özel, lise eğitimini Çorum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde, üniversite eğitimini Ankara Gazi Üniversitesinde aldı. Müzik üzerine yüksel lisans ve doktora da yapan Özel, müzik öğretmeni olarak atandığı Milli Eğitim Bakanlığına bağlı çeşitli okullarda yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Necip Fazıl Kısakürek Ortaokulunda öğretmenliğe devam eden Özel, çocukluk yıllarından itibaren kağıt kullanarak bir şeyler ortaya çıkarma hevesinden hareketle, Japon kağıt katlama sanatı olan origamiye yöneldi. Yaklaşık 2 yıl çevrimiçi origami eğitimi alan Özel, hiç görmediği onlarca hayvan ve çiçek türü ile geometrik şekilleri yapmayı başardı. "Görsel sanat olduğu için çok zorlanıyorum" Özel, iki yıllık eğitim ardından yaptığı çalışmaların yer aldığı ilk kişisel sergisini açtı. Bedesten'de "Kağıttan Sanata Dr. Bilge Özel Origami Sergisi" adıyla açılan sergide Özel, en çok beğendiği çalışmalarını ziyaretçileri ile paylaştı. Özel, sergide ayrıca, kendisini müzik eğitimine yönlendiren müzik öğretmeni Hakan Önsöz ile birlikte keman ve piyano dinletisi sundu. Bilge Özel, yaptığı açıklamada, origaminin görsel sanat olmasına karşın kağıtlarla görme problemini aştığını söyledi. Origami sanatçısı Atilla Yurtkul'dan çevrimiçi eğitim aldığını belirten Özel, "Origami internette, kitaplarda diyagramlarda anlatılıyor. Diyagramları görme şansım olmadığı için bir modeli ya dokunarak yapmam lazım ya birinin bana katlama adımlarını tarif etmesi lazım. Atilla hocam bu konuda bana çok yardımcı oluyor." dedi. Çocukluk yıllarından itibaren kağıt katlayarak bir şeyler yapmaya hevesli olduğunu belirten Özel, "Origaminin nasıl bir sanat dalı olduğunu merak ediyordum. Bir arkadaşım vasıtasıyla origami hocamla tanıştım ve başladım. İki yıldır ders alıyorum. Hocam bana uzaktan 'şu köşeyi buraya katla, kenarını bu şekilde tut' şeklinde tarif ediyor ve ben de yapıyorum. Elbette bu çok zor. Yan yana olsak birçok şeyi daha kolay yaparız. Görsel sanat olduğu için çok zorlanıyorum." diye konuştu. Özel, origaminin dünyada yaygın bir sanat dalı olduğuna işaret ederek, "İspanya, İngiltere, Amerika ve Japonya gibi ülkelerde çok yaygın. Origami ayrıca birçok alana ilham veriyor. Uzay teknolojileri, nanoteknoloji, tıp, moda endüstrisi gibi çok çeşitli alan, origamiden faydalanıyor." ifadelerini kullandı. "Hayalimde gül böceği vardı, onu tasarladım" Origaminin kendisine de çok iyi geldiğini vurgulayan Özel, şunları kaydetti: "Origaminin bana çok faydası var. Ben hayalimdeki modeli tasarlayabiliyorum. Mesela hayalimde gül böceği vardı, onu tasarladım. Origami bana da çok ilham veriyor ve sınırsız bir sanat dalı. Bunu keşfetmeyi seviyorum. Bu sabır, el becerisi, mücadele gerektiren bir sanat. Bazen öyle bir model, katlama oluyor ki bazen bir katlama üzerinde 45 dakika uğraşmanız gerekebiliyor. O kadar zor ve sabır gerektiren bir iş. Ben de sonuca ulaşmayı seviyorum. Beni sonuca götürecek her türlü yolu deniyorum ve sonunda da başarıyorum, mutluyum." Özel, yaptıklarını insanlarla paylaşmak istediği için sergi açtığını, bir kişiye bile ilham verebilirse kendisini çok daha mutlu hissedeceğini sözlerine ekledi.
- “Eğitimde Dijital Devrim: Zeki Kayhan ve Kayı Öğretim'in İlham Veren Yolculuğu”
Pandemi süreciyle birlikte eğitim sisteminde büyük değişimler yaşanırken, Zeki Kayhan bu zorlu dönemde yeni bir yol açarak Türkiye çapında binlerce öğrenciye umut oldu. Öğretmenlikle başladığı kariyerine okul ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde yöneticilik, yüksek lisanslar ve üniversite hocalığı ile devam eden Zeki Kayhan, eğitimde her kademede edindiği birikimi 2020 yılında kurduğu online sistemle dijital dünyaya taşıdı. Kayı Öğretim Eğitim Danışmanlık Yayın Ltd. Şti., Türkiye’de evde okul ve dershane konseptini geliştiren ilk yapı olarak dikkat çekiyor. Öğrencilere bireysel farklılıklarına göre hazırlanan programlarla hem rehberlik hem de akademik başarı sunan Kayı Öğretim, bugün binlerce öğrenciye ulaşıyor. Danışmanlık, yayıncılık, ebeveyn eğitimi ve sınavlara hazırlık gibi alanlarda hizmet veren bu sistem, teknolojiyi eğitimle buluştururken, Atatürk’ün “Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitimdir” ilkesini merkezine alıyor. Bugün Kayı Öğretim yalnızca bir eğitim markası değil, aynı zamanda dijital çağın ruhunu yakalayan, öğrenci odaklı bir öğrenme ekosistemi. Zeki Kayhan’ın liderliğinde bu yolculuk, eğitimde ilham verici bir dönüşüme imza atıyor.
- Bitlis'te 37 yıllık öğretmen, öğrencileriyle aynı okulda görev yapıyor
Bitlis'te 37 yıllık coğrafya öğretmeni Fesih Tutuğ, mezun ettiği 4 öğrencisiyle aynı okulda gelecek nesilleri yetiştiriyor. Kahramanmaraş'ın Çağlayancerit ilçesinde 1988'de göreve başlayan 59 yaşındaki Tutuğ, 1990'da atandığı Bitlis'te 2005'e kadar görev yaptıktan sonra Adana'ya tayin oldu. Burada 3 yıl görev yaptıktan sonra tekrar Bitlis'teki okuluna dönerek meslek hayatını sürdüren Tutuğ, bu süreçte yüzlerce öğrenci mezun etti. Bitlis Lisesinde coğrafya öğretmenliğine devam eden Tutuğ, yıllar önce derslerine girdiği şu anda okulun müdür yardımcısı Serdar Uluç, fizik öğretmeni Gökmen Şeker, matematik öğretmeni Onur Humaç ve edebiyat öğretmeni Saniye Erdil'le görev yapıyor. Öğrencileriyle aynı mesleği yapmanın gururunu yaşayan Tutuğ, onlarla tecrübelerini paylaşıyor, her konuda yardımcı olarak deneyim kazanmalarını sağlıyor. "Meslek hayatımın en sevindirici noktası" Rol model olması açısından bu örneği öğrencilere de aktaran Tutuğ, AA muhabirine, okulda bir süre idarecilik yaptığını, 2012'de idarecilikten ayrılarak coğrafya öğretmenliğine döndüğünü söyledi. Meslekte 37. yılını geride bıraktığını belirten Tutuğ, şöyle konuştu: "Bu liseyi gerçekten çok seviyorum. Eski öğrencilerimle öğretmenlik yapıyorum. Tayini çıkan arkadaşlar da oldu. Halen 4 öğrencimle birlikte görev yapıyorum. Bundan büyük keyif duyuyorum. Meslek hayatımda en sevindirici noktalardan birisi, okuttuğum öğrencilerin benimle aynı okulda görev yapması oldu. Zaman zaman onların öğretmeniyken yaşadığımız güzel anıları paylaşıyoruz. Bana hiçbir zaman saygıda kusur etmiyorlar. Diğer öğrencilere örnek bir durum teşkil ediyorlar. Bu da beni çok mutlu ediyor." Eğitim öğretim yılının sonuna yaklaştıklarını anlatan Tutuğ, bayrağı artık yetiştirdiği öğretmenlere devretme zamanının yaklaştığını, onların da bu görevi en iyi şekilde sürdüreceğine inancının tam olduğunu sözlerine ekledi. "Hocamızı birçok konuda örnek alıyorum" Müdür yardımcısı Serdar Uluç da Bitlis Lisesinden mezun olduğunu, Van'da üniversite eğitimini tamamladıktan sonra mesleğe başladığını belirtti. Mezun olduğu okula 2021'de müdür yardımcısı olarak atandığını dile getiren Uluç, "Fesih hocam o dönemde coğrafya öğretmeni olarak görev yapıyordu. Onunla çalışmak güzel bir duygu. Ben genellikle sabah öğretmenlerden önce okula gelirim ama hiçbir zaman Fesih hocamdan önce gelmemişimdir. Bu yaşında bile çok büyük bir şevkle çalışıyor, ona yetişmek imkansız. Hocamızı birçok konuda örnek alıyorum. Hem öğrencisi hem de aynı kurumda meslektaşı olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sınıfa girdiğimde öğrencilerime, 'Fesih hoca benim öğretmenimdi. Hocamıza olan saygımızı halen koruyoruz' diyorum." diye konuştu. 2004'te Bitlis Lisesinden mezun olan fizik öğretmeni Gökmen Şeker ise "Mezun olduğum yıl Fesih hocamız hem Coğrafya öğretmenimizdi hem de idarecimizdi. Ben fizik öğretmeni olarak tekrar liseme geldiğimde, hocamız burada öğretmen olarak devam ediyordu. Fesih hocanın öğrencileri olan arkadaşlarımızla şimdi meslektaşları olduk. Hocamız bize hem ayrı bir destek verdi hem de bizi gururlandırdı. Bana bu gururu yaşattığı için teşekkür ederim." dedi.
- Kurucu başkanı olduğu dernekte kendisi gibi engellilerin yardımına koşuyor
Gaziantep'te yaşayan bedensel engelli Hasan Hüseyin Bademoğlu, kurucu başkanı olduğu dernekte 8 yıldır kendisiyle aynı kaderi paylaşanların yardımına koşuyor. Dünya Engelsiz Kahramanlar Derneğinin başkanlığını yapan Bademoğlu, 24 yıl önce nesneleri tutamama, sık sık yorulma gibi şikayetlerle başvurduğu hastanede halk arasında kas erimesi olarak bilinen Limb Girdle Musküler Distrofi (LGMD) hastası olduğunu öğrendi. Hastalığı giderek ilerleyen ve bazı tedaviler gören Bademoğlu, ilk dönemlerinde sosyal hayattan uzaklaştı ve hareket etmekte zorlandığı için iki yıl boyunca yatağa bağımlı yaşadı. Bir komşusunun belediyeye başvurusu sonucu kendisine temin edilen akülü sandalyeyle yeniden sokağa çıkmaya başlayan Bademoğlu, hayata daha sıkı sarıldı. Kendisiyle aynı kaderi paylaşanlara yardımcı olmak isteyen Bademoğlu, engelli arkadaşlarıyla Dünya Engelsiz Kahramanlar Derneğini kurdu. "Bizi en iyi bizden olan anlar" Bademoğlu, akülü sandalye sayesinde hayata yeniden tutunduğunu söyledi. Hayata asla engelli olarak bakmadıklarını belirten Bademoğlu, "2017 yılında 20 arkadaşımla derneği kurduk. Dernek olarak arkadaşlarımızla bazen sosyal sorumluluk projeleri, araç dağıtımları yapıyoruz, engelli kardeşlerimizin sorunlarının çözülmesi için çalışıyoruz." dedi. Bademoğlu, engelli derneklerinin başkanının da engelli bireylerden olması gerektiğini savunarak, şunları kaydetti: "Başkan engelliden olsun istedik çünkü bizi en iyi bizden olan anlar. Herkes başımızın tacı, herkesi çok seviyoruz ama evin içinde ne yaşadığımızı sadece biz biliyoruz. 'Tüzüğümüze göre engelsiz kişiler derneğimize üye olabilir ama başkan engelli olmak zorunda.' dedik. Derneğimizde sosyal sorumluluk projeleri yapıyor, kendi sorunlarımıza bakıyor ve engelli kardeşlerimize yardımcı olacak çalışmalar yapıyoruz." Hasan Hüseyin Bademoğlu, 8 yıldır faaliyetlerini sürdürdüklerini, yaklaşık 200 üyeleri olduğunu ifade ederek, vakitlerinin büyük bölümünü boccia sporuyla geçirdiklerini anlattı. Günlük hayatta yaşadıkları zorluklarla ilgili vatandaşlara çağrıda bulunan Bademoğlu, "Bazen bir yere gidiyoruz, bize ön yargıyla bakıyorlar. O algıyı biraz değiştirmek lazım, bu bizi zorluyor. Mesela alışverişe gidiyorum, kapıda engelli girişi olmuyor. Engelli rampasına araç park edildiğinde veya rampa olmadığında da çok zorluk yaşıyoruz." şeklinde konuştu.
- Özge Çalpan: Ağrı’dan Türkiye’ye İlham Veren Genç Girişimci Öğretmen
Henüz 1998 doğumlu… Ama yaşından büyük hayalleri, adımlarından büyük cesareti var. Henüz 1998 doğumlu olan Özge Çalpan, genç yaşına rağmen hem eğitim dünyasında hem de girişimcilik alanında örnek gösterilen isimlerden biri haline geldi. Ağrı’da görev yapan bir öğretmen olan Çalpan, mesleğini sadece sınıf duvarları arasında bırakmıyor; aksine onu hayatın her alanına taşıyor. Küçük yaşlarda başladığı üretim yolculuğu, onu bugünlere taşıyan temel taşlardan biri oldu. Daha üniversite öğrencisiyken terzilik ve nakkaşlık yaparak hem eğitim hayatını sürdürdü hem de kendi ayakları üzerinde durmayı öğrendi. O yıllarda öğrendiği sabır, emek ve özgünlük bugün hem iş hayatında hem de sosyal medyada yansıttığı değerlerin temelini oluşturuyor. Şu anda Ağrı’da öğretmenlik yapan Özge Çalpan, aynı zamanda dijital dünyada da aktif bir içerik üreticisi. Instagram’da 17 bini aşkın takipçiye sahip olan sayfasında; bilgi, ilham ve dönüşüm temalı içerikler üreterek özellikle kadınlara ve gençlere ulaşmayı hedefliyor. Paylaşımlarında sık sık “Senin için, seninle” mottosunu kullanan Çalpan, takipçileriyle kurduğu içten bağ sayesinde büyük bir etki yaratıyor. Ancak onun başarı hikayesi sadece içerik üretmekle sınırlı değil. Çok uzun yıllardır girişimciliğin ve öğretmenliğin içinde aktif olarak yer alan Özge Çalpan, el emeğine ve üretkenliğe dayanan deneyimlerini dijital dünyaya taşıyarak, atölyeler düzenlemeye, birebir danışmanlıklar sunmaya ve kişisel gelişim alanında eğitimler vermeye başladı. Bugün, kendi girişimini yöneten ve aynı zamanda girişimciliğin eğitimini veren genç bir lider konumunda. Topluma katkı sağlama noktasında da öncü adımlar atan Özge Çalpan, bu süreçte 1.5 yıl boyunca kuruculuğunu ve yöneticiliğini üstlendiği Âfif Bilâh İnsani Yardım Derneği ile ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmak, dayanışmayı büyütmek ve iyiliği çoğaltmak adına gönüllü çalışmalar yürüttü. Bu yönüyle yalnızca eğitimi değil, sosyal sorumluluğu da merkezine alan bir yolculuk sürdürüyor. Özellikle doğuda görev yapan genç bir kadın öğretmen olarak, hem meslektaşlarına hem de kadın girişimcilere ilham veren Özge Çalpan; üretimden vazgeçmeyen, değişimden korkmayan ve bilgiyi paylaşarak çoğaltan bir yolun öncüsü olmayı sürdürüyor. Onun hikayesi Ağrı’dan başlıyor ama verdiği ilham Türkiye’nin dört bir yanına ulaşıyor. Çünkü Özge Çalpan, sadece öğretmenlik yapmıyor… Aynı zamanda hayalleri ve hedefleri ayağa kaldırıyor, potansiyeli eyleme dönüştürüyor. Bir fikirle değil, bir cesaretle başlatıyor her yolculuğu ve zihinleri ateşliyor. Öğretmekle kalmıyor; iz bırakıyor, yön veriyor
- Başarı Hikayesi: Dededen Toruna Uzanan Lezzet İmparatorluğu — Cem Yaylacık ve Cihan Et
Bir lezzet hikâyesi düşünün... Temeli 1920’lerde atılan, 1956’da Altındağ Kasabı ile ete hayat veren ve bugün İzmir’in en güvenilir markalarından biri hâline gelen bir başarı öyküsü… İşte Cem Yaylacık ve kurduğu Cihan Et tam da böyle bir hikâyenin günümüzdeki temsilcisi. Cihan Et’in temelleri aslında üç kuşak önceye, dedeleri Ekrem Yaylacık’ın İzmir Altındağ’da açtığı ilk kasaba dayanıyor. Yıllar içinde bu aile, etin sadece bir ürün değil; emek, bilgi ve dürüstlükle yoğrulmuş bir zanaat olduğuna inanarak büyüdü. 2004 yılında, bu köklü mirası geleceğe taşıma görevi Cem Yaylacık’ın omuzlarına yüklendi. Henüz genç yaşta babası Nevzat Yaylacık ile birlikte kurduğu Cihan Et, bugün et sektörünün en çok konuşulan markalarından biri hâline geldi. Başlangıçta küçük bir üretimle yola çıkan Cem Yaylacık, “çiftlikten sofraya” anlayışını sadece bir pazarlama sözü değil, bir felsefe olarak benimsedi. Hayvanların nasıl beslendiğinden, etin nasıl işlendiğine; hangi parçanın hangi yemekte kullanılacağına kadar tüm süreci kontrol altında tutan bir sistem kurdu. Bu titizlik sayesinde kısa sürede İzmir halkının güvenini ve damak zevkini kazandı. 2017 yılında Osmanlı Grup ile yapılan ortaklık, Cihan Et’e sadece et satışı değil, restoran işletmeciliği alanında da yeni bir soluk kazandırdı. Bornova açılan lokanta, Altındağ perakende satış mağazası kısa sürede aylık 20 bini aşkın müşteriyi ağırlayan bir gastronomi markasına dönüştü. Steaklerden tandıra, füme etlerden manda sütlü sütlaca kadar genişleyen menüsüyle, damakta unutulmaz bir tat bırakan bir deneyim sundular. Yalnızca et üretip sunmakla kalmayan Cem Yaylacık, Cihan Et’i bir gastronomi deneyim alanına dönüştürmeyi başardı. Restoranlarında sadece doymak için değil; kaliteli, özenli ve güvenli bir sofrada buluşmak için gelen müşteriler, işletmenin sadık müdavimlerine dönüştü. Menüler, geleneksel Türk damak tadını çağdaş sunumlarla buluşturarak, yemeği bir “anıya” çeviriyor. Cem Yaylacık’ın vizyonu ise yalnızca lezzetle sınırlı değil. O, üretimin her aşamasında şeffaflığa ve sürdürülebilirliğe inanıyor. Hayvanların sağlıklı koşullarda yetiştirildiği kendi çiftliklerinde, doğaya ve hayvana saygı esas alınıyor. Katkı maddesi kullanılmadan hazırlanan sucuk, salam ve sosis ürünleri; bugünün bilinçli tüketicisinin en çok takdir ettiği değerlerden biri hâline gelmiş durumda. Ayrıca mutfak ekibi ve kasap kadrosu, sadece çalışan değil; bu ailenin bir parçası. Cem Yaylacık, “Bizde herkes etin hikâyesini bilir. Nereden geldiğini, nasıl işlendiğini... Bu da bizim farkımız,” diyerek takım ruhunu vurguluyor. Cihan Et, özellikle pandemiden sonra artan “güvenli gıda” arayışına da örnek bir yanıt oldu. Et ürünlerinin kaynağı, işlenme biçimi ve hijyen standartları konusunda sağladığı şeffaflık, markanın halk nezdindeki güvenini daha da pekiştirdi. Bugün, şubeleri dolup taşarken, yurt dışı yatırım teklifleri de masada. Ancak Cem Yaylacık’ın hedefi hızlı büyümek değil; istikrarlı ve kaliteli bir büyüme ile gerçek bir dünya markası hâline gelmek. Cihan Et’in başarısı, bir sermaye hikâyesi değil; değer, sadakat ve emekle örülmüş bir mirasın yeniden inşası. Cem Yaylacık da bu mirası yalnızca taşıyan değil, geleceğe taşıyan kişi olmayı başardı. Ve bugün, her yeni şube, her yeni müşteri ve her memnun sofra; bu hikâyenin bir parçası… Çünkü Cihan Et’in özeti şu cümlede gizli: “Etin kültürünü bilen kazanır.”
- Özel sektörde yöneticiliği bırakıp şakayık üreticisi oldu
Uzun yıllar özel sektörde yöneticilik yapan Cengiz Bayazıt, 3 yıl önce yerleştiği Çanakkale'de şakayık çiçeği üretimine başladı. Yıllarca bir kargo firmasında genel müdür olarak görev yapan Bayazıt, tarıma olan sevdası nedeniyle işini bırakıp Çanakkale'nin Yenice ilçesine geldi. Araştırma sürecinin ardından şakayık çiçeği üretmeye karar veren Bayazıt, 17 dönüm arazi üzerinde 6 bin kökle üretime başladı. Yurt içi satışının yanı sıra çiçekleri Hollanda ve Belçika'ya da ihraç eden Bayazıt, yakın zamanda ekim alanını 52 dönüme çıkararak üretimi artırmayı hedefliyor. Cengiz Bayazıt, yaklaşık 3 yıl önce başladıkları şakayık çiçeği yatırımlarında ilk hasadı yaptıklarını, bitkinin ömrünün 50 yıl olduğunu söyledi. Burayı ilk deneme sahası olarak kurduklarını dile getiren Bayazıt, şöyle konuştu: "Burası 17 dönüm bir arazi. Şimdi yakın bir ilçede 35 dönüm daha eklemiş olacağız. Bununla birlikte 52 dönüme çıkacağız. İnşallah önümüzdeki seneden sonra 100 dönüme kadar ulaşmayı hedefliyoruz. Şakayık genellikle düğün çiçeği olarak bilinen bir çeşit. Alanda dört renk faaliyetimiz var. Bu çeşitler en popüler olan çeşitler, en eski çeşitler. Biz 6 bin kökle başladık. Bu sene 40-50 bin kök daha eklemeyi düşünüyoruz. İhracat tarafında ciddi bir talep var. Zaten bu sene üretilenler satıldı. Şu anda sevkiyatları yapılıyor. Kestikten sonra yaklaşık 4 aya kadar soğuk hava deposunda saklayabildiğimiz bir çeşit çiçek. Kuru olarak saklıyoruz. Ardından su çektirip vitrine doğru yola çıkıyorlar." "Emek isteyen yoğun bir iş" Bayazıt, tarım sektörünün kolay olmadığını anlatarak, "Gerçekten zor bir iş. Emek isteyen yoğun bir iş. Tabii kapalı ofislerden açık ortamlara çıkmak büyük bir hayaldi." dedi. Çalıştığı şirkette 2009'da tarım teknolojisi geliştirerek "Türkiye Teknoloji Ödülü" aldıklarını dile getiren Bayazıt, "O zaman Avrupa Birliği projeleriyle 7 ülkede 14 sahada farklı denemelerde bulunmuştum. O zamandan bu zamana tarıma olan ilgim arttı. O zamandan beri sahadayım ama bu artık kendi yatırımım." diye konuştu. "Önemli bir yatırım faaliyeti" Yenice İlçe Tarım ve Orman Müdürü Caner Çelik de Yenice'nin Kazdağları'nın eteklerinde yer aldığını söyledi. Kazdağları'nın berrak sularıyla "kırmızı mücevher" olarak adlandırılan kapya biberi ve çilek yetiştirildiğini anlatan Çelik, şunları kaydetti: "İlçemizin geçim kaynağı öncelikle hayvancılık ve bitkisel üretimdir. 3 sene önce Cengiz Bey ile bu bitkisel üretime yeni bir çeşit girdi ve ürün desenimize eklendi. Şakayık çiçeği halihazırda Kazdağları'nda endemik bir tür olarak zaten bulunmaktaydı. Mayıs ayı içinde hasadını gerçekleştirerek yurtdışına ihracatını gerçekleştirmiş oldu. Başarılı bir üretim ve güzel sonuçlar aldı. Şakayık çiçeği hem anlamıyla hem de albenisiyle, görüntüsüyle, kokusuyla kesme çiçek sektöründe çok önemli olan bir tür. Bunu da Cengiz Bey başardı. İnşallah bölgemizde de üretimi artarak devam eder ve yurt dışına ihracatına devam ederiz."
- Lise öğrencileri eski tişörtleri çantaya, meyve atıklarını ise komposta dönüştürüyor
AB ve Türkiye Ulusal Ajansı tarafından desteklenen, Osman Ulubaş Köşk Anadolu Lisesi'nin Çevresel Sürdürülebilirlik Akademisi (ÇESA) kapsamında öğrenciler, eski tişörtleri çantaya, meyve atıklarını komposta (organik gübre) dönüştürüyor. Erasmus+ Programı kapsamında İspanya ve Portekiz'de çevreye yönelik eğitim alan öğretmenler, deneyimlerini öğrencilere aktardı. Öğrenciler de atölye çalışmalarında eski tişörtlerden dönüştürdükleri çantayı kullanıyor, atık meyve kabuklarından elde ettikleri sıvı kompostla da okul bahçesindeki ağaçları ve okul içindeki bitkileri suluyor. Okul geneline yayılan ve yaklaşık 480 öğrencinin katıldığı proje çerçevesinde öğrenciler, aylık "Yeşil Bülten" adlı bir bülten çıkarıyor, fotoğraf sergileri ve çizgi romanlar aracılığıyla çevre bilincini aileleri ve akranlarına yayıyor. Proje koordinatörlerinden rehberlik öğretmeni Selin Sengir Uslu, AA muhabirine, projenin temel amacının öğretmenlerin sürdürülebilirlik, ekolojik denge, çevre bilinci gibi konularda bilgi ve farkındalık düzeylerini arttırmak, bu kazanımlarını da derslere ve okul içindeki etkinliklere aktarmak olduğunu söyledi. Proje kapsamında okuldan bir grup öğretmenin İspanya'da kurs eğitimi, Portekiz'de ise işbaşı gözlem eğitimi aldığını anlatan Uslu, şöyle konuştu: "Bu sayede Avrupa'daki çevre politikalarını görme, okullarda uygulanan çevre eğitimleri, okul içi etkinlikleri, yeşil okullarda yapılan projeleri ve eğitim müfredatına nasıl entegre edildiğini gözlemleme imkanına sahip olduk. Döndüğümüzde de bu kazanımları öğrencilerimize aktarma konusunda çalışmalar başlattık. Ders müfredatına entegre ettiğimiz, zenginleştirdiğimiz çalışmalarımız oldu. Öğretmenlerimiz, öğrencilere ders esnasında matematik problemini çevreyle birleştirerek anlatıyor. Öğrencilerimiz çevreyle ilgili konuları kendi akranlarına aktarıyorlar. İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Daire Başkanlığıyla çalışmalarımız oldu. Sıfır atık tesislerini gezdik." "Proje kapsamında çevreyle ilgili üst düzey bilince sahip olduk" Koordinatörlerinden İngilizce öğretmeni Zeynep Özokutan da meslektaşlarıyla yurt dışında çeşitli eğitim programlarına katıldıklarını dile getirdi. Projenin en önemli kısmının aldıkları eğitimleri öğrencilere aktarmak olduğuna dikkati çeken Özokutan, şunları kaydetti: "Öğretmenler aldıkları eğitimleri öğrencilerine ve çevrelerine ne kadar aktarabilirlerse projenin kıymeti de o denli artacaktı. Dolayısıyla döndüğümüzde öğrencilerimize sosyal ve kültürel anlamda aktarımlarımızı sağladık. Bu kapsamda orada öğrendiğimiz birtakım eğlenceli aktiviteleri, okulumuzda öğrencilerimizle de yaptık. Bunlar eğlenceli ve öğretici aktivitelerdi. Mesela konumuz çevre olduğu için tişörtten çanta yapma etkinliği öğrenmiştik. Bunu burada öğrencilerimizle yapıyoruz. Çevre konusunda çok duyarlıydılar ama bu proje kapsamında hem biz hem de onlar çevreyle ilgili üst düzey bilince sahip olduk. Öğrencilerimiz aileleriyle çevre konusunda çeşitli etkinlikler yaptılar." "Artık sokaktaki çöpleri görmeye başladım" Proje çerçevesinde okul bahçesine fidan diktiklerini, ormanda çöp topladıklarını, eski kıyafetleri dönüştürdüklerini anlatan 9. sınıf öğrencisi Duru Neris Altay ise "Ormanları gezince çöpleri gördükçe çok üzüldüm, şaşırdım. Artık sokaktaki çöpleri görmeye başladım, kardeşlerimi ve çevremi bu konuda uyarıyorum." dedi. 11. sınıf öğrencisi Anıl Yeniay da çevre konusunda bilinçlendiğini belirterek, "Projede beni en çok etkileyen atıklardan sanat eserleri yapmamızdı. Gündelik hayatımızda çöp diye gördüğümüz veya çöp kutusuna hiç önemsemeden attığımız şeylerin ne kadar değerli olduğunu ve aslında gerekli uğraşla çok güzel şeylere dönüştürülebileceğini fark ettim. Bence herkes gerekli uğraşı verip çöpleri geri dönüştürerek topluma katkı sağlayabilir." ifadelerini kullandı.
- Dağcı baba sırt çantasında taşıdığı engelli oğluyla sarp arazilerde yürüyor
Antalya'da engelli oğluna doğada yürüyüş yapmanın iyi geldiğini fark eden Serhat Erten, sırt çantasına uyku tulumu, çadır yerine oğlunu yerleştirip, dağlara tırmanıyor. Yaklaşık 10 yıl önce dünyaya gelen Toprak Akif Erten'in 5 aylıkken gelişiminde yavaşlama olduğunu fark eden annesi Dilek Erten, bir süre oğlunun davranışlarını takibe aldı. Gelişiminde bir düzelme olmayınca minik Toprak'ı Antalya ve Ankara'daki farklı doktorlara götüren aile, zorlu bir süreç yaşadı. Beynin, hareketi, dengeyi ve duruşu kontrol eden kısımlarında hasar veya anormal gelişim sonucu ortaya çıkan bir hareket bozukluğu olarak nitelendirilen serebral palsi teşhisi konulan Toprak'a bir yandan ilaç bir yandan da eğitim tedavileri uygulanmaya başlandı. Hem özel hem devlete ait özel eğitim merkezlerine giden Toprak'ı ailesi, öğretmenlerin tavsiyesiyle sık sık doğayla buluşturdu. Toprak'ın doğayı çok sevmesi üzerine, eşiyle sık sık dağa çıkan Serhat Erten, dağa tırmanış macerasına oğlunu da ekledi. Sırtında uyku tulumunu, çadırını taşıdığı çantasını indirip, özel aparatla oğlunu taşıyan Erten, oğluyla dağlara tırmanıyor, doğa yürüyüşleri yapıyor. Sırtından uyku tulumunu indirip, ciğerparesini yükledi Oğlunu bir yük değil, güç kaynağı olarak gören baba Erten, AA muhabirine, fırsat buldukça eşi ve oğluyla doğa yürüyüşüne çıktıklarını söyledi. Doğa gezintilerinin oğluna çok iyi geldiğini, yürüyüş sonrası yapılan derslerin çok faydasını gördüklerini dile getiren Erten, bu aktivitenin çocuklarının özellikle zihin yapısının gelişimine önemli katkı sağladığını belirtti. Toprak'ın yürümekte zorluk çektiğini, sağlıklı yürüyebilmesi için ameliyat olması gerektiğini anlatan Erten, bu ameliyatı da zihin yapısı eğitimlerinin çok iyi gitmesi dolayısıyla 1-2 sene ertelediklerini kaydetti. Ameliyat olursa eğitimlere 6 ay ara verileceğini ve Toprak'ın evden çıkamayacağını aktaran Erten, bu durumun zihinsel eğitimi olumsuz yönde etkileyebileceğini ifade etti. Doğa yürüyüşlerinde oğlunu sırtında taşıdığını dile getiren Erten, şunları söyledi: "Toprak için özel bir çanta var, ona yerleştiriyorum ve sırtıma alıyorum. Toprak 10 yaşında, 33 kilogram civarında. Bazı yerlerde zorlanıyorum ama alıştım. Dağcı olduğum için sürekli sırtımda çanta taşıyordum, şimdi ise evladımı taşıyorum. Evlat olunca çok da zorlamıyor. Evlat olunca yük olmuyor. Ben oldum olası da ağır yükler taşıdım. Hep yanıma fazla eşyalar aldım ama evlat olunca bu gerçekten yük olmaktan çıkıyor. Onu sırtımda gezerken mutlu olduğunu görmek beni de mutlu ediyor. Dağcılıkta çantalarımızda uyku tulumu gibi çeşitli eşyalar taşıyoruz. Ben uyku tulumunu çıkardım, sevgi dolu bir çocuğumu sırtıma aldım. O açıdan mutluyuz ikimiz de." "Engelli çocuklarınızı doğaya çıkarın" Erten, evde aparatı eline aldığını görünce oğlunun heyecanlandığını, hoplamaya, zıplamaya başladığını kaydetti. Toprak büyüdükçe mevcut aparatın yetersiz gelmeye başladığını, daha büyük bir aparat aradığını belirten Erten, "Kendim yapabilirsem yapacağım, yapamazsam yurt dışında gördüğüm 2 aparat var, oradan sipariş edeceğim." dedi. Erten, yürüyüşlere imkanı olduğu sürece devam edeceğini ifade etti. Engelli çocuğu bulunan diğer ailelere de doğa yürüyüşlerini öneren Erten, "Farklı insanlarla, farklı ortamlarda bulunmanın çocuklara pozitif yönde etkisi oluyor. Biz bunu Toprak'ta yaşadık." diye konuştu.











